Eski İran Dini Nasıldı

Eski İran/Pers Dini, genel hatlarıyla bugün Eski İran Mitolojisi olarak anılan konuya karşılık gelen çok tanrılı bir inanç sistemiydi. İlk olarak Büyük İran (Kafkasya, Orta Asya, Güney Asya ve Batı Asya) olarak bilinen coğrafyada ortaya çıkmış ve MÖ 3.binyıl dolayında günümüzde İran olarak bilinen bölgede yayılıp yoğunlaşmıştır.

İnançlarının İran dini sonraki gelişimi üzerinde etkili olduğu düşünülen Elamlılar ve Susiana halkı bölgede zaten iskân edilmişlerdi. İranlılar/Persler, kendilerini Aryanlar (bir ırkı değil, bir sosyal sınıfı ifade eder ve “özgür” veya “asil” anlamına gelir) olarak tanımlayan bir topluluk şeklinde Alanlar, Baktriyalılar, Medeler, Partlar, İskitler ve diğer toplulukları da kapsayan büyük ölçekte bir göç olayının bir parçası olarak bölgeye gelmişlerdir. Persler, adlarının geldiği yer olan Persis’te (günümüzde Parsa olarak da bilinir) Elamlılara yakın bölgeye yerleşmiş ve kısa bir süre sonra dini ritüellerini başlatmışlardı.

İlk dönem İranlıların tanrılarına nasıl tapındıkları bilinmemekte, ancak bu tapınmalarında ateş ve açık hava sunakları olduğu bilinmekte olup birçok yönüyle günümüz Zerdüşt ayinlerine benzediği düşünülmekedir. Ahameniş Pers İmparatorluğu (MÖ 550-330) döneminde kalma kitabelerde, kralların dini inançlarına atıfta bulunulur – erken dönem çoktanrılı inanç veya daha sonraki Zerdüşt tektanrıcılığı olabilir – kralların dini innancı daha sonra Part İmparatorluğunda (MÖ 247-MS 224) ve çok daha büyük ölçüde Sasani İmparatorluğunda (MS 224-651) merkezi bir rol oynamaya devam etmiş ve Zerdüştlük inancı devlet dini haline gelmiştir.

Sasani İmparatorluğu MS 651yılında işgalci Müslüman Arap güçlerinin eline geçtiğinde, İran dini inancı bastırılmış, inananları ya din değiştirmiş ya da bölgeyi terk etmek zorunda kalmış veya inançlarını gizlice sürdürmüşlerdir. Zerdüştlük inancı, din değiştirme dayatmalarına rağmen yok olmamış ve günümüzde hala uygulanmaya devam etmekte, erken İran döneminden günümüze gelen çoktanrılı inanç gelenekleri ve efsaneleri içinde varlığını sürdürmektedir. Günümüzde Bahailik olarak bilinen ve sıklıkla “Pers Dini” olarak anılan bu dini inanç, Babilik olarak bilinen bir İslam mezhebinden türemiş olup Eski İran/Persia Dini sistemiyle doğrudan bir tarihsel bağlantısı yoktur.

İlk Dönem İran İnancı

İran/Pers çoktanrılı inancı, düzeni sağlayan pozitif, aydınlık güçler ile kaos ve çekişmeyi körükleyen negatif, karanlık enerjilerin çatışması üzerine odaklanmıştır. Pers panteonuna, diğer tanrıları doğuran, yaşamın sürdürücü gücü, herşeye kadir yaratıcı ve koruyucu tanrı Ahura Mazda başkanlık ediyordu. Ahura Mazda, dünyayı gökyüzünden başlayarak yedi aşamada yaratmıştır (bazı versiyonlarda su olsa da). Görünüşe göre yaratılıştaki amaç evrensel uyumu ortaya koymak olmuş, ancak bu amaç Ahura Mazda’nın kozmik rakibi Angra Mainyu’nun kötü ruhu tarafından engellenmiştir.

YÜCE İYİLİK İLE NİHAİ KÖTÜLÜK ARASINDAKİ ÇATIŞMA İLK DİNLERİN ÖZÜNÜ OLUŞTURUYOR VE DOĞAÜSTÜ VARLIKLARIN NEREDEYSE TAMAMI BİR TARAFTA YER ALIYORDU.

