Suwaliyat: Hitit ve Luvi Dünyasının Bereket Tanrısı

Suwaliyat (ya da Šuwaliyat, Şuwaliyat) Hitit ve Luvi panteonunda önemli ama nispeten görece az bilinen bir tanrıdır. Kaynaklarda şu öne çıkanlar var:

Anadolu’nun binlerce yıllık tarih sahnesini düşünün. Bu sahnede büyük krallar, güçlü ordular ve görkemli imparatorluklar gelip geçmiştir. Ancak tüm bu siyasi ve askeri gücün arkasında, toprağa bağlı yaşayan halkın en temel endişesi ve umudu vardı: bereket. Tarlaların yeşermesi, hasadın bol olması, hayvanların çoğalması… İşte tam bu yaşam döngüsünün kalbinde duran, adı belki Fırtına Tanrısı kadar sık anılmasa da en az onun kadar hayati bir tanrı vardı: Suwaliyat.

O, toprağa düşen tohumun fısıltısı, baharda patlayan tomurcuğun gücü ve hasat zamanı gelen bolluğun ilahi garantisiydi. Gelin, bu “yeşil” tanrının izlerini sürerek Hitit ve Luvi dünyasının inanç koridorlarında keyifli bir yolculuğa çıkalım.

Suwaliyat’ın Adının Kökenleri ve Anlam Katmanları

Bir tanrıyı anlamanın en iyi yollarından biri, adının ardındaki sır perdesini aralamaktır. Suwaliyat ismi, bize onun kimliği ve işlevi hakkında paha biçilmez ipuçları sunar. Dilbilimciler, ismin kökeninin Luvice olduğu konusunda hemfikirdir. Kelimenin kökü olan “suwa-“, Proto-Hint-Avrupa dil ailesinde “dolu olmak”, “şişmek”, “güçlü olmak” gibi anlamlara gelen bir kökle ilişkilendirilir. Bu, doğrudan onun bereketle olan bağını ortaya koyar. O, toprağı “dolduran”, bitkileri “güçlendiren” ve ambarları “taşıran” ilahi güçtür.

İsmin sonundaki “-att” eki ise Luvi dilinde tanrılara veya önemli şahsiyetlere verilen tipik bir ektir. Dolayısıyla “Suwaliyat” adı, basit bir isimden öte, “Bolluk ve Güç Getiren Varlık” gibi bir unvan niteliği taşır. Bu isim, ona dua eden insanların ondan ne beklediğini net bir şekilde özetler: yaşamın devamlılığı için gereken doluluk ve güç.

Suwaliyat: Hitit ve Luvi Dünyasının Bereket Tanrısı 6

Hitit Öncesi Anadolu İnançlarında İlk İzler

Suwaliyat adıyla spesifik olarak Hitit öncesi dönemde karşılaşmasak da, onun temsil ettiği kavram, Anadolu’nun Neolitik Çağ’dan beri süregelen inanç sisteminin temel taşıdır. Çatalhöyük’teki ana tanrıça figürlerinden Alacahöyük’ün gizemli kültlerine kadar, Anadolu insanı için toprak ve doğurganlık her zaman kutsal olmuştur. Bu topraklarda binlerce yıl boyunca tapınılan yerel bereket ruhları ve bitki tanrıları, Hititlerin ve Luvilerin gelişiyle yeni bir kimliğe bürünmüştür.

Suwaliyat, büyük olasılıkla bu kadim yerel inançların üzerine inşa edilmiş, eski tanrıların özelliklerini kendi bünyesinde toplayarak daha organize bir panteondaki yerini almıştır. Yani o, bir anda ortaya çıkmış bir tanrı değil, toprağın hafızasında zaten var olan bir gücün Luvice ve Hititçe konuşan halklar tarafından isimlendirilmiş halidir.

Hitit İmparatorluğu Döneminde Suwaliyat Kültü

Hitit İmparatorluğu

Hitit İmparatorluğu, “Bin Tanrılı Ülke” olarak bilinir ve bu tanım, onların fethettikleri veya etkileşime girdikleri her halkın tanrısını kendi panteonlarına dahil etme politikalarını yansıtır. Suwaliyat, bu devasa panteonun orta kademesinde ama son derece önemli bir konumda yer alıyordu. O, devletin resmi kültünde “iyi yılın” ve bolluğun tanrısı olarak kabul edilirdi.

Hitit kralları, yaptıkları antlaşmalarda yeminlerini tanrıların şahitliğinde ederlerdi. Bu antlaşmaların bozulması durumunda devreye girecek lanetler arasında Suwaliyat‘ın adı da sıkça geçerdi: “Eğer bu yemini bozarsan, Fırtına Tanrısı seni yıldırımıyla vursun, Suwaliyat tarlalarını kurutsun ve sana asla ürün vermesin!” Bu, onun ne kadar ciddiye alındığını ve gücünün ne denli gerçek kabul edildiğini gösterir. O, sadece bir mitolojik figür değil, aynı zamanda tarıma dayalı bir toplumun ekonomik ve sosyal istikrarının ilahi koruyucusuydu.

