Eski İran Mitolojisi

Eski İran Mitolojisi; esas olarak Büyük İran (Kafkasya, Ort Asya, Güney Asya ve Batı Asya) olarak bilinen bölgede gelişme kaydetmiştir. İranlılar/Persler, başlangıçta kendilerini “asil” veya “özgür” anlamına gelen ve ırk kavramıyla hiçbir ilgisi olmayan Aryan sıfatıyla tanımlayan göçmen bir halkın parçasıydılar.

Aryanların bir kolu, MÖ 3.binyılından önce günümüzde İran olarak bilinen bölgeye (esas olarak Ariana, yani Aryanların ülkesi) yerleşmişlerdi ve Hint-İranlılar olarak anılırlar. Diğer bir kolu ise İndus Vadisine yerleşmiş olup Hint-Aryanlar olarak bilinirler.

Bu her iki kol da hemen hemen aynı çevre ve kültürden geldikleri için, zamanla Hindistan’ın Vedik inancı ve Hinduizmi ile İranlıların Erken Dönem İran Dini Zerdüştlük olarak gelişecek ortak bir inanç sistemini paylaşıyorlardı. Bu varlıklara ve hikâyelerine inanmak – günümüzde “mitoloji” olarak adlandırılan – şimdilerde herhangi bir dinin taraftarı için geçerli olduğu kadar onlar içinde geçerli, samimi bir dini inanç sistemiydi. Sözkonusu bu “mitoloji”, aslında Zerdüştülüğü şekillendirmiş ve gelişen Zerdüştlük de Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın gelişim seyrini etkilemiştir.

Kaynaklar ve Gelişme

Zerdüştlük ve Pers Mitolojisi: İnancın Temeli

Eski İran dini geleneği sözlü olarak nesilden nesile aktarılmış ve bu gelenekle ilgili tek yazılı metin, Peygamber Zerdüşt (MÖ 1500-1000) inancı Zerdüştlüğü oluşturacak reformları başlatmasından sonra ortaya çıkmıştır. Zerdüştlük kitabeleri olan Avesta, (Zerdüşt Kutsal Metinleri) Zerdüşt öncesi tanrıları, ruhları ve diğer varlıkları konu edinen Yaşt/Yasht olarak bilinen bölümün birincil kaynağını oluşturmaktadır. Zerdüştlük öncesi diğer bilgiler, Bundahişn ve Denkard olarak bilinen daha sonraki eserlerden ve daha az oranda Vendidad’dan gelir.

ZERDÜŞT, İLK DÖNEM İRAN TANRILARI KONUSUNU NEREDEYSE TAMAMEN YENİDEN TASARLAMIŞ ANCAK ÇOĞUNUN AZ YA DA ÇOK ORANDA ESAS İŞLEVLERİ KORUNMUŞTUR.

Vendidad metni, Zerdüştlük ibadet pratiklerinin nasıl uygulanması gerektiği konusunda yol gösterir nitelikte olup dinin kuruluşundan önceki çeşitli oluşum ve ritüellerden bahseder. İran Mitolojisinin diğer önemli kaynakları arasında, çok daha eskiye dayanan sözlü geleneklerden kaynaklanan İranlı şair Ebdulkasım Firdevsi’nin (MS 940 -1020) yazdığı Şahname (Krallar Kitabı) ve yine sözlü geleneğe dayanan Sasani Döneminde (MS 224-651) yazılmış popüler Binbir Gece Masallarıdır (Arap Masalları olarak da bilinir).

Bilge Zerdüşt, İlk Dönem İran tanrıları ile ilgili tanrısal konuları neredeyse tamamen yeniden tasarlamış, ancak bu tanrısal konuların çoğunun az ya da çok esas işlevi korunmuştu. Zerdüştlük öncesi İranlılarda bu tanrıların ne şekilde kutsandığı belirsizdir, ancak ritüellerin (ilahi bir unsur ve aynı zamanda tanrı olarak kabul edilen) ateşi içerdiği, açık havada gerçekleştirildiği ve tanrıların kralı Ahura Mazda’nın varlığında kişiselleşen Yüce İyilik ilkesini yüceltiği kesindir.