Gökyüzü önce su tutabilen bir küre olarak yaratılmış ve sular daha sonra bitkilerle kaplı toprak alanlarla birbirlerinden ayrılmışlardır. Bu ayrılma işlemi tamamlandıktan sonra tanrı Ahura Mazda ilk olarak, İlkel Boğa Gavaevodata’yı yaratmıştır. Angra Mainyu (Ahriman olarak da bilinir) kısa bir süre sonra Gavaevodata’yı öldürmüştür. Gavaevodata’nın kadavrası aya taşınarak tohumları serpilmiş ve ölümüyle aynı zamanda bütün hayvanlar âlemine hayat verilmiştir.

İlk insan, Gayomartan (Gayomard, Kiyumars olarak da bilinir) yaratılmıştır. Bu ilk insan o kadar güzel olmuştur ki, Angra Mainyu onu öldürmeden edememiştir. Güneş, bu ilk insan tohumunu toprakta arıtmış ve bu tohumdan bir ravent bitkisi boy vermiştir. Bu bitkiden, ilk ölümlü çift olan Mashya ve Mashyanag meydana gelmiştir. Tanrı Ahura Mazda, nefesiyle ilk insan çifte ruh vermiş ve Angra Mainyu onlara gerçek yaratıcılarının aslında kendisi olduğunu, Ahura Mazda’nın ise onları aldatan olduğunu fısıldadığı ana kadar birbirleriyle ve dünyayla uyum içinde yaşamışlardır. Çift bu yalana kanmış ve sonunda itibarını yitirmiş; ardından da düzensizlik ve çekişme dolu bir dünyada yaşamaya başlamıştır.

İlk insan çifti, Ahura Mazda gerçeğine bağlı kalıp Angra Mainyu’nın aldatıcı cazibesineden uzak kalarak, bu koşullar altında bile doğru bir yaşam sürdürmeyi seçebilirdi. Yüce İyilik ile Nihai Kötülük arasındaki bu çatışma, ilk dönem İran dini özünü oluşturur; inançla ilişkilendirilen neredeyse bütün doğaüstü varlıklar (cinler ve periler hariç) bir tarafta yer alır ve insanlarda aynı seçimi yaparlar. Ölümden sonraki yaşam hakkında en eski vizyon, ruhun içinden varlığına devam ettiği karanlık bir gölge diyarıdır. Ruhun bu diyarda varlığı, yaşayan (yakınlarının) duaları ve anılarına bağlı olarak seyredip iyi ruhların ayrılarak karanlık bir nehri geçene kadar orada kalamya devam etmesi şeklinde tanımlanır.

Eski İran dini inacında Ahiret yaşamı, muhtemelen Zerdüş’ten önce, belki de daha sonraki bir dönemde, Cinvat/Sırat Köprüsünde (yaşayanlar ve ölüler arasındaki mesafe) yaşanacak nihai yargı şeklinde, kişinin yaşarken eylemlerinin göksel bir terazide tartılması, Cennet ve Cehennem kavramlarını içerecek şekilde yeniden tasarlanmıştır. Kişi yaşamı süresinde hakikat yolunu seçmiş olması halinde iyi bir yaşama sürecek ve ölümden sonra Şarkı Evinde Cenneti bulacaktır; Angra Mainyu’yu dinlemyi seçmiş ise, çekişme, karmaşa, karanlık içinde yaşayacak ve Ahirette de Yalanlar Evi olarak bilinen Cehenneme girecektir.

Persepolis’teki Faravahar
Napishtim (CC BY-SA)

Tanrı Ahura Mazda’nın ilk insan çiftine öflediği ruh ölümsüzdür ve tanrısal bir hediye olarak bakılmsı gerekir. Ahura Mazda, insanlara ihtiyaç duydukları her şeyi sağlamış ve karşılığında bir istekte bulunmuştur: öğütlerini dinleyerek ve savunduğu değerleri savunarak ruhlarına iyi bakmaları. Öyleyse insan varoluşunun anlamı; bu tanrısal hediyeyi onurlandırmak ya da Angra Mainyu’ya ve onun güzel görünen ama aslında sahte vaatlerine bencil ve kasıtlı bir bağlılıkla onu reddetmek arasında seçim yapmaktır.

