İlir Paganizmi: Güneş, Yılanlı Ritüeller ve Balkanların Unutulmuş Tanrıları

İlir Paganizmi, Balkanlar’ın kadim topraklarında güneş, ateş ve yılan sembollerine dayanan, her kabilenin kendi tanrısına inandığı zengin bir inanç sistemidir. Gökyüzü tanrısı Dei-pátrous’tan aşk tanrıçası Prende’ye, su koruyucu Redon’dan savaşçı tanrı Medaurus’a kadar; bu yazıda İlir din dünyasının derinliklerine doğru mistik bir yolculuğa çıkacağız.

Balkanlar, sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış, kadim sırları ve katmanlı kültürleriyle adeta bir zaman kapsülü gibidir. Bu toprakların derinliklerinde, günümüz uluslarının modern kimlikleri oluşmadan çok önce yaşamış, gizemli ve güçlü bir halk vardı: İlirler. Onların yaşam tarzları, savaşları, sanatları kadar, belki de en ilgi çekici yönlerinden biri de inanç sistemleriydi. Yazılı kaynakların sınırlılığı nedeniyle çoğu zaman göz ardı edilen İlir paganizmi, aslında bölgenin kültürel ve mitolojik dokusunu derinden etkilemiş, güneşin sıcaklığıyla yılanın gizemi arasında salınan eşsiz bir dünya sunar. Gelin, bu unutulmuş tanrıların ve ritüellerin peşine düşelim.

İlir Halkları ve İnançlarının Kökenleri

İlirler, MÖ 2. binyıldan MS 1. yüzyıla kadar Adriyatik Denizi’nin doğu kıyılarından, Tuna Nehri’ne, hatta kısmen bugünkü İtalya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşamış olan Hint-Avrupa kökenli kabilelerin genel adıdır. Tek bir homojen halktan ziyade, dil, kültür ve inançlarında belli benzerlikler gösteren ancak aynı zamanda kendi yerel özelliklerini de koruyan çok sayıda kabile ve konfederasyondan oluşuyorlardı. Bu geniş yayılımları ve dağlık, dağınık coğrafyaları, inanç sistemlerinin de tekdüze olmamasını, aksine oldukça zengin ve yerel çeşitlilikler barındırmasını sağlamıştır.

İlir inançlarının kökenleri oldukça derinlere uzanır. Bölgenin Neolitik dönemden beri barındırdığı eski Avrupa kültürleriyle, daha sonra gelen Hint-Avrupa etkileşimlerinin birleşimiyle şekillenmiştir. Bu durum, İlir panteonunun ve ritüellerinin sadece savaşçı tanrılardan ibaret olmadığını, aynı zamanda doğa kültleri, bereket ritüelleri ve atalara saygı gibi çok eski pratikleri de içerdiğini gösterir. Maalesef, İlirlerin kendi yazılı dilleri olmadığı için, onların inançları hakkında bildiklerimiz genellikle Roma ve Yunan kaynaklarından, arkeolojik bulgulardan ve mitolojik anlatılardan derlenmiş parçalı bilgilerden ibarettir. Bu da her bulguyu bir yapbozun parçası gibi birleştirmeyi ve yorumlamayı gerektirir.

İlir Paganizmi: Güneş, Yılanlı Ritüeller ve Balkanların Unutulmuş Tanrıları 9

Güneş Kültü: Spiral, At ve Yılanla Mitik Bağın Yorumu

İlir paganizminin temel taşlarından biri, tartışmasız bir şekilde güneş kültüydü. Güneş, yaşam veren, ışık getiren ve karanlığı kovan bir güç olarak İlirler için merkezi bir role sahipti. Bu durum, özellikle arkeolojik kazılarda ortaya çıkan eserlerde sıkça görülen sembollerle kendini gösterir: spiral, at ve yılan.

Spiral, evrensel bir semboldür ve İlir kültüründe oldukça yaygındır. Güneşin hareketini, yaşamın döngüsünü, sonsuzluğu ve kozmik enerjiyi temsil eder. Özellikle bronz çağı takılarında, silah süslemelerinde ve seramiklerde spirallerle karşılaşmak mümkündür. Sanki İlirler, güneşin gücünü ve evrenin dinamik akışını bu kıvrımlı hatlarda yakalamaya çalışmışlardır.