Yaratılış ve Kötülük Sorunu

Yaşamın kaynağı Ahura Mazda, görünen ve görünmeyen dünyanın ve bütün iyiliklerin yaratıcısıdır. Ahura Mazda yaratılmamış ve ebedidir, iyiliğiyle bilinen her şeyi yedi aşamalı yaratmıştır:

Gökyüzü, hiçliğin ortasında asılı duran bir küre idi ve Ahura Mazda, bu küre içine suları salmış ve sonra suları yeryüzüyle birbirlerinden ayırmıştır. Gökyüzü elementi, yeryüzünün çok yukarısına yükselmiş ve üzerinde kalmıştır. Ahura Mazda, yeryüzüne her türlü bitki örtüsünü yaymış ve ona kendi yaşamını aşılamıştır. Ardından, bitki örtüsüyle beslenecek ve aynı zamanda gübreleyecek diğer bütün hayvanlara hayat verecek İlkel Boğa ( “eşsiz yaratılmış boğa” İlkel Sığır ve İlkel Öküz olarak da bilinir) Gavaevodta’yı yaratmıştır.

Bu noktada, Ahura Mazda’nın doğaüstü düşmanı, kaos, karanlık ve kötülüğü temsil eden Angra Mainyu (Ahriman olarak da bilinir) anlatıya dahil olur. Avesta, bu varlığın kökenine ilişkin herhangi bir açıklama getirmez ve dinleyicilerin Angra Mainyu’nun varlığı ve başlangıcı hakkında önceden bilgi sahibi olduklarını varsayar. Daha sonraki Zorvanizm mezhebi, Angra Mainyu’yu Ahura Mazda’nın ikiz kardeşi olarak kabul eder, ancak geleneksel Zürdüştiler bu ikiliği reddetmişlerdir (ve reddedilmektedir).

19.yüzyılda Alman Oryantalist Martin Haug (1827-1876), her şeye gücü yeten ve iyiliksever Ahura Mazda’nın yarattığı bir dünyada kötülüğün kökeni sorununa, Angra Mainyu’nun gerçekte bir tanrı olarak var olmadığını, aksine tanrının yaratıcı eyleminin yıkıcı/negatif enerji boşaltması olduğunu iddia ederek çözüm getirmeye çalışmıştır. Bu görüşe göre, Angra Mainyu yaratma eyleminden duygu ve güç kazanıırken, kendisi de yaratılmış bir varlıktır ve en nihayetinde yaratıcının daha büyük gücüne karşı başarısız kalmıştır. Haug’un cevabı, Zerdüşt’ün esas misyonuyla uyumlu görünse de, Zerdüşt öncesi anlayışa uygulanıp uygulanmayacağı bilinmemektedir.

Ahura Mazda: Işığın Efendisi ve Zerdüştîliğin Kozmik Mimarı

Ahura Mazda dünya’yı ve Gavaedota’yı yaratıp her şeyi harekete geçirdikten sonra, Angra Mainyu hiçbir sebep olmaksızın İlkel Boğa’yı öldürür. Gavaevodta’nın bedeni Ay’a götürülüp arındırılır ve boğanın arınmış tohumundan bütün hayvanlar var olur. Ahura Mazda böylece, birçok başka örnekte de tekrarlandığı üzere Angra Mainyu’nun yıkım çabalarını olumlu amaçlara dönüştürme paradigmasını oluşturur.

AHURA MAZDA İNSANLARA ÖZGÜR İRADE ARMAĞANINI BAHŞETMİŞTİR VE İNSAN VAROLUŞUNUN ANLAMI KÖTÜLÜĞE KARŞI İYİLİĞİ SEÇMEKTİR.