İnsanlara özgür irade verilmiş ve her bir birey, hangi yolu izleyeceğini ve nasıl bir yaşam süreceğini kendi seçer. Tanrı Ahura Mazda, insanların doğru seçimi yapmalarına yardımcı olmak ve onları karanlık güçlerden korumak üzere tanrılar panteonunun diğer üyelerini yaratmış ve en popüler olanları şunlardır:

  • Mithra – Doğan Güneşin, antlaşmaların ve sözleşmelerin tanrısı
  • Hvar Ksata – tam güneş tanrısı
  • Ardvi Sura Anahita – doğurganlık, sağlık, su, bilgelik ve bazen de savaş tanrıçası
  • Rashnu – bir Melek; ölülerin adil yargıcı
  • Verethragna – kötülüğe karşı savaşım veren savaşçı tanrı
  • Vayu – kötü ruhları kovan rüzgâr tanrısı
  • Tiri and Tishtrya – tarım ve yağmur tanrıları
  • Atar – ateşin İlahi unsuru tanrısı; ateşin kişileştirilmesi
  • Haoma – hasat, sağlık, güç, canlılık tanrısı; suyu aydınlanma getiren aynı adlı bitkinin kişileştirilmesi hali

Dini ritüeller, dört element üzerine odaklanır: ateşle (açık havada bir sunakta yakılır) başlayıp havanın varlığında ve toprakta bulunan suyla (hayat veren bir element olarak onurlandırılır) sona erer. Dört temel nokta kabul edilir: Erken Dönem Pers Dininde tapınak kavramı yoktur, tıpkı daha sonra Zerdüştlük’te de olmaması gibi, tanrıların her yerde olduğuna ve hiçbir binanın tanrıları barındıramayacağına veya barındırmaması gerektiğine inanılırdı.

Ateş, tanrısallığı – tanrı Atar’ın gerçek varlığını – sembolize etmede inancın merkezinde yer alır; ancak, toprak, hava ve su elementleri de yüce tanrının kutsal yayılım unsurları olarak derin bir saygı görürler. Yunanlılar, Perslerin ateşe ve elementlere taptıklarını iddia etmiş olsalar da bu görüş aslında doğru değildir; çünkü Persler özünde elementleri yaratan İlahi güce tapıyorlardı.

Zerdüşt

Eski İran/Pers Dini sözlü bir gelenekti; yazılı bir metni yoktu ve bu nedenle günümüzde bilinen her şey, MÖ 1500-1000 yılları arası dönemde Peygamber Zerdüşt’ün (sadece Zerdüşt/Zarahustra olarak da bilinir) vahyi almasından sonra kaleme alınan eserlerden gelmektedir. Görünüşe göre birçok tanrıya duyulan saygı, kişinin kendi atasına ibadet etmesini de içeren bir ritüelle kadar uzanır, rahipler sınıfı (daha sonra magiler) ritülleri yönetir ve gerekli kutsal metinleri okurdu. Bir tapınak olmasa da, bir başrahip ve insanların dua ve şifa karşılığında adaklar sunduğu daha alt düzey rahiplerden oluşan dini bir bürokrasi ve hiyerarşi vardı.

Rahip sınıfı, eski İran sosyal sistemi en üst tabakasından biriydi ve bir gelir karşışlığında önemli miktarda kredi verebilecek kadar zengin idi. Ayrıca, tıpkı Mezopotamya ve Mısır’da olduğu gibi, çeşitli tanrıları veya varlıkları koruma amaçlı heykelcik ve muskalar için bir pazar da vardı. Bu nedenle, dini reform ilk önerildiği zaman, din adamlarının öneriyi pek de iyi karşılamamış olmaları şaşırtıcı değildir.

Headdress Detail, Rock-Cut Tombs of Qizqapan
Başlık Detay, Kızkapan Kaya Meazarları
Osama Shukir Muhammed Amin (Copyright)

Peyganber Zerdüşt’ün hayatı hakkında çok az şey bilinir. Doğu İran’da soylu Pers bir aileden geldiği – ebeveynleri Pourusaspa ve Dughdova – dört erkek kardeşinin olduğu söylenir. Rahip sınıfına mensup ve büyük bir olasılıkla eğitimine de oldukça genç bir yaşta başlamış olmalıdır. 30 yaşına gelirken, bir nehir kıyısında gezdiği sırada beliren bir ışık kaynağından, kendisini İyi Düşünce, İyi Sözler, İyi Eylemlerin vücut bulmuş hali olarak Vohu Manah olarak tanımlayan Yüce Tanrı’dan vahiy alır. Bu tanımlama genellikle “iyi amaç” olarak çevirilir.

Işık Kaynağı şahsiyet Vohu Manah, Tek Gerçek Tanrı Ahura Mazda’nın doğrudan temsilcisidir ve erken dönem Mecusilerin (magi) uyguladıkları din anlayışının yanlış olduğunu vahiyeder. Tek bir Tanrı vardır; Ahura Mazda ve Bilge Zerdüşt de onun peygamberidir.