At, İlirler için kutsal bir hayvan, gücün, hızın ve özgürlüğün simgesiydi. Güneş tanrılarının veya kahramanların at arabalarıyla gökyüzünde seyahat ettiği mitlerine rastlamak olasıdır. At figürleri, bronzdan yapılmış küçük heykellerde, mezar taşlarında ve savaşçıların ekipmanlarında sıkça görülür. At, aynı zamanda öbür dünyaya geçişin bir aracı olarak da düşünülebilir; ölen kişinin ruhuna rehberlik eden veya onu taşıyan bir varlık olarak. Bazı İlir kabilelerinin kendilerine atalarından miras kalan atlara özel bir saygı gösterdiği, hatta belirli at ırklarını kutsal addettiği düşünülmektedir.

Yılan, İlir inanç sisteminde belki de en karmaşık ve çok yönlü sembollerden biridir. Toprakla, yeraltı dünyasıyla, bereketle, şifa ile ve bilgelikle ilişkilendirilmiştir. Deri değiştirme özelliği sayesinde yeniden doğuşun ve ölümsüzlüğün de simgesiydi. Evin koruyucusu olarak görülen yılanlar, çoğu zaman ataların ruhlarını temsil ettiğine inanılırdı ve birçok İlir efsanesinde önemli yer tutar. Yılan figürleri, mezar taşlarında, takılarda ve ev eşyalarında koruyucu bir tılsım olarak kullanılmıştır. Birçok Balkan folklorunda hala yaşayan yılanlara karşı duyulan saygı ve korku karışımı bu antik kökenlerden beslenmektedir.

Bu üç sembolün bir araya gelişi, İlirlerin kozmik düzeni, yaşamın döngüsünü ve ölümden sonraki yaşama dair inançlarını yansıtan zengin bir mitolojik evreni işaret eder. Güneş, gökyüzünün efendisi, at onun yeryüzündeki tezahürü ve yılan da yeraltı dünyasının ve yaşamın gizemlerinin bekçisi gibidir.

İlir Paganizmi: Güneş, Yılanlı Ritüeller ve Balkanların Unutulmuş Tanrıları 10

Tanrılar ve Yerel Figürler: Dei-pátrous (Gökyüzü Babası), Prende (Aşk Tanrıçası), Enji (Ateş Tanrısı)

İlir panteonu, Roma ve Yunan tanrılarından farklı olarak, daha az merkezi ve daha çok yerel odaklıydı. Ancak bazı tanrıların tüm İlir kabileleri arasında yaygın olduğu düşünülmektedir.

Dei-pátrous, şüphesiz İlirlerin en yüce tanrılarından biriydi. Adı, Hint-Avrupa kökenli dillerdeki ‘Gökyüzü Baba’ anlamına gelen Dyeus Ph₂ter ile yakından ilişkilidir ve Yunan Zeus veya Roma Jüpiter’i ile benzer bir gök tanrısı figürünü temsil eder. O, şimşeklerin, fırtınaların ve gökyüzünün efendisiydi. Tıpkı diğer Hint-Avrupa kültürlerinde olduğu gibi, İlirler de en yüce tanrıyı gökyüzüyle ve hava olaylarıyla ilişkilendirmişlerdir. Onun kararlarının kaderi belirlediğine, yağmuru ve bereketi gönderdiğine inanılırdı.

Prende, İlirlerin aşk, güzellik ve bereket tanrıçasıydı. Romalıların Venus’ü veya Yunanların Afrodit’i ile karşılaştırılabilecek özelliklere sahipti. Genellikle doğurganlık, ilkbaharın gelişi ve doğanın uyanışı ile ilişkilendirilirdi. Kadınların, çocukların ve evlilik kurumunun koruyucusu olduğuna inanılırdı. Prende’ye adanan ritüellerde çiçeklerin, suyun ve belki de dansın önemli bir rol oynadığı tahmin edilebilir.

Enji, İlirlerin ateş tanrısıydı. Ateş, birçok antik kültürde olduğu gibi İlirler için de hem kutsal bir element hem de pratik bir ihtiyaçtı. Enji, evin, ocağın ve ailenin koruyucusu olarak görülürdü. Aynı zamanda arınma, temizlenme ve ışıkla ilişkilendirilirdi. Kamp ateşleri etrafında yapılan ritüellerde, kurban ayinlerinde veya cenaze törenlerinde ateşin Enji’nin varlığını temsil ettiğine inanılır. Onun adının, Arnavutça’da “Perëndi” (Tanrı) kelimesinin kökeni olabileceği düşünülür ki bu da ateş ve tanrı kavramları arasındaki derin bağı gösterir.

