Awonawilona: Zuni Mitolojisinde Evrenin Cinsiyetsiz Yaratıcısı

Her kültürün kendine özgü bir “başlangıç” hikayesi vardır. Evren nasıl oluştu? Biz nereden geldik? Bu sorulara verilen cevaplar, o kültürün dünyaya, yaşama ve varoluşa bakışını şekillendirir. Kuzey Amerika’nın güneybatısında yaşayan Zuni halkının yaratılış miti de, bu türden eşsiz ve ilham verici anlatılardan biridir. Bu hikayenin merkezinde, her şeyin kaynağı, cinsiyetsiz ve kapsayıcı bir figür yer alır: Awonawilona.

Awonawilona’nın hikayesi, bildiğimiz anlamda bir “tanrı” figüründen çok daha fazlasını temsil eder. O, varoluşun kendisidir, potansiyelin tamamıdır, her şeyin birleştiği o ilk noktadır. Gelin, Zuni mitolojisinin bu derin ve katmanlı yaratılış öyküsünün adımlarına birlikte göz atalım.

Boşluğun derinliklerinden, ışık filizlendi ve her şey onunla şekillendi.

Başlangıçta Yalnızca Awonawilona Vardı: Boşluktan Varlığa

Zuni yaratılış miti, her şeyin başladığı o en ilkel zamanı anlatarak açılır. Düşünün ki, ne gökyüzü var, ne yeryüzü, ne yıldızlar ne de canlılar. Sadece sonsuz, karanlık ve soğuk bir boşluk… İşte bu boşluğun içinde, kendi başına var olan tek varlık Awonawilona’ydı.

Awonawilona, kelimenin tam anlamıyla “Her Şeyin İçindeki” veya “Varoluşun Kapsayıcısı” anlamına gelir. O, ne erkektir ne de dişi; her iki prensibi de içinde barındıran, cinsiyetsiz ve tam bir varlıktır. O ilk anda, Awonawilona tüm evrenin potansiyelini sessizce içinde taşıyordu. Boşlukta tek başınaydı ama aslında tek başına değildi, çünkü gelecek olan her şeyin tohumu O’nun özündeydi.

Bu, yaratılışın bir ilahi emirle değil, varlığın kendi içindeki bir hareketle başladığını gösterir. Awonawilona’nın zihinsel bir eylemi, bir arzusu veya sadece “olma” isteği, o ilk kıvılcımı çaktı. Boşluğun durağanlığı, Awonawilona’nın uyanışıyla kırıldı.

Awonawilona: Zuni Mitolojisinde Evrenin Cinsiyetsiz Yaratıcısı

Su ve Buharın Yaratılışı: Yaşamın İlk Tohumları

Awonawilona, o ilk boşlukta kendi üzerine düşünmeye başladı. Bu düşünce, bu bilinç hali, içinde bir hareketliliğe yol açtı. Ve işte tam bu noktada, mitolojinin en temel yaratım eylemlerinden biri gerçekleşti: Awonawilona, kendi maddesinden, kendi özünden su ve buharı yarattı.

Bu su ve buhar, evrenin ilk elementleriydi. Henüz şekillenmemiş, sınırları belirlenmemiş, ama içinde yaşamın tüm potansiyelini barındıran ilkel bir okyanus, bir kozmik sis gibi düşünebilirsiniz. Awonawilona’nın içinde oluşan bu ilk hareket, bu ilk “şeyler”, daha sonra gelecek olan tüm formların temelini oluşturdu.

Bu aşama, pek çok mitolojide gördüğümüz okyanus veya suların ilkselliği fikriyle paralellik gösterir. Ancak burada bu sular, dışsal bir kaynaktan değil, doğrudan yaratıcının kendi varlığından fışkırmıştır. Su ve buhar, henüz katılaşmamış, sıvı ve gaz halindeki bu potansiyel madde, kozmik yumurtanın akı ve sarısı misali, gelecekteki evrenin hamuruydu.

Güneşin Doğuşu: Awonawilona’nın Işığa Dönüşümü

Awonawilona: Zuni Mitolojisinde Evrenin Cinsiyetsiz Yaratıcısı 7

Evrenin temel maddeleri (su ve buhar) yaratıldıktan sonra, Awonawilona bir sonraki büyük adımı attı. Kendini dönüştürdü. O saf potansiyel ve bilinç varlığı, yoğunlaşarak veya bir enerji patlamasıyla kendini ışığa çevirdi. İşte güneş böyle doğdu!