KRAL VİSHTASPAS’NIN DİN DEĞİŞTİRMESİ, ERKEN DÖNEM ÇOK TANRILI DİNİ İNANÇ YERİNE, TEKTANRILI ZERDÜŞT İNANCI KABULÜNÜN YÜKSELİŞİNE İŞARET EDER.

Peygamber Zerdüşt, aldığı bu vahiyi yaymaya başlamış ve bu sırada hemen reddedilip zulüme maruz kalmıştır. Karpanlar olarak bilinen din adamları mezhebi ve toplumda daha az etkili başka bir grup olan kawiler grubu özellikle düşmanca davranmışlardır. Söz konusu dini gruplar, vaaz edilen bu yeni öğretiyi kendi statülerine bir tehdit olarak gören ve Zerdüşt’ü hızla susturmaya çalışan soylu bir rahip sınıfı üyeleriydiler. Zerdüşt, kaçmak zorunda kalmış ancak inancından vazgeçmemiştir.

Zerdüşt, Kral Vishtaspas’nın sarayına gitmiş, sarayında rahiplerle nihai hakikat ve İlahiliğin doğası hakkında tartışmalara katılmıştır. Anlatılara göre iddialarını kanıtlamış olsa da, Kral Vishtaspas yaşanan bu durumdan memnun kalmamış ve onu hapsetmiştir. Bilge Zerdüş hapisteyken, Kral’nın en sevdiği ancak felç olmuş atını iyileştirmiş ve kral da onu serbest bırakmakla kalmamış, aynı zamanda önemli ilk müridi olmuştur. Kral Vishtaspas’nın ilk müridi olması, tektanrılı Zerdüşt dini inancının erken dönem çoktanrılı inançlara göre kabul görmesinin yükselişe geçmesi işareti omuştur.

Bu yeni inanç beş temel üzerine kuruludur:

  1. Yüce Tanrı Ahura Mazda’dır
  2. Ahura Mazda her yönüyle iyidir
  3. Ebedi rakibi Angra Mainyu bütün kötülüklerin kaynağıdır
  4. İyilik; iyi düşünceler, iyi sözler ve iyi eylemlerle ortaya çıkar
  5. He bir bireyin iyilik ve kötülük arasında seçim yapma özgürlüğü vardır

Mithra ve Anahita gibi daha önceki tanrılar, tanrı Ahura Mazda’dan gelen ruhsal tecellilere indirgenmiş ve diğer varlıklar da yeniden tanımlanmışlardır. Cinvat/Sırat Köprüsü kavramı, yeni ölenlerin karanlık bir nehri tekneyle geçmek zorunda oldukları bir süreyi tanımlar ve bu süre Ayırıcı Geçişi olarak bilinen eski bir inançtan alınmıştır. Zerdüştlük inancından bu köprü, ameli yanlış olan ruhlar için daralan ve jilet gibi keskinleşen, ameli doğru olanlar için ise açılıp genişleyen ve geçişi kolaylaştıran bir köprü haline gelir. Zerdütşlülk inancında, köprüyü koruyan ve ameli doğru olan ruhları hoşça karşılayan, ameli yanlış olanlara hırlayan iki köpek, ayrıca köprü geçişi sırasında ameli doğru ruhların rehberi ve koruyucusu melek Suroosh ve ruhlar geçiş noktasına vardıklarında, onları rahatlatan Kutsal Bakire Daena vizyonunu dile getiren vizyon (görüş/inanç) vardır.

Eski İran Peygamberi Zerdüşt’e göre dünya, iyi ve kötü ruhlarla – ahuralar ve daevalar – doludur ve insan olumluya karşılık verirken olumsuzun etkilerine karşı da kendisini korumalıdır. Kısacası, yalanlara dayalı bir hayat sürmek yerine, gerçeklere dayalı bir hayat yaşamak kişinin kendi sorumluluğudur ve kişi yaratıcısına saygı duyarsa, iyilikle dolu, üretken bir hayat yaşayacak ve ölümden sonraki yaşamında Cenettin tadını çıkaracak.

Ancak, kişi bunu başaramaması halinde bile, Yalanlar Evindeki cezası sonuza kadar olmayacak. Bir Mesih gelecek, Saoshyant (Fayda Getiren), bütün ruhların Ahura Mazda ile yeniden birlikteliğini sağlayacak ve herkesin affedileceği Frashokereti’yi (Zamanın Sonu) başlatacaktır. Angra Mainyu yenilecek, herkes yaratıcısının ve ölümle kaybettiğini düşündüğü yakınlarının eşliğinde sonsuza dek mutluluk içinde yaşayacak.