Bu tanrıların yanı sıra, her kabilenin, hatta her köyün kendine özgü koruyucu ruhları, dağ tanrıları, nehir perileri veya orman cinleri gibi yerel figürleri olduğuna inanmak akla yatkındır. Bu da İlir inanç sisteminin ne kadar zengin ve çok katmanlı olduğunu gösterir.

İlir Paganizmi: Güneş, Yılanlı Ritüeller ve Balkanların Unutulmuş Tanrıları 11

Coğrafi İnanç Çeşitliliği: Redon, Medaurus, Jupiter Parthinus ve Diğerleri

İlirlerin geniş coğrafi yayılımı, kabileler arası farklılıklar ve komşu kültürlerle etkileşimleri, inanç sistemlerinde de belirgin bir çeşitliliğe yol açmıştır. Tek bir İlir dini yerine, birçok yerel İlir dini ekolünden söz etmek daha doğru olacaktır.

Redon, özellikle Adriyatik kıyılarında yaşayan İlir kabileleri, özellikle de Labeatlar arasında popüler olan bir deniz ve denizcilik tanrısıydı. Denizcilerin, balıkçıların ve tüccarların koruyucusu olarak kabul edilirdi. Onun adına basılmış sikkeler bulunmuştur ki bu da ona duyulan saygının ve kültünün yaygınlığının bir kanıtıdır. Redon’un adı, günümüzdeki bazı yer adlarında ve hatta Arnavutça’da “Re” (yağmur/hava durumu) kelimesindeki kökenden türediği düşünülebilir.

Medaurus, İlirlerin binici tanrısıydı ve genellikle bir at üzerinde, elinde mızrak taşırken tasvir edilirdi. Özellikle sağlık, şifa ve savaşla ilişkilendirilirdi. Messapia bölgesinde, yani günümüz İtalya’sının güneyinde yoğun bir kült merkezi vardı. Medaurus’un, yaralı savaşçıları iyileştiren veya avcılara rehberlik eden bir şaman veya tanrı-hekim figürü olduğu düşünülmektedir.

Jupiter Parthinus, Roma’nın İlirya’yı fethetmesiyle ortaya çıkan ilginç bir senkretizm (kültürlerin karışımı) örneğidir. “Parthinus” terimi, bugünkü Arnavutluk’ta yaşamış bir İlir kabilesi olan Parthini’den gelmektedir. Bu, Romalıların kendi yüce tanrıları Jüpiter’i, yerel İlir panteonundaki eşdeğer bir tanrıyla birleştirerek, hem yerel halkı kendi inanç sistemlerine entegre etmeye çalıştığını hem de İlir inançlarının kendine özgü unsurlarını koruduğunu gösterir. Benzer şekilde, Diana (Roma av tanrıçası) da bazı bölgelerde “Diana Illyrica” olarak anılmıştır, bu da onun yerel avcılık ve doğa ruhlarıyla özdeşleştirildiğini düşündürmektedir.

Bunlar sadece birkaç örnek. Muhtemelen her büyük kabilenin, kendi bölgesel coğrafyasına, geçim kaynaklarına ve yaşam biçimine uygun, kendine özgü tanrıları ve ruhları vardı. Dağları, nehirleri, ormanları ve pınarları içeren doğal unsurların kutsal kabul edildiği, her birinin kendine özgü ruhu olduğuna inanıldığı yaygın bir pratikti. Bu durum, İlirlerin doğayla iç içe yaşayan, onunla uyum içinde olmayı arayan bir halk olduğunu gösteriyor.

Jupiter roma mitolojisi

Yılan Sembolleri ve Su Kuşu Motifleri: Doğanın Mitolojik Yankıları

İlir sanatında ve mitolojisinde sıklıkla karşımıza çıkan iki önemli motif daha vardır: yılan sembolleri ve su kuşu motifleri. Bunlar, İlirlerin doğayla olan derin bağlarını ve kozmik anlayışlarını yansıtan güçlü göstergelerdir.