Ahura Mazda, hayvanlar ve bitkiler âlemi yerli yerine oturduktan sonrta, ilk insan Gayomartan’ı (Gayomard, Kiyumars olarak da bilinir) yaratmıştır. Gayomartan çok güzel ve “güneş kadar parlak” olduğunda Angra Mainyu onu öldürür. Güneş, Gayomartan’ın tohumunu toprağa atar ve 40 yıl sonra bu tohumdan revant bitkisi boy verir ve ilk ölümlü çift olan Mashya ve Mashyanag meydana gelmiş olur. Ahura Mazda, bu çifte, ruhları haline gelen yaşamı üfler. Mashya ve Mashyanag çifti, dünyadaki hayvanlar, bitkiler ve Ahura Mazda ile tam bir uyum içinde yaşarlar; ta ki Angra Mainyu Cennetlerine gelip onları baştan çıkarana ve kendisinin yaratıcı ve dünyanın efendisi olduğunu, Ahura Mazda’nın onları kandırdığını iddia edene kadar.

Kafaları karışan çift, gerçek yaratıcılarının sözünden şüphe duyar ve Angra Mainyu yalanına kanarlar; böylece günah dünyaya girer ve uyum kaybolur. Çift, düşüşlerinden sonra 50 yıl boyunca çocuk sahibi olamaz, Mashyanag sonunda doğum yaptığında, denge ve akıl duygularını yitirdikleri için çocuklarını yemeye başlarlar. Bundan yıllar sonra, insanlığın atası olacak başka ikizler daha doğar. Ancak, ilk çiftin yalana kanması nedeniyle Cennet kaybolur ve insanlar artık doğayla ve birbirleriyle çekişme halinde yaşamaya başlarlar.

Ahura Mazda, insanlara özgür irade armağanını bahşetmiştir; bu özgür irade nedeniyle yaratıcılarının gerçeği yerine Angra Mainyu’nun yalanlarına inanmayı seçebilmişlerdir. Dolayısıyla insan varoluşunun anlamı, iyiyi kötülüğe, Ahura Mazda’yı Angra Mainyu’ya tercih ederek bu özgür iradeyi kullanmaya dayanır. Kişinin nasıl bir seçim yaptığı, hayatın kalitesini ve doğal olarak bunun sonucunda Ahiret yaşamını da belirler.

Dünyevi Yaşam ve Ahiret

Ahura Mazda’yı izlemeyi seçen kişi, başkaları ve çevresiyle uyum içinde, iyi ve üretken bir hayat yaşar; Angra Mainyu’yu seçen kişi ise gerçeğe aykırı bir yaşam sürer, karmaşa ve çekişme kaynağı haline gelir. Bir kişi öldüğünde, ruhu üç gün boyunca cesedin atrafında dolanır ve tanrılar dünyevi yaşamındaki manevi ameli borç ve alacak durumu hesabını görürler. Ruh, daha sonra, ameli iyi ve kötü olan ruhların ayrıldığı karanlık bir nehri geçmek üzere ölüler diyarına gitmeye çağrılır (Ayırıcı Geçiş olarak bilinen bir süreç). Dünyevi ameli iyi çıkan ruhlar Cenette gider ve orada daha önce gidenlerle yeniden bir araya gelirler; ameli kötü çıkan ruhlar ise karanlık bir azap Cehennemine atılırlar.

Tanrılar ve Ruhlar

Mithraizm: Eski Dünyanın Gizemli İnancı mihr

Kişi kaderini ve evrenin işleyişini sağlayan doğaüstü varlıklar, Ahura Mazda’nın yaydığı ışık aracılığıyla var olmuşlardır. En bilinenleri aşağıya çıkarılmıştır:

Bunlara ek olarak, en önemlileri arasında ölülerin rehberi Melek Suroosh ve Kutsal Bakire Daena’nın da bulunduğu başka varlıklar da vardır. Her ikisi de Ahirette geçişte ölenin ruhuyla buluşurlar. Bu dünyada ve Ahirette, tıpkı insanlar gibi, iyilik ve kötülük arasındaki kozmik mücadeleye katılan görünmez ruhların yaşadığına inanılır. Ahuralar iyi ruhlardı, daivalar ise kötü ruhlardı; her ikisi de insan yaşamını ve düşüncesini etkiler.