Eski İran Peygamberi Zerdüşt, 77 yaşında ölene kadar bu yeni anlayışı yaymaya devam etmiştir. İlk kayıtlara göre, tanrısına adanmış bir yaşam sürmesinden sonra yaşlılıktan dolayı öldüğü belirtilirken, daha sonra düzenlenen kaynaklarda eski dine bağlı bir kişi tarafından öldürüldüğü iddia edilir.

Ahameniş İmparatorluğu ve Zorvanizm

Kral Büyük Kiros, (dönemi MÖ 550-530), bir dizi fetih yapmasının ardından Ahameniş İmparatorluğunu kurmuş ve sağladığı başarıdan dolayı Tanrı Ahura Mazda’ya şükranlarını sunmuştur. Zerdüştlük inancının o dönemde bölgede uzun zamandan beri zaten yerleşik olduğundan dolayı, ilk dönem bilim insanları Kral Büyük Kiros’un otomatik olarak bir Zerdüşt olduğunu varsayarlar, ancak durumun ille de varsayıldığı gibi olması gerekmiyor. Modern dönem bilim insanları bu görüşü gözden geçirmişlerdir.

Çünkü Zerdüştlük inancının yükselişinden önce, tıpkı Mısır Firavunu II. Ramses döneminde (MÖ 1279-1213) Amun’unun tanrıların kralı olarak tanımlanmış olması gibi, Ahura Mazda diğer birçok tanrı arasında Yüce Tanrı olarak açıkça anılmıştır. Bu nedenle, Kral Büyük Kiros’un Ahura Mazda’ya hitap etmesi Zerdüşt olduğu anlamına gelmez, her ne kadar bu mümkün bir durum olsa da.

Büyük Kiros
Siamax (CC BY-SA)

Aynı iddia, Kralı Darius I (Büyük, MÖ 522-486) ve Kral Xerxes/Serhas I (MÖ 486-465) gibi Ahameniş İmparatorluğunun sonraki hükümdarları için de geçerlidir; sonraki bu hükümdarların Zerdüşt olma olasılığı daha yüksek görünüyor. Ahura Mazda’ya övgüler, özellikle Kral Darius I’in büyük şehri Persepolis’te ve ünlü Bahistan Kitabesinde olmak üzere sanat eserlerinde, yayınlanan kararnamelerde ve adaklarda yer alır. Ahameniş İmparatorluğunun dini hoşgörü politikası gereği, kraliyet ailesinin inancı halka dayatılmıyordu. Ahemeniş İmparatorluğunda her bir inanca ibadet hoş karşılanır ve insanların istedikleri gibi inanıp ibadet etmelerine izin verilirdi.

Bağımsız dini düşünce ve ifadenin teşvik edilmesi, Ahameniş dönemi sonlarında “sapkınlık” olarak kabul edilen Zorvanizm’in ortaya çıkmasına neden olmuştur. Zorvanizm, doğrudan Zerdüştlük inancından gelişmiş, ancak ondan önemli ölçüde farklı bir gelişme kaydetmiştir. Zorvanizm’de Yüce Tanrı, Ahura Mazda ve Angra Mainyu ikiz tanrılarını yaratan Zaman’dır (Zorvan). Ahura Mazda hala yaratıcıdır, ancak artık yaratılmamış ve her şeye gücü yeten bir varlık değildir. Bu inanç sisteminde, Ahura Mazda ve Angra Mainyu güç bakımından tamamen eşit ve sonunda Ahura Mazda’nın kazanacağı kozmik bir mücadeleye kilitlenmişlerdi.

Zorvanizm ve Sasaniler

Zorvanizm, merkezi olmayan yönetimleriyle dini ifade özgürlüğünü teşvik eden Partlar döneminde daha da gelişmiş, ancak Sasani İmparatorluğu döneminde tam anlamıyla hayata geçirilmiştir. Sasaniler, Zerdüştlük inancını (Zoroastranizm) devlet dini haline getirmiş, ancak diğer inançların faaliyetlerine kısıtlama getirmemişlerdir. Görünüşe göre üst sınıfın çoğu aslında Zorvani idi, ancak iki inanç sistemi birbirine çok benzediği için kesin bir ayırım yapma konusunda kesin bir şey söylemek zordur.