Yılan sembolleri, daha önce de değindiğimiz gibi, İlir kültüründe çok yönlü bir öneme sahipti. Sadece yeniden doğuş ve ölümsüzlükle değil, aynı zamanda şifa, koruma ve ataların ruhlarıyla da ilişkilendirilirdi. Birçok İlir evinin temellerine, kötü ruhları kovmak ve bereketi sağlamak için canlı yılanların bırakıldığına inanılırdı. Bazı kabilelerin, yılan soyundan geldiklerine dair mitleri bile vardı. Yılan figürleri, bronz bileziklerde, yüzüklerde, kask süslemelerinde ve seramiklerde sıkça görülür. Belki de en bilinen İlir efsanelerinden biri, Kadmos ve Harmonia’nın yılanlara dönüşerek İlir halkının atası olması mitidir; bu, yılanın İlir kimliğinin sembolik bir parçası olduğunu gösterir.

Su kuşu motifleri (özellikle ördekler, kuğular ve kazlar), İlirya’dan ve komşu bölgelerden çıkan bronz çağı eserlerinde, özellikle de cenaze urnelerinde ve takılarda sıkça görülür. Bu kuşlar, suyu ve gökyüzünü birbirine bağlayan varlıklar olarak görülürdü. Ruhlar âlemi ile yeryüzü arasında aracılık ettiklerine, ölenlerin ruhlarını öbür dünyaya taşıdıklarına inanılırdı. Su kuşları aynı zamanda göçmen kuşlar olduğu için, yaşamın ve doğanın döngüsel doğasını, mevsimlerin değişimini ve yeniden doğuşu da sembolize etmiş olabilirler. Onların zarif ve akıcı hareketleri, belki de İlirlerin kozmik dengeye ve uyuma verdiği önemi yansıtıyordu. Bu motifler, İlirlerin su yollarına, göllere ve Adriyatik Denizi’ne yakınlıklarının, yaşamlarının önemli bir parçası olduğunun da bir göstergesidir.

Bu semboller, İlirlerin sadece pratik değil, aynı zamanda derin bir ruhsal bağlamda da doğayı yorumladıklarını, hayvanları ve doğal olayları kutsal güçlerin tezahürü olarak gördüklerini ortaya koyar.

Büyü, Koruyucu Tılsımlar ve Kötü Göz İnancı

İlir Paganizmi: Güneş, Yılanlı Ritüeller ve Balkanların Unutulmuş Tanrıları 12

İlir paganizmi, yalnızca tanrıların ve mitlerin dünyasıyla sınırlı değildi; günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olan büyüye, tılsımlara ve kötü göz inancına da büyük bir önem atfedilirdi. Bu unsurlar, hem korunma hem de belirli bir hedefe ulaşma aracı olarak kullanılırdı.

Büyü, İlir toplumunda hem iyilik amaçlı hem de kötülük amaçlı pratikler içeriyordu. Hastalıkları iyileştirmek, mahsülü korumak, düşmanları zayıflatmak veya aşkı çekmek için çeşitli ritüeller ve büyüler uygulanırdı. Bu pratikleri gerçekleştiren uzmanlar, yani şamanlar veya büyücüler, toplumda önemli bir yere sahipti. Bitkilerin, taşların ve hayvansal ürünlerin mistik güçlerine inanılırdı ve bunlar büyü formüllerinde kullanılırdı.

Koruyucu tılsımlar (amuletler) İlirlerin günlük yaşamında yaygın bir yer tutuyordu. Bu tılsımlar, genellikle madenlerden (bronz, gümüş), kemikten, deniz kabuklarından veya taşlardan yapılırdı. En popüler motifler arasında hayvan figürleri (yılan, kuş, at), geometrik şekiller (spiral, daire) ve insan veya tanrı figürleri bulunurdu. Bu tılsımların takan kişiyi hastalıklara, kötü ruhlara, kazalara ve her türlü olumsuzluğa karşı koruduğuna inanılırdı. Çocuklar, özellikle nazara karşı korunmak amacıyla çok sayıda tılsım taşırlardı. Doğurganlığı artırmak veya doğumda annenin ve bebeğin sağlığını korumak için özel tılsımlar da kullanılırdı.