Kişinin manevi yolculuğu merkezinde, özellikle köpekler olmak üzere hayvanlara ne kadar iyi davrandığı konusu yer alır. Eski İran’da köpeklere özellikle yüksek bir statü verilir ve daha sonraki Zerdüşt inancında, yaşamla ölüm arasındaki uçurum üzerinde kurulu Cinvat Köprüsünü (Ayırıcı Geçidindeki karanlık nehir imgesinin yerini alır) korurlar. Köpekler, dünyaki ameli iyi çıkan ruhları sevinçle karşılar ve ameli kötü olan ruhları reddederler.

Doğaüstü Varlıklar

Simurg Kuşu: Efsaneler ve Semboller

Köpek, İran Mitolojisinde en popüler ve kalıcı figürlerinden biri olup köpek-kuş olarak bilinen Simurg Efsanesinde önemli bir yer tutar. Simurg, bir köpeğin kafasına, bir tavus kuşunun gövdesine ve bir aslanın pençelerine sahip, bir fili kolayca kaldırabilecek kadar güçlü, devasa boyutlarda bir kuştur. 1700 yıllık döngüler hâlinde yaşayıp kendi yarattığı bir ateşe atlayarak, ölüp yeniden doğar (Anka Kuşu Efsanesi öncüsü). Simurg, başlangıçta dünyanın merkezindeki Bütün Tohumlar Ağacı’nın dallarında yüksekte oturan ve kanatlarını çırparak havaya saçtığı tohumları rüzgâr ve yağmurla toprağa atıp eken Saena olarak bilinen Büyük Şahin olarak görünür.

İran Mitolojisinde kuşlar, iyiyle kötü arasındaki mücadelenin her iki tarafında da önemli rol oynarlar. Büyük Kuş Çamroş (köpek gövdesi, kartal başı ve kanatlarıyla) Büyük Ağaç’tan tohumların dağıtılmasına yardımcı olur ve aynı zamanda Persleri, Pers olmayanların tehditinde korurken, karşı tarafta, Çamroş’un iyi niyetini engellemeye çalışan devasa kuş Kamak bulunur. Birçok yönüyle Simurg’a benzeyen Huma Kuşu, krallığı bahşeder ve çağlar boyu bütün bilgeliği elinde tutarken, Roc (veya Rukh) olarak bilinen devasa yırtıcı kuş, kaçabileceklerini düşünenlere adalet dağıtır.

En korkulan doğaüstü varlıklardan birisi, yeni doğanların yaşam gücüyle beslenen gece iblisi Al idi (Hal ve Umm Naush olarak da bilinir). İblis Al, insan hayatına rahatsızlık veren, bazen zamanı sona erdiren, khrafstra olarak da bilinen daha büyük bir kötü ve tehlikeli ruhlar topluluğunun parçası idi. Khrafstra’lar görünmezler ancak niyetlerini, sokan karıncalar, eşek arıları, ekinlere zarar veren böcekler, örümcekler, kurbağalar, kemirgenler, yılanlar ve yırtıcı hayvanlar gibi gözlemlenebilir doğaları aracılığıyla ortaya koyarlardı. Köpek, bu ruhlara ve fiziksel tezahürlerine karşı en iyi koruma olarak kabul edilir.

En güçlü görünmez ruhlardan biri, diğer varlıkların aksine, iyiyle kötü arasındaki savaşta topluca tarafsız olan Cindir (aynı zamanda ve en çok Cinler olarak bilinirler). Bazı Cinler kötü niyetli, bazıları ise iyi niyetlidir, ancak genel olarak koşullara ve bireysel dürtülere tepki verir gibi görünürler. Bir Cin, birinin dileklerini yerine getirebilir, ancak bunu yaparken sonucu çarpıtabilir ve ihanet de edebilir veya tam tersine, doğrudan yardımsever de olabilir. Cinlerin özellikle çöl ovaları ve vahalar gibi ıssız yerleri tercih ettiği düşünlürdü, bu nedenle tüccarlar ve gezginler, cinlerin etkilerinden korunmak amacıyla muska taşırlardı.