Awonawilona, artık sadece boşluktaki bir varlık değildi; o şimdi evrene enerji veren, ısıtan ve aydınlatan Güneş, yani “Gün Işığı” haline gelmişti. Bu, yaratıcı figürünün kendisiyle yaratım süreci arasındaki derin bağı gösterir. Yaratıcı, yarattıklarının dışında duran soyut bir güç değil, bizzat o yaratımın bir parçası, onun kalbidir.

Güneşin doğuşuyla birlikte, evrene zaman ve mekan kavramları geldi. Işık, karanlık boşluğu aydınlattı, elementlere enerji verdi ve kozmik su/buhar karışımında hareket ve değişim başlattı. Bu dönüşüm, Awonawilona’nın cinsiyetsiz doğasını da vurgular; o, hem başlangıçtaki her şeyi kapsayan varlık hem de sonraki aşamada belirli bir form (Güneş, Işık) alabilen bir güçtür.

Yeşil Köpükten Dünya ve Gökyüzünün Oluşumu

Güneşin ısısı ve ışığı, Awonawilona’nın ilk yarattığı su ve buharla etkileşime girdi. Bu etkileşim, mitolojide “Yeşil Köpük” (Awonsi’tona) olarak adlandırılan ilginç bir maddenin oluşmasına yol açtı. Tıpkı bir göl yüzeyinde biriken yosunlar gibi, bu yeşil, canlı ve hareketli köpük, ilkel suların üzerinde belirdi.

Bu yeşil köpük, evrenin fiziksel formunu alacağı ham maddeydi. Güneşin enerjisi altında yoğunlaştı, kıvam aldı ve giderek genişledi. Bir süre sonra, bu yeşil köpük kendi içinde katmanlara ayrılmaya başladı. Üst kısımlar hafifleyerek yükseldi ve gökyüzünü oluşturdu, alt kısımlar ise ağırlaşarak aşağı çöktü ve yeryüzü oldu.

Bu ayrışma, boşluğun ve suların ardından gelen ikinci büyük düzenleyici eylemdi. Artık evrenin temel katmanları oluşmuştu: yukarıda gökyüzü, aşağıda yeryüzü ve bu ikisini sarmalayan kozmik sular. Yeşil Köpük figürü, yaşamın ilk oluştuğu, karmakarışık ama potansiyelle dolu o noktayı temsil eder.

Awitelin Tsita ve Apoyan Tachu: Toprak Ana ve Gökyüzü Baba’nın Yaratılışı

Awonawilona: Zuni Mitolojisinde Evrenin Cinsiyetsiz Yaratıcısı 8

Yeşil Köpük’ün ayrışmasıyla oluşan yeryüzü ve gökyüzü, zamanla belirli varlıklara dönüştü. Yeryüzü, şefkatli, besleyici ve sabırlı Toprak Ana (Awitelin Tsita) haline geldi. Gökyüzü ise güçlü, koruyucu ve kapsayıcı Gökyüzü Baba (Apoyan Tachu) oldu.

Bu iki varlık, başlangıçtaki cinsiyetsiz Awonawilona’dan sonra ortaya çıkan ilk belirgin ebeveyn figürleridir. Onlar, fiziksel dünyanın somutlaşmış halidir. Toprak Ana ve Gökyüzü Baba bir araya gelerek, yani çiftleşerek, görünen dünyadaki tüm canlıların ve cansız formların yaratılmasına öncülük ettiler. Dağlar, nehirler, ağaçlar, hayvanlar ve diğer varlıklar, onların birliğinden doğdu.

Bu aşama, evrenin temel dualitesini -yer ve gök, dişi ve erkek- temsil eder. Ancak bu dualite, başlangıçtaki birleşik Awonawilona’dan türemiştir. Yani dualite, bir ayrılık değil, bir bütünün iki farklı yüzüdür. Toprak Ana ve Gökyüzü Baba, Awonawilona’nın yaratım sürecinin devamı ve fiziksel dünyaya tezahürüdür.

İkiz Savaş Tanrıları Ahayuta’nın Görevlendirilmesi

Toprak Ana ve Gökyüzü Baba’nın birliğinden veya bazen doğrudan ilkel sulardan, Zuni mitolojisinde çok önemli bir yere sahip olan İkiz Savaş Tanrıları (Ahayuta veya Uwanammi olarak da bilinirler) doğdu. Bu ikizler, mitin ilerleyen aşamalarında rehberlik ve düzen sağlama görevini üstlenirler.

