Orta Çağ Japonya’sında Bugei ya da Bujutsu olmak üzere silahlı, silahsız kendini savunma, yüzme ve atlı tekniklerin kullanıldığı 18 dövüş sanatı vardı. Başlangıçta savaş alanında daha başarılı olmak için savaşçıların becerilerini geliştirmek üzere tasarlanan bu sanatların birçoğu, daha sonra siviller tarafından disiplin, çeviklik ve zihinsel uyanıklık olarak kullanılmıştır. Judo, kendo, karate ve aikido başta olmak üzere birçok sanat günümüzde de popülerliğini korumaktadır.
Kökenleri & Gelişimleri
Orta Çağ Japonya’sında popüler hale gelen dövüş sanatlarının birçoğu, geleneğe göre Budist keşişlerin saatlerce meditasyonda oturacak kadar zinde olmalarını sağlamak ve konsantrasyonlarına yardımcı olmak için bir yöntem olarak başladığı Çin’den getirilmiştir. Zamanla bu egzersizler silah kullanma becerilerini de içermeye başladı ve Japonya’ya kadar yayıldı.
Örneğin kılıç kullanma becerisini vurgulayan Kendo, milattan sonra yedinci yüzyılda orada tanıtılmıştır. Bununla birlikte Japonlar, hem kendi askeri ihtiyaçlarına hem de felsefi yaklaşımlarına uygun olması için dövüş sanatlarına kendi silahlarını, becerilerini ve psikolojik vurgularını eklemişlerdir. MS 10. Yüzyıldan itibaren Orta Çağ dönemi boyunca (MS 1185-1603) savaşçılar, özellikle de Samuraylar, rakip savaş lordlarının hakimiyet mücadelesi nedeniyle ülkeyi saran ve sık sık meydana gelen savaşların zorluklarına hazırlanmak için silah kullanma ve ata binme becerilerini geliştirdiler.
JAPONYA’NIN SAMURAY SAVAŞÇILARININ EN ÖNEMLİ SİLAHI, ERKEN TARİHLERİNİN BÜYÜK BİR KISMINDA UZUN YAY OLMASIYDI.
Ancak Edo döneminde (MS 1603-1868) bu uygulama faaliyetleri resmi olarak bugün daha aşina olduğumuz dövüş sanatları, sadece dövüş becerilerini değil aynı zamanda disiplini ve genel olarak hayata felsefi ve ruhani bir yaklaşımı teşvik etmek için tasarlanmış sulh dönemi faaliyetleri olarak bilinir hale gelmiştir. Japonya’da savaşçı ve gök gürültüsü tanrısı olan Takemikazuchi-no-kami, dövüş sanatlarının ustası olarak kabul edilir ve bugün hala birçok eğitim salonunda (dojo) ona adanmış küçük bir tapınak bulunur.
18 Klasik Dövüş Sanatı
Orta Çağ savaşçıları genellikle birkaç dövüş sanatında ustalaşmıştır ve pratik merkezleri çoğunlukla kılıç kullanmakta ustalık, at binme veya silahsız savaşmak gibi belirli kategorilere yoğunlaşmıştır. Orta Çağ Japonya’sında 18 dövüş sanatı vardır. Bunlar bugei juhappan, olarak da bilinen:
- Okçuluk (kyudo/kyujutsu)
- Dikenli değnek becerileri (mojiri)
- Zincirli kama atma (kusarigamajutsu)
- Hançer fırlatma (shurikenjutsu)
- Eskrim/Kılıç ustalığı (kendo/kenjutsu)
- Ateşli silahlar (teppo)
- Binicilik (bajutsu)
- İğne saplama (fukumibarijutsu)
- Sırıklı silah (naginata jutsu)
- Halat becerileri (torite)
- Kısa kılıç becerileri (tanto)
- Casusluk (ninjutsu)
- Sopa becerileri (bojutsu)
- Mızrakçılık (sojutsu)
- Yüzme (suieiijutsu)
- Hızlı kılıç çekme tekniği (iaijutsu)
- Asa becerileri (jitte)
- Yawara (judo/jujutsu)
Temel Dövüş Savaşları
Okçuluk
Japonya’nın samuray savaşçılarının ana silahı, erken tarihlerinin çoğunda uzun yaydı ve bu silahla beceri, kyudo veya kyujutsu (‘yayın kullanış şekli’) dövüş sanatında uygulanıyordu. En az MS 6. Yüzyıla dayanan, iki farklı okçuluk türü vardı. İlki, ayakta duran bir okçunun stil ve tekniğinin hedefi vurmaktan daha önemli olarak değerlendirildiği resmi bir sivil etkinlikti.