Cinlere benzer, zarar verici veya yardımsever olabilen Peri (periler) de vardı. Periler, tanrılardan önemli mesajlar iletebilen veya aynı kolaylıkla önemli bir nesneyi alıp saklayabilen ya da bir insanı yanlış yola sevk edebilen küçük, güzel ve kanatlı yaratıklardır )genellikle dişi). İddiaya göre, geçmiş bir günahın kefaretini ödeyene kadar peri formunda hapsedilmişlerdir, ancak ne insan ruhuna sahip ne de ölümsüz varlıklardı. Amaçları kefaret almak/gönül almak ise, gördükleri işlerinde topluca kötü oldukları anlaşılıyor çünkü onlarla ilgili hikâyeler, soruları çözmek konusunda olduğu kadar sorun çıkardıkları konusunda olduklarını gösterir.

Dünyevi düzen ve insan mutluluğu/huzuru için diğer bir büyük tehdit ejderha idi (azhi olarak bilinir) ve ejderhaların en korkunç olanı, “ iyilik dünyasını yok eden, üç ağızlı, üç başlı altı gözlü, bin duyuya sahip en güçlü” diye tanımlanan Azhi Dahaka idi (Yasht 9:14; Curtis, 23) . Ejderha Azhi Sruvara insanları ve atları avlarken, bir diğeri olan Gandereva denizlerde dalgalar yaratıp gemileri batırıyordu.

Ünlü Efsaneler/Mitler

Şehname: Firdevsi ve Ebedi Eseri

Bu yaratıkların, tanrıların ve ruhların – ve aynı zamanda onlarla mücadele eden kahramanların – hikâyeleri uzun zaman boyunca sözlü bir gelenekle aktarılmış ve Avesta’nın bazı bölümlerine ve daha kapsamlı olarak MS 977-1010 yolları arası dönemde yazılmış Fırdevsi eseri Şahname’ye dâhil edilmiştir. Şahname, nesiller boyu devam eden büyük bir destan olup genel anlamda söylemek gerekirse, İran Krallığıyla sembolize edilen iyilik güçleri ile Turan Krallığıyla temsil edilen kaos ve kötülük güçleriyle mücadelesini anlatır.

Dünyadaki çatışmalar başlamadan çok önceden, bilinen dünyayı adalet ve özveriyle yöneten, ölüm ve hastalıkları kovan ve ülkedeki insanların yaşam standartlarını yükselten ilk büyük kahraman Kral Yima’dır (Yama olarak da bilinir). Özverili bağlılığının ödülü olarak tanrılar tarafından kendisine güç verilir ve bu gücü akıllıca kullanır: Dünya nüfusu aşırı kalabalıklaştığında, dünyada genişleme sağlar, insanların, hayvanların ve bitkilerin barış içinde bir arada yaşaması için daha fazla alan ve kaynak sağlar.

Bazı akademisyenlerin daha sonra Kutsal Kitapta Nuh’un Gemisi hikâyesini doğrudan etkilediğini ileri sürdüğü bir öykü anlatısında kahraman Yıma dünyayı yıkımdan kurtarır. Tanrılar, Yıma’ya zorlu bir kışın yaklaşmak üzere olduğunu ve büyük, üç katlı bir yapı inşa edip bir erkek, bir kadın, her türlü bitki tohumu ve her türden ikişer hayvanı almasını söyler. Yıma söyleneni yapar ve dünya kurtulur. Ancak, 300 yıllı aşkın bir saltanat döneminden sonra, Angra Mainyu’nun yalanlarını dinlemeye başlar, günah işler ve ilahi lütuf onu terk eder. Sonrasında, aldatma ve hille artık siyasette düzenli olarak rol oynayacağı için, halefleri adil bir yönetimi sürdürmek için mücadele etmek zorunda kalır.