SASANİ KRALLARI AÇIKÇA ZERDÜŞTLÜK İNANCINI DESTEKLEMİŞLERDİR VE ZERDÜŞT’ÜN ÖĞRETİLERİNİ YAZIYA DÖKEN İLK KİŞİLER OLMUŞLARDIR.

Eski İran’da sosyal üst sınıfının Zorvanizm ile olan ilişkisi, esas olarak, Zerdüştçülük inancında yerleşik özgür irade üstünlüğüyle çelişen, hayatın her alanında Zaman’ın üstünlüğünü ve insanların bu üstünlük karşısında ne kadar güçsüz olduğunu kabul eden kaderci bir yaşam görüşüne olan eğilimlerinden kaynaklanır. “ Olması gereken, olacaktır” kavramı daha sonra Fars sanatında ve şiirinde gelişerek Zorvanilik görüşünü en iyi şekilde ifade edecektir.

Zorvanizm’in monarşi veya genel olarak Sasani kültürü üzerindeki etkisi nasıl olursa olsun, Sasani kralları açıkça Zerdüştlüğü desteklemiş ve Zerdüşt öğretilerini yazıya döken ilk kişiler olmuşlardır. Daha önce, günümüzde Avesta olarak bilinen kutsal kitabın içeriği ezberlenmiş ve sözlü olarak aktarılmıştır. İlk Sasani Kralı I.Ardeşir’in (MS 224-240), oğlu ve halefi I.Şapur (MS 240-270) gibi krallar, yazılı kutsal kitap politikasını desteklemişlerdir. Ancak, bu politik tercih çalışması Kral II. Şapur’un (MS 309-379) saltanatı dönemine kadar tamamlanmamış ve Kral I. Kosrau (MS 551-579) salatanatı dönemine kadar da tam olarak hayata geçirilmemiştir. Kral I.Kosrau’nun salatanat dönemi sonuna doğru, Avesta ve Zerdüştlük inancı uygulamaları ve değerleriyle ilgili başka eserler büyük ölçüde yazılı hale getirilmiştir.

Hıristiyanlık ve İslam

Sasaniler Döneminde Hıristiyan inancına hoşgörüyle yaklaşılmış, hatta teşvik edilmiş olsa da, Hıristiyanlar bu iyilik politikasına karşılık vermemiş ve Zerdüştlük inancını, sahte bir tanrıya tapınma olarak kötü bir inanç sistemi olarak görmüşlerdir. Hıristiyanlar, Sasani Hanedanlığı dönemi sonlarına doğru açık havada Zerdüştlük Ateş Tapınaklarındaki (tanrı ateşinin her zaman yandığı sunaklar) ateşleri sündürmeye başlamış ve bu inanca karşı yeni bir vaaz geliştirerek insanları Hıristiyanlığın aslında “gerçek inanç” olduğunu kabul etmeye teşvik etmeye çalışmışlardır.

Bu dönemde (MS 4.yüzyıl) Zerdüştlük, tek bir Yüce Tanrı, insanın özgür iradesinin önemi, kurtuluşu için bireysel sorumluluk, ölümden sonra yargılanma, Cennet ve Cehennem, bir Mesih’in zuhur etmesi, ahir zaman ve inananların karşı koyması gereken doğaüstü bir rakip gibi kavramlar aracılığıyla Yahudilik, Yahudilik aracılığıyla Hıristiyanlığın gelişimini etkilemiştir. Bu etkilerin daha sonra Hıristiyanlık ve Yahudilik aracılığıyla İslam dininin gelişimi üzerinde belirgin bir rolü olmuş, ancak bu her iki durumda da Zerdüştlük dini iancı ilhamı ve örneği kabul görmemiş, karalanmış ve şeytanlaştırılmıştır.

Müslüman güçlerinin MS 651 yılında İran/Pers ülkesinin fethinden sonra, Müslümanlar ateş tapınaklarını yıkıp yerlerine camiler inşa etmiş, kütüphaneleri yakmış ve Zerdüştiler dindeğiştirmeyi kabul etmedikleri takdirde zulüm görmüş veya öldürülmüşlerdir. Zerdüşlük inancı birçok taraftarı, günümüzde hala büyük bir topluluğun yaşadığı Hindistan’a sığınarak bölgeden kaçmış; diğer bazıları ise inançları uğruna ölmüş veya din değiştirmek zorunda kalmışlardır. Günümüzde Zerdüştlük inancı, dünyanın en eski ve kesinlikle en özgün dini inançlardan birinin değerlerini korumak marifetiyle farklı birçok ülkede varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Kaynak

Exit mobile version