Endonezya takımadalarının kalbinde, Java ve Bali gibi adalar sadece nefes kesici doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda katmanlı ve zengin manevi gelenekleriyle de büyüler. Bu geleneklerin derinliklerine indiğimizde, sıkça karşımıza çıkan, anlamı yüzyıllar boyunca evrilmiş ama özündeki kutsallığı hep korumuş bir kavram vardır: Hyang. Bu gizemli kelime, adaların tarihöncesi inançlarından günümüzdeki canlı pratiklere kadar uzanan bir yelpazede ruhaniyetin, ataların ve ilahi gücün farklı tezahürlerini temsil eder.
Peki, Hyang tam olarak nedir? Tek bir tanımı var mıdır? Yoksa zamanla şekil değiştirmiş, farklı kültürel ve dini akımlarla harmanlanmış bir şemsiye kavram mıdır? Bu makalede, Hyang’ın köklerinden başlayarak, antik yazıtlar, Hindu-Budist entegrasyonu, farklı yerel inançlardaki yeri ve özellikle Balinism’deki önemine kadar uzanan ilginç yolculuğunu keşfedeceğiz. Hyang’ın, Java ve Bali halkının ruhani dünyasında neden bu kadar merkezi bir rol oynadığını anlamaya çalışacağız.
Hyang İnancının Kökleri: Animizm ve Atalara Tapınma
Her büyük medeniyetin veya inanç sisteminin altında, çok daha eski, toprağa ve doğaya bağlı kökler yatar. Java ve Bali’de Hinduizm ve Budizm’in yaygınlaşmasından çok önce, takımadaların yerli halklarının kendi ruhani dünya görüşleri vardı. Bu görüşün temel taşlarından ikisi animizm ve atalara tapınmaydı.
Animizm, doğadaki her şeyin – ağaçların, nehirlerin, dağların, kayaların, fırtınaların – canlı bir ruha veya güce sahip olduğuna inanma pratiğidir. Bu inançta, insan doğanın bir parçasıdır ve çevresindeki ruhlarla dengeli bir ilişki kurmalıdır. Atalara tapınma ise, ölen ataların ruhlarının hayatta kalanları etkilediğine, onları koruduğuna veya cezalandırdığına ve bu ruhların onurlandırılması gerektiğine dair yaygın bir inançtır. Ataların ruhları, genellikle ailenin veya topluluğun refahıyla doğrudan ilişkilidir.
İşte Hyang kavramının ilk filizleri muhtemelen bu topraklarda atıldı. Erken dönemde Hyang, belirli bir tanrıdan ziyade, doğadaki güçlü ruhları (orman ruhları, dağ ruhları gibi) veya yüceltilmiş ataların ruhlarını ifade ediyordu. Veya her ikisinin birleşimiydi. Bu ruhlar, genellikle yüksek yerlerde, kutsal ağaçlarda veya ilginç kaya oluşumlarında ikamet ettiğine inanılan, saygı duyulması ve yatıştırılması gereken varlıklardı. Hyang, bu bağlamda, görünmez ama etkili olan kutsal gücün, enerjinin veya varoluşun bir tezahürüydü. Bu, yazılı tarihten çok önceye dayanan, sözlü geleneğin ve ritüel pratiklerin taşıdığı bir ruhani mirastı.
İlk Antik Tapınak Yazıtlarında Hyang Kavramı
Hinduizm ve Budizm’in M.S. ilk yüzyıllarda takımadalara ulaşmasıyla birlikte, bu yeni dinler yerel inançlarla etkileşime girmeye başladı. Bu etkileşim, yazılı metinlerin ve tapınakların ortaya çıkışıyla birlikte Hyang kavramının da belirli bir form kazanmasına yol açtı. Erken dönemde Java ve Bali’de bulunan taş yazıtlarda (prasasti) ve tapınak rölyeflerinde Hyang kavramına rastlanır.