Kötü göz inancı, Balkanlar’da ve Akdeniz çevresinde hâlâ yaygın olan, İlirlerden günümüze ulaşmış en belirgin kültürel miraslardan biridir. Bir kişinin veya varlığın kıskanç veya kötü niyetli bakışının başkalarına zarar verebileceğine inanılırdı. İlirler, kötü gözün etkilerinden korunmak için çeşitli yöntemler kullanmışlardır: mavi boncuklar, at nalları, sarımsak, kırmızı kurdeleler ve özel jestler veya dualar bunlardan bazılarıydı. Mezarlıklarda bulunan bazı eserlerdeki göz motifleri veya abartılı göz çizimleri de kötü göze karşı bir savunma mekanizması olarak yorumlanmıştır.

Bu inançlar, İlirlerin dünyayı sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda görünmez güçlerin, ruhların ve enerjilerin de etkisi altında bir yer olarak gördüklerini gösterir. Gündelik yaşam, bu gizemli güçlerle sürekli bir etkileşim halindeydi ve korunma ihtiyacı, ritüellerin ve tılsımların gelişimine yol açtı.

Tek Tanrı mı, Bölgesel İnanç mı?: Romalılar ve Yunan kültüyle senkretizm örnekleri

İlir inanç sisteminin yapısı hakkında temel bir soru, tek tanrılı mı yoksa çok tanrılı mı olduğudur. Eldeki arkeolojik ve tarihi veriler, İlirlerin genel olarak çok tanrılı bir inanç sistemine sahip olduklarını, ancak belirli bölgelerde veya kabilelerde belirli tanrıların diğerlerinden daha belirgin bir rol oynadığını düşündürmektedir. Dei-pátrous gibi bir “Gökyüzü Baba” figürünün varlığı, panteonda bir hiyerarşi ve en yüce tanrı kavramının olduğunu gösterse de, bu durum Batı monoteist dinlerindeki gibi kesin bir tek tanrıcılık anlamına gelmez. Daha çok, Yunan ve Roma panteonundaki Zeus/Jüpiter’in konumuna benzer bir durum söz konusuydu.

Roma İmparatorluğu’nun İlirya’yı fethetmesi ve bölgeye entegre etmesi, İlir inançları üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Romalılar, genellikle fethettikleri topraklardaki yerel tanrıları yıkmak yerine, onları kendi tanrılarıyla özdeşleştirmeyi veya onlara Latin isimler vererek kendi panteonlarına dahil etmeyi tercih ederlerdi. Bu durum, “senkretizm” olarak adlandırılır ve İlirya’da çok sayıda örneği görülmüştür.

Daha önce bahsettiğimiz Jupiter Parthinus bunun en güzel örneğidir. Yerel İlir tanrısının Roma Jüpiter’iyle birleşmesi, hem Roma egemenliğini pekiştirdi hem de yerel halkın kendi inançlarını tamamen terk etmek zorunda kalmadan yeni düzenlemeye uyum sağlamasına olanak tanıdı. Benzer şekilde, bazı İlir tanrıları Roma tanrıçası Diana (av tanrıçası) veya Minerva (bilgelik ve savaş tanrıçası) ile özdeşleştirilmiştir. Roma lejyonları da kendi kültlerini beraberlerinde getirdiler, ancak yerel nüfus genellikle kendi eski inançlarını yeni isimler altında devam ettirdi.

Bu süreç, İlir inançlarının tamamen yok olmasına neden olmamış, aksine onları dönüştürmüştür. Yüzyıllar süren Roma egemenliği ve ardından Hristiyanlığın yükselişiyle birlikte, İlir paganizminin açıkça görülen izleri azalmıştır. Ancak, birçok pagan unsur, folklorik inançlar, batıl inançlar ve kültürel pratikler olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Örneğin, kötü göz inancı, yılanlara duyulan saygı veya bazı doğal mekanların kutsallığına dair inançlar, hala Balkan toplumlarında gözlemlenebilmektedir. Bu durum, inançların ve kültürlerin ne kadar kalıcı olabileceğinin ve farklı katmanlar altında bile olsa nasıl varlıklarını sürdürebileceğinin çarpıcı bir kanıtıdır.

Arkeolojiden Günümüze İzler: Amuletler, Mezarlıklar, Ritüeller ve Mirasın Bugüne Yansıması

İlir Paganizmi: Güneş, Yılanlı Ritüeller ve Balkanların Unutulmuş Tanrıları 13

İlir paganizmi hakkındaki bilgilerimizin büyük çoğunluğu, arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulara dayanır. Yazılı kaynakların kıtlığı, bizleri taş tabletlerdeki çivi yazıları gibi doğrudan anlatımlardan mahrum bırakır; ancak toprak altında saklı kalan eserler, İlirlerin ruhani dünyasına açılan pencereler sunar.