Okçu, önce okunu gökyüzüne sonra da yere doğrultur ve bu iki unsur arasındaki bütünlüğü sembolize eder, ardından at sırtında üç dairesel hedeften oluşan bir gruba nişan alır. Her hedef yaklaşık 60 metre aralıklarla yerleştirilirdi ve okçunun atıyla dairesel bir izi takip ederken beş eşmerkezli daireden birini vurması gerekiyordu.
Üç hedefi de vurmayı başaran okçular, çok daha küçük üç kil hedefi vurmak zorunda oldukları bir sonraki tura geçerlerdi. Yarışmanın galibi, hakem tarafından karar verildiği üzere hedeflerin merkezine en yakın vuruşu yapan okçu olurdu. Bu okçuluk türü Yabusame olarak bilinir ve geçmişi MS 11. Yüzyıla kadar uzanmakla birlikte günümüzde Japonya’da hala popülerdir.
İkinci tür okçuluk ise, yine at üzerindeyken hedeflere nişan alarak yayların çok daha güçlü bir şekilde hızlıca ateşlenmesiydi. Okçular aynı zamanda deneme karşılaşmalarında da alıştırma yaparlardı ve hatta bazı gerçek karşılaşmalarda kimin galip geleceğini belirlemek için iki atlı okçunun birbirlerine tekrar tekrar hücum ettiği durumlar bile vardı.
SİLAHSIZ DÖVÜŞ SANATLARINDA OLDUĞU GİBİ, KILIÇ USTALIĞI TEKNİKLERİNİN ÖNEMİ, SALDIRMAYA YÖNELİK DEĞİL SAVUNMAYA YÖNELİKTİ.
Yaylar 1,5-2,5 metre veya 5-8 ft uzunluğundaydı ve tipik olarak ahşap ve lamine bambudan yapılır, genellikle cila ile korunurdu. Bambu okları farklı uzunluklarda değişebilirdi fakat genellikle sıkılmış yumrukla ölçülürdü, standart bir ok 12 yumruk uzunluğundaydı ve 86-96 cm’ye (34-38 inç) denk geliyordu. Okların uçuş stabilitesini arttırmak için üç ya da dört tüy dizilimleri vardı. Yay, Ortaçağ döneminde savaşçıların ana silahı olarak kılıca meydan okumuştur, ancak savaş alanındaki nihai düşüşü MS 16. yüzyılın sonlarında ateşli silahların kullanılmaya başlanmasıyla olmuştur.
Mızraklar
Japon savaşındaki bir diğer önemli geleneksel silah mızraktı (yari) ve fırlatmak için değil, saplamak için tasarlandığından sojutsu sanatında onunla beceri kazanılırdı. Çoğunun 30-75 cm (12-29 inç) uzunluğunda çift kenarlı tehlikeli bir bıçağı vardı. Yaygın bir türünün L şeklinde bir bıçağı da vardı ve düşman atlılarını atlarından düşürmek için tasarlanmıştı. Aynı şekilde, tek bıçaklı sırıklı silah (naginata) piyadelerin temel silahıydı, ancak MS 17. yüzyıla kadar kendine özgü bir savaş sanatına sahip değildi. Bu son sanat hem erkekler hem de kadınlar tarafından icra edilen az sayıdaki sanattan biriydi ve kadınlar genellikle samurayların kızlarıydı.