Bu yazıtlarda Hyang, genellikle kutsal alanlarla, tapınaklarla veya belirli ritüellerle ilişkilendirilmiş olarak geçer. Örneğin, bir kralın veya bir topluluğun belirli bir tapınağı adadığı, toprak bağışında bulunduğu veya bir ritüeli gerçekleştirdiği anlatılırken, bu eylemin Hyang’ı onurlandırmak veya onun lütfunu kazanmak için yapıldığı ifade edilebilir. Bazen Hyang, belirli bir dağla, nehirle veya kutsal kabul edilen başka bir doğal unsurla ilişkilendirilir.
Bu erken yazıtlar, Hyang’ın artık sadece soyut bir ruhani güç olmadığını, aynı zamanda tapınakların inşası, kralların meşruiyeti ve toplumsal düzenle bağlantılı, daha somut bir kutsallık kaynağı olarak görüldüğünü gösterir. Henüz “Sang Hyang” formu yaygınlaşmamışken bile, “Hyang” kelimesi zaten derin bir saygı ve kutsallık anlamı taşıyordu. Bu metinler, yerel animistik ve atalar kültü köklerinin, Hindu-Budist çerçeve içinde yeniden yorumlanmaya başlandığının ilk ipuçlarını vermektedir.
“Sang Hyang” Oluşumu: Hindu‑Budist Entegrasyon
Takımadalara ulaşan Hinduizm ve Budizm, yerel kültürleri tamamen silmek yerine, onlarla ilginç ve karmaşık bir senkretizm (kaynaşma) süreci yaşadı. Hindistan’dan gelen Panteon (tanrılar topluluğu) ve felsefi kavramlar, zaten var olan yerel ruhani yapıyla harmanlandı. Bu sürecin en belirgin sonuçlarından biri, Hyang kavramının “Sang Hyang” formuna dönüşmesidir.
“Sang”, Malay ve Cava dillerinde kullanılan saygıdeğer bir hitaptır, bir tür “ulu”, “saygıdeğer” veya “kutsal” anlamına gelir. Hyang’ın önüne “Sang” kelimesinin eklenmesi, zaten kutsal olan bu kavramın Hindu ve Budist tanrılarının statüsüne veya yüceliğine yükseltildiğini gösterir. “Sang Hyang” artık sadece bir ruh veya ata değil, daha çok ilahi bir varlık, yüce bir gerçeklik veya Hindu-Budist panteonunun önde gelen bir figürü ile ilişkilendirilir hale geldi.
Örneğin, Java’nın güçlü Majapahit İmparatorluğu (13.-15. yüzyıllar) döneminde, Hinduizm ve Budizm resmi dinlerdi ve Saray Hyang kavramını kendi ideolojilerine entegre etti. Sang Hyang, çeşitli Hindu tanrılarıyla (Şiva, Vişnu, Brahma gibi) veya Budist kavramlarla (özellikle boşluk veya nihai gerçeklik bağlamında) özdeşleştirildi. Hatta bazen, tüm tanrıların veya ruhani güçlerin nihai kaynağı olarak görülen soyut bir yüce varlık anlamına geliyordu. Bu dönem, Hyang’ın hem halk inançlarında hem de devlet destekli dinin resmi söyleminde çok yönlü bir role sahip olduğunu gösterir. Sang Hyang, bu entegrasyonun somut bir simgesiydi ve yerel ile evrenselin, eski ile yeninin buluştuğu bir kavşakta duruyordu.
Hyang’ın Kahyangan’daki Yeri ve Yüksek Mekânlarla İlişkisi
Java ve Bali’deki geleneksel manevi coğrafyada, ruhani varlıkların ikamet ettiği özel mekanlar olduğuna inanılır. Bu mekanlardan biri, özellikle Balinism bağlamında yaygın olarak bilinen Kahyangan‘dır. Kelime anlamı “Hyang’ın yeri” veya “Hyang’a ait olan” demektir.