Amuletler ve Votif Adaklar: Sayısız arkeolojik alanda bulunan koruyucu tılsımlar (amuletler), İlirlerin geleceğe ve görünmez güçlere duydukları endişeyi ve umudu gözler önüne serer. Bronzdan, taştan, kemikten yapılmış hayvan veya insan figürleri, geometrik şekiller, spiraller, güneş diskleri, İlirlerin hangi güçlere sığındığını gösterir. Bunlar sadece takı değil, ruhsal korumanın bir parçasıydı. Aynı zamanda, tanrılara adanmış votif adaklar (küçük heykeller, kaplar, silahlar), onların şükranlarını veya dileklerini ifade etme biçimleriydi.

Mezarlıklar ve Ölüm Sonrası İnançlar: İlir mezarlıkları, onların ölüm ve öbür dünya hakkındaki inançlarını anlamak için en önemli kaynaklardır. Farklı kabileler arasında hem yakma (kremasyon) hem de gömme (inhumasyon) pratikleri görülmüştür. Mezarlara konulan zengin ölü hediyeleri – silahlar, takılar, çanak çömlekler, yiyecekler – İlirlerin öbür dünyada da yaşama devam edildiğine, ölenlerin bu dünyadaki ihtiyaçlarının orada da olacağına inandıklarını gösterir. Bazı mezar taşlarında görülen at, yılan veya güneş sembolleri, ruhun yolculuğu veya bir koruyucunun varlığına dair ipuçları verir. Özellikle kurgan tipi tümülüsler, yani yığma tepeler halindeki mezarlar, İlir soylularının ve kabile reislerinin statüsünü ve ölüm sonrası saygınlığını vurgulardı.

Ritüeller ve Kutsal Alanlar: Tapınaklar veya büyük dini yapılar hakkında çok az bilgiye sahip olsak da, doğal alanların – dağların zirveleri, nehir kenarları, pınarlar veya mağaralar – kutsal kabul edilip ritüeller için kullanıldığı düşünülmektedir. Kaya oymacılıkları, bazı doğal oluşumların veya mağaraların içinde bulunan adaklar, İlirlerin doğayla iç içe gerçekleştirdikleri ibadetleri ve törenleri akla getirir. Şarap sunuları, hayvan kurbanları ve belki de trans hallerine girilen danslar, bu ritüellerin bir parçası olabilirdi.

Mirasın Bugüne Yansıması: İlir paganizminin doğrudan uygulamaları günümüzde yok olmuş olsa da, bu antik inançların yankıları Balkan coğrafyasının kültürel dokusuna nüfuz etmiştir. Arnavutluk’ta ve diğer bazı Balkan ülkelerinde hala yaygın olan “kötü göz” inancı, evlerin kapısına asılan at nalları, sarımsak, mavi boncuklar veya kırmızı kurdeleler gibi koruyucu nesneler, bu antik pagan soyundan gelen batıl inançlardır. Bazı bölgesel festivaller, hasat ritüelleri veya düğün gelenekleri bile, kökeninde pagan dönemlere dayanan unsurlar barındırabilir. Örneğin, yılanlara karşı duyulan hem saygı hem de korku, ya da coğrafi yer isimlerinde (örneğin, Tanrı anlamına gelebilecek kelime kökenleri içeren dağ isimleri) İlir panteonundan kalan izler bulmak mümkündür.

Kısacası, İlir paganizmi, Balkanların gizemli ve güçlü geçmişinin bir yansımasıdır. Toprağın derinliklerinden çıkan her bir eser, bu unutulmuş tanrıların ve ritüellerin hikayesini yeniden anlatır. Onların inançları, sadece tarih kitaplarında kalmış birer kayıt değil, aynı zamanda Balkan kültürünün ve folklorunun canlı bir parçası olarak günümüzde de nefes almaya devam etmektedir. Belki de bir sonraki Balkan seyahatinizde, eski bir pagan tanrının fısıltısını rüzgarda yakalayabilir veya bir köyde görülen basit bir ritüelin binlerce yıllık bir mirasın devamı olduğunu fark edebilirsiniz.

Exit mobile version