Ahayuta ve kardeşi, çocuksu ama aynı zamanda bilge ve güçlü varlıklardır. Onların doğuşu, evrenin artık sadece oluşum aşamasında olmadığını, aynı zamanda düzenlenmesi, tehlikelerden arındırılması ve yaşamın güvence altına alınması gerektiğini gösterir. İkizlerin temel görevi, dünyayı canlılar için yaşanabilir bir yer haline getirmektir.

Bu görev kapsamında İkizler, dünyayı dolaşarak devleri, canavarları ve insanlığa tehdit oluşturabilecek diğer varlıkları yenilgiye uğrattılar. Ayrıca, dağları, nehir yataklarını ve diğer coğrafi özellikleri şekillendirerek dünyaya son halini verdiler. Onlar, kaosla savaşan ve kozmik düzeni koruyan dinamik güçlerdir. İkizler aynı zamanda insanlığa, hayatta kalmaları ve medeniyet kurmaları için gerekli bilgileri (tarım, avcılık, törenler gibi) öğreten figürlerdir. Onlar, ilahi dünya ile insan dünyası arasındaki köprüdür.

Awonawilona: Zuni Mitolojisinde Evrenin Cinsiyetsiz Yaratıcısı 9

İnsanlığın Ortaya Çıkışı ve Gün Işığına Yolculuk

Zuni yaratılış mitinin en dokunaklı bölümlerinden biri, insanlığın ortaya çıkışını anlatır. Hikayeye göre, ilk insanlar doğrudan yüzey dünyasında yaratılmadı. Bunun yerine, Toprak Ana’nın derinliklerindeki mağara katmanlarında, karanlıkta yaşadılar. Bu yeraltı dünyası (Shipapolima), başlangıçtaki karmakarışıklığı ve henüz aydınlığa çıkmamış potansiyeli temsil eder.

İnsanlar bu karanlık mağaralarda ilkel bir halde, birbirine yapışık ve tam olarak şekillenmemiş olarak yaşıyorlardı. İkiz Savaş Tanrıları, onları yeraltındaki durumlarından kurtarmak ve yüzeydeki aydınlık dünyaya çıkarmakla görevlendirildi. İkizler, çeşitli zorluklarla dolu bir tırmanış ve yolculukla insanlara rehberlik ettiler. Her katman, farklı bir yaşam aşamasını veya farklı bir varoluş seviyesini temsil ediyordu.

Yolculuk boyunca insanlar fiziksel olarak değişim geçirdiler, ayrı varlıklar haline geldiler ve bugünkü şekillerini aldılar. En sonunda, İkizlerin rehberliğiyle, Awonawilona’nın Güneş olarak aydınlattığı yüzey dünyasına ulaştılar. Bu çıkış, karanlıktan aydınlığa, kaostan düzene, bilinçsizlikten farkındalığa yapılan bir yolculuktur.

Yüzeye çıktıklarında dünya tehlikelerle doluydu, bu yüzden İkizler dünyayı düzenlemeye ve insanlara hayatta kalmaları için gerekli bilgiyi vermeye devam ettiler. İnsanlık, nihayet ait olduğu yerde, Awonawilona’nın ışığı altında, Toprak Ana ve Gökyüzü Baba’nın kucağında yaşamaya başlamıştı.

Sonuç

Zuni mitolojisindeki Awonawilona figürü ve onun başlattığı yaratılış döngüsü, evrenin kökenlerine dair sadece bir hikaye değil, aynı zamanda yaşamın sürekli bir oluşum, dönüşüm ve denge arayışı olduğunu anlatan derin bir felsefedir. Cinsiyetsiz yaratıcının tek başına başladığı yolculuk, elementlerin, fiziksel dünyanın ebeveynlerinin, düzenleyici güçlerin (İkizler) ve nihayet insanlığın ortaya çıkmasıyla devam eder.

Bu mit, her şeyin tek bir kaynaktan geldiğini, varoluşun bir bütün olduğunu ve insanın da bu kozmik sürecin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular. Awonawilona, boşluktaki potansiyelden, ışığa, sonra maddeye ve nihayet organize yaşama uzanan bu inanılmaz yaratılış senfonisinin sessiz orkestra şefidir. Zuni halkı için bu hikaye, sadece geçmişe ait bir anlatı değil, aynı zamanda kim olduklarını, dünyadaki yerlerini ve evrenle olan bağlarını anlamaları için yaşayan bir rehberdir. Bu büyüleyici mit her okuyana, kendi “başlangıç” ve “varoluş” kavramları üzerine yeniden düşünme fırsatı sunar.

Exit mobile version