Kılıçlar
Kılıç (nihonto), Şinto yaratılış hikayesi sırasında Tanrılar tarafından kullanılan bir silah olduğu ve eski Japon kraliyet kıyafetlerinin üç öğesinden biri olduğu için Japonya’da her zaman özel bir öneme sahip olmuştur. Kılıç ustalığı, başlangıçta gerçek kılıçların kullanıldığı kendo‘da (‘kılıç kullanma şekli’) uygulanmıştır, ancak bunlar daha sonra bambu bıçaklı (shinai) daha az ölümcül silahlarla değiştirilmiştir. Geleneksel Japon uzun kavisli kılıcı (katana) yaklaşık 60 cm (2 ft) uzunluğundaydı ve tek, son derece keskin bir kesici kenara sahip güçlü bir çelik bıçağı vardı. İki elle tutulurdu ve bu dövüş sanatı, savaş alanında vazgeçilmez olacak refleksleri ve zihinsel uyanıklığı geliştirmek için tasarlanmıştı. Bu kılıç, uzun yayın yerini alacak ve Kamakura Dönemi’nden( MS 1185-1333) itibaren seçkin samuray savaşçılarının en temel silahı haline gelecekti. Kılıçla etkili hareketler yapabilme başlıca bir yetenekti (iaijutsu) ve savaştaki amaç rakibini zarafet ve hız kullanarak tek bir hamleyle kesmekti. Silahsız dövüş sanatlarında olduğu gibi, kılıç ustalığı tekniklerinin önemi, saldırmaya yönelik değil savunmaya yönelikti.
Atlar
Binicilik ya da bajutsu MS 5. Yüzyıldan beri Japon savaşlarının ana tekniğiydi. Çoğunlukla Japonya’nın vahşi kuzeydoğusundan gelen Japon atları kısa ama sağlam olma eğilimindeydi. Erkek atlar tercih edilirdi ama huysuz ve baş etmesi zor olabilirlerdi. Binicinin kontrolü, dizginler, uç, gem ve çanak şeklinde üzengileri olan ahşap bir eyer (kura) ile sağlanırdı, bu da binicinin yayını ayakta ateşlemesine olanak tanır ve onun yerinden düşmesini çok daha zor hale getirirdi. Nadiren zırhlı olsalar da atların ayakları nallıydı ve hatta bazen düşmana yaklaşırken gürültüyü azaltmak için hasır sandaletler (umagutsu) giyerlerdi.
Yüzme
Yüzme ya da suieiijutsu MS 12. Yüzyıldan itibaren bir dövüş sanatı haline geldi ve sudayken hızlıca ilerlemek değil, bunu silah taşırken sessizce hatta su altında yapmak anlamına gelirdi. Bu, şüphesiz ki Japonya’daki kalelerin sayısındaki artışa ve bunların temel özelliği olan geniş koruyucu hendeklere bir yanıttı.
Ninjalar
Ninjutsu, Japon ordularının sabotaj, suikast, casusluk ve kalelere saldırmakla görevli uzman birlikleri olan Ninjalar tarafından uygulanan bir dövüş sanatıydı. Ninjutsu, yakalama kancalarından ünlü Ninja yıldızı silahlarına (shuriken) kadar her türlü silah ve ekipmanı kullanarak yüksek düzeyde beceri kazanmayı içeriyordu. Küçüklüğünden beri eğitimi için özel okullarda bir usta veya sensei tarafından eğitilen bir Ninja, diğer tüm klasik dövüş sanatlarını öğrenir ve ardından harita okuma, kamuflaj ve çatılardan atlama gibi son derece uzmanlaşmış becerilerin yanı sıra, bir mahkumu nasıl bağlayacağını, zehirleri nasıl karıştıracağını ve patlayıcıları nasıl kullanacağını öğrenirdi.
Modern Çağa Geçiş
Judo (‘yumuşaklık/nezaket şekli’) sadece MS 19. yüzyıldan itibaren popülerdi ancak MS 8. yüzyıldan beri Japonya’da popüler olan jujutsu‘dan (‘hafif teknikler’) evrilmişti. Saldırılar, kapışma ve fırlatma güreşin önceki şekillerinden gelişmişti. Esasen kendini savunma yöntemi olan bu tekniği icra edenlerin büyük bir çevikliğe sahip olmaları ve rakibin anatomisindeki zayıf noktaları hedef alarak hızlı ve doğru bir şekilde hareket etmeleri gerekmekteydi. Dövüş repertuarına sonradan katılan diğer benzer sanatlar, MS 20. yüzyıldan itibaren sadece Japonya’da popüler olan karate (‘Yalnızca elleri kullanma’) ve saldırganların eklemlere baskı uygulayarak, hatta bazen onları yerinden oynatarak hareketsiz hale getirildiği aikido (‘İçsel buluş’) bir çeşit güreşti.