Kahyangan, genellikle dağların zirveleriyle, volkanlarla veya yüksek ve ulaşılamaz kabul edilen diğer doğal oluşumlarla ilişkilendirilir. Dağlar, Endonezya takımadalarında tarih boyunca kutsal kabul edilmiştir. Onlar, yeryüzü ile gökler arasındaki köprüler, tanrıların veya ataların ruhlarının yaşadığı veya ziyaret ettiği yerlerdir. Bu nedenle, tapınakların (pura) genellikle dağ eteklerinde veya yüksek arazilerde inşa edilmesi tesadüf değildir. Bu tapınaklar, Hyang ile iletişim kurmak, onlara kurban sunmak ve lütuflarını dilemek için geçitler olarak görülür.
Hyang, bu yüksek mekanlarda ikamet eden güçlü ruhani varlıklardır. Onlar, dünyanın düzenini, doğanın döngülerini ve insanların kaderini etkileyebilirler. Yüksek yerlerdeki bu Hyang’lar, genellikle tapınaklardaki belirli sunaklarla veya kutsal emanetlerle temsil edilir. İnsanlar, bu yüksek mekanlara yapılan hac ziyaretleri (ziyaret angın) veya tapınaklarda gerçekleştirilen ritüeller aracılığıyla Hyang ile bağlantı kurmaya çalışırlar. Bu ilişki, saygıya, adanmışlığa ve dengeyi koruma çabasına dayanır. Hyang’ın Kahyangan’daki varlığı, adaların manevi haritasının integral bir parçasıdır ve günlük yaşamdan dini ritüellere kadar pek çok alanı etkiler.
Folk Dinlerde Hyang: Sunda Wiwitan, Kejawen, Kapitayan
Takımadalarda büyük dinler (İslam, Hinduizm, Budizm, Hristiyanlık) yaygınlaşmış olsa da, yerel ve senkretik inanç sistemleri varlığını sürdürmüştür. Bu “folk dinler” veya yerel ruhani yollar, ana akım dinlerin unsurlarını kendi kadim gelenekleriyle harmanlamışlardır. Hyang kavramı, bu folk dinlerin birçoğunda merkezi bir rol oynamaya devam eder.
- Sunda Wiwitan: Batı Java’nın Sunda halkının geleneksel inanç sistemidir.Sundanlılar için doğa ve atalar kutsaldır.Sundan Wiwitan’da, en yüce Tanrı’ya Sang Hyang Kendit Panatagama veya Nu Murbeng Alam (Evreni Yöneten) gibi isimlerle atıfta bulunulur. Ancak Hyang kavramı, sadece yüce bir varlığı değil, aynı zamanda doğa ruhlarını ve ataların ruhlarını da kapsayan daha geniş bir anlamda kullanılır. Bu sistem, doğayla uyumu ve atalara saygıyı vurgular.
- Kejawen: Orta ve Doğu Java’da yaygın olan, yerel Cava gelenekleri, animizm, atalara tapınma, Hinduizm, Budizm ve İslam’ın (özellikle Tasavvufun) bir karışımıdır. Kejawen’de “Sang Hyang” veya “Hyang” kavramı, hem nihai gerçeği (Allah’ın varlığına benzer şekilde) hem de içsel ruhani gücü veya ataların koruyucu ruhlarını ifade edebilir. Kejawen pratiği, içsel arınma, mistik deneyim ve denge arayışı üzerine odaklanır ve Hyang ile olan ilişki, genellikle bireysel mistik yolculukların bir parçasıdır.
- Kapitayan: Bazı araştırmacılar tarafından Java’nın İslam öncesi en eski yerli inanç sistemlerinden biri olarak ileri sürülen bir görüştür. Bu yoruma göre Kapitayan’da, evrenin üzerinde, tezahür etmeyen yüce bir Tanrı olan Sang Hyang Taya (Boşluk) veya Sang Hyang Wenang’a inanılırdı. Bu Hyang, tapınaklarda veya görkemli heykellerle değil, boş sunak taşı (lingga) ile temsil edilirdi. Bu görüş, Hyang’ın soyut, aşkın bir varlığı temsil etme potansiyelinin ne kadar eskiye dayanabileceğini göstermesi açısından önemlidir.
Bu örnekler, Hyang’ın takımadalardaki farklı kültürel ve dini bağlamlarda nasıl hayatta kaldığını ve farklı anlamlar kazanarak yerel kimliklerin ve ruhani pratiklerin bir parçası olmaya devam ettiğini göstermektedir.