En büyük Pers kahramanı, kahraman Sam’ın torunu ve aynı derecede kahraman Zal’ın oğlu Rustem’dir (Rostom ve Rustam olarak da bilinir). Sam, bir erkek çocuk özlemi çeker ve Zal doğduğunda çok sevinir, ancak çocuğa baktığında parlak beyaz saçları olduğunu görünce bu sevinci yok olup gider. Beyaz saçları kötü bir alamet olarak yorumlayan Sam, yeni doğan bebeği Elbruz Dağlarına bırakır ve ölüme terk eder. Ancak Simurg Kuşu çocuğu alır ve onu kendi oğlu gibi yetiştirir; Rustem çocuk bu arada inanılmaz ve insanüstü güç geliştirir.

Bir süre sonra, Sam’ın sarayına dağlarda yaşayan büyük bir kahramanın geldiği haberi yayılır, Sam da, oğlunun yeniden hayatta olduğunu hayal eder ve onu bulmaya gitmek üzere cesaret kazanır. Simurg, Zal’a babasına, insanların dünyasına dönmesini söyler, ancak yardıma ihtiyacı olursa onu çağırması için bir tüy (bazı versiyonmlarda üç tüy) verir. Zal, büyük bir prens olur ve daha sonra hamileliği sırasında oğlunu doğurmada zorluk çeken prenses Rudabeh ile evlenir.

Zal, Simurg’u yardımına çağırır ve Simurg ona sezeryanla doğum yaptırmayı ve ayrıca tıbbi konularda bitkilerin kullanılmasını da öğretir. Rüstem doğar ve birgün sonra bir yaşında bir çocuğun boyuna ulaşır ve gücünü kazanır ve de hızla “bir selvi ağacının boyuna ve bir fiilin gücüne” ulaşır (Curtis, 39). Turana karşı İran güçlerinin büyük kahramanı olur, en sonunda hile ve dolandırıcılık sonucu öldürülmüş olsa da o sırada galip gelir ve düzen yeniden sağlanır.

Sonuç

Elbette, Pers/İran Mitolojisinde birçok başka ünlü hikâye de vardır – tek başına Rüstem hikâyeleri destansıdır. Şahname’de bu konuları diğerleriyle 50.000 kafiyeli beyit halinde örerek, Gılgamış Destanı ve Homeros’un İlyada’sı gibi iyinin kötülüğe, düzenin kaosa galip gelmesi temasını ele alan ve bu temayı genişleten diğer ünlü eserlerden daha uzun ve tematik olarak daha karmaşık hale getirilir. Bu hikâyelerin uzun süreden beri anlatılıyor olması, yazılı hale gelmeden önce yüzyıllar boyunca sözlü olarak tekrarlanan zengin imgelerin ve dramatik gerilimin popülerliğini kanıtlar.

Eski İran İnancı Kutsal Kitabı Avesta, II.Şapur (MS 309-379) döneminde yazıya geçirilmiş ve Sasani İmparatorluğu (MS 224 -651) hükümdarı I.Kosrau/Hüsrev (MS 531-579) döneminde derlenip revize edilmişken, Şahname ise MS 11.yüzyılın başlarında ancak tamamlanmıştır. Perslerin sözlü geleneğinin yüzyıllar önce diğer kültürlerin dini inanç sistemini etkilediği düşünülmektedir.

Eski İranın mitolojik motifleri, Vedik, Mezopotamya, Mısır ve Yunan dini sistemi bazı yönlerinde belirgindir ve daha sonra Zerdüşti düşünürler eliyle geliştirilerek Yahudilik, Hıristityanlık ve İslam dinlerin önemli yönlerini de etkilemiştir: Bu gelişme İran Mitolojik düşüncenin modern çağda dünya dini inancı temelini oluşturduğunu göstermektedir.

Exit mobile version