Balinism ve Hyang: Gama Tirta’daki Ruhani Anlayış
Java ve Bali adaları arasında, Hyang kavramının en belirgin ve merkezi bir role sahip olduğu yer şüphesiz Bali’dir. Balinism olarak da bilinen, “Agama Hindu Dharma” veya “Kutsal Suyun Dini” anlamına gelen “Gama Tirta”, yerel Bali geleneklerini, Hinduizm ve Budizm’i benzersiz bir şekilde sentezleyerek ortaya çıkmış canlı bir inanç sistemidir. Hyang kavramı, Balinism’in ruhani omurgasını oluşturur.
Balinism’de, en yüce ve her şeye gücü yeten Tanrı, Sang Hyang Widi Vasa olarak adlandırılır. Sang Hyang Widi Vasa, mutlak, aşkın ve biçimsiz bir varlıktır; tüm varoluşun kaynağıdır. O, tek gerçekliktir, ancak kendisini çeşitli formlarda ve güçlerde tezahür ettirir. Bu tezahürler arasında Hindu Trimurti’si (Brahma, Vişnu, Şiva), çeşitli tanrı ve tanrıçalar (Dewata), doğa ruhları ve koruyucu ataların ruhları bulunur.
İlginç bir şekilde, Balinism’de “Hyang” kelimesi sadece Sang Hyang Widi Vasa’yı değil, aynı zamanda belirli bir yere ait olan koruyucu ruhları (Hyang Desa – köyün Hyang’ı), dağların veya nehirlerin ruhlarını (Hyang Gunung, Hyang Tirta) ve hatta ataların ruhlarını da ifade etmek için kullanılır. Bu, Hyang’ın hem evrensel yüce Tanrı’yı hem de yerel, spesifik ruhani varoluşları kapsayan katmanlı bir kavram olduğunu gösterir.
Balili yaşamı, Hyang ile uyum içinde olmayı hedefler. Günlük ritüeller, tapınak törenleri (odalan), kurban sunumları (canang sari), kutsal suyun (tirta) kullanımı ve diğer pratikler, Hyang’a saygı göstermek, onlarla iletişim kurmak ve evrendeki dengeyi (Tri Hita Karana – Tanrı, insan ve doğa arasındaki uyum) korumak için yapılır. Her evde bir tapınak köşesi (kemulan) bulunur ve bu köşede atalara ve Hyang’a saygı gösterilir. Köy tapınakları (pura desa, pura puseh, pura dalem) farklı Hyang tezahürlerine veya işlevlere adanmıştır. Balinism’de Hyang, sadece teolojik bir kavram değil, aynı zamanda günlük yaşamın, toplumsal yapının ve sanatın içine işlemiş canlı bir gerçektir.
Sonuç
Hyang kavramı, Java ve Bali adalarının zengin ve katmanlı manevi tarihinin canlı bir kanıtıdır. En eski animistik ve atalara tapınma köklerinden filizlenen bu kelime, Hinduizm ve Budizm’in gücüyle “Sang Hyang” formunu alarak yüceltilmiş, çeşitli yerel inanç sistemlerinde farklı yorumlarla varlığını sürdürmüş ve özellikle Bali’de en yüce Tanrı’yı ve tezahürlerini ifade eden merkezi bir kavram haline gelmiştir.
Hyang, soyut bir güçten somut bir tapınak sunağına, uzak dağ zirvesindeki bir ruhtan evdeki ata sunağına kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. O, takımadaların halkının toprakla, doğayla, atalarla ve ilahi olanla olan derin bağının bir simgesidir. Zamanın testinden geçmiş, farklı kültür ve dinlerle etkileşime girmiş, ancak özündeki kutsallık ve saygıdeğerlik anlamını korumuştur. Hyang, bugün de Java ve Bali’de yaşayan birçok insanın ruhani dünyasının temel bir parçası olmaya devam etmekte, geçmişin bilgeliğini geleceğe taşımaktadır. Bu kadim kavram, adaların ruhani dokusunu anlamak için anahtar niteliğindedir.