Luvi Etkileri ve Yerel Kült Merkezleri

Suwaliyat‘ın kökenlerinin Luvilere dayandığından bahsetmiştik. Luviler, Hititlerin özellikle güney ve batı komşuları olan ve onlarla aynı dil ailesinden gelen bir halktı. Bu nedenle Suwaliyat kültü, özellikle Luvi nüfusunun yoğun olduğu Kizzuwatna (Çukurova Bölgesi) ve Tarhuntaşşa gibi güney bölgelerinde çok daha güçlüydü. Bu bölgeler, Anadolu’nun en verimli tarım arazilerinden bazılarına ev sahipliği yaptığı için, bir bereket tanrısının burada bu kadar popüler olması hiç de şaşırtıcı değildir. Hitit panteonuna girişi de büyük olasılıkla bu kültürel etkileşim kanalıyla gerçekleşmiştir.

Bereket, Bitki Örtüsü ve Yeniden Doğuş Sembolizmi

Suwaliyat‘ın en temel görevi, doğanın döngüsünü yönetmekti. O, kışın uykusuna yatan toprağı baharda uyandıran, tohumların çatlayıp filizlenmesini sağlayan ve yaz sonunda tarlaları altın sarısı başaklarla donatan tanrıydı. Onun sembolizmi tamamen yeşil ve canlı olan her şeyle bağlantılıydı: yeşeren çayırlar, meyve veren ağaçlar, ekin tarlaları…

Bu yönüyle Suwaliyat, aynı zamanda bir yeniden doğuş tanrısıdır. Tıpkı kışın ortadan kaybolup baharda geri dönerek bereketi getiren tanrı Telepinu gibi, Suwaliyat da doğanın ölüm ve yeniden diriliş döngüsünü temsil eder. O, her yıl yinelenen bir mucizenin, toprağın cömertliğinin ve yaşamın zaferinin tanrısıydı.

Fırtına Tanrısı ile Ortak Ritüeller ve Dualar

Bereket, tek bir faktöre bağlı değildir. Toprağın verimli olması kadar, doğru zamanda yağan yağmur da hayatidir. İşte bu noktada Suwaliyat, Hitit panteonunun en güçlü tanrısı olan Gök Gürültüsü ve Fırtına Tanrısı (Tarhunta/Teşup) ile mükemmel bir ortaklık kurar. Onlar adeta ilahi bir takımdı. Fırtına Tanrısı gökyüzünden hayat veren yağmuru indirir, Suwaliyat ise yeryüzünde bu suyu kullanarak toprağı doğurgan kılardı.

Bu nedenle birçok ritüel ve duada bu iki tanrının adı birlikte anılırdı. Çiftçiler iyi bir hasat için hem yağmur duasına çıkarak Fırtına Tanrısı’na, hem de toprağın uyanması için Suwaliyat‘a kurbanlar sunarlardı. Bu ortaklık, Hitit insanının doğayı ne kadar bütüncül bir bakış açısıyla anladığını gösterir: gökyüzünün gücü olmadan yeryüzünün bereketi, yeryüzünün potansiyeli olmadan da gökyüzünün rahmeti anlamsızdır.

Hitit Mitolojisi: Anadolu’nun 1000 Tanrılı İmparatorluğunun İnanç ve Ritüelleri

Hurri ve Hatti Unsurlarıyla Senkretizm

Hitit dünyası, kültürel bir kavşak noktasıydı. Bu nedenle tanrıları da saf bir şekilde tek bir kültüre ait kalmaz, zamanla diğer inançlardan etkilenerek zenginleşirdi. Suwaliyat da bu “senkretizm” yani kültürel birleşim sürecinden geçmiştir. Luvi kökenli olmasına rağmen, Hititlerin Anadolu’ya gelmeden önce burada yaşayan Hatti halkının bitki ve doğa tanrılarının özelliklerini bünyesine katmış olması muhtemeldir. Benzer şekilde, Hitit İmparatorluğu’nun doğusundaki Hurrilerle olan yoğun temas, özellikle Kizzuwatna gibi bölgelerde tanrıların birbirine karışmasına neden olmuştur. Suwaliyat, bu etkileşimler sayesinde farklı kültürlerin bereket anlayışlarını tek bir potada eriten, zengin ve çok katmanlı bir tanrı haline gelmiştir.

Sonuç olarak Suwaliyat, Anadolu’nun kadim topraklarının ruhunu yansıtan, sessiz ama derinden etkili bir tanrıdır. O, kralların taht kavgalarından ya da savaş meydanlarındaki zaferlerden çok, sıradan insanın tarlasındaki ekine, sofrasındaki ekmeğe daha yakındı. Bugün tarlalarda dalgalanan başaklara veya baharda yeşeren bir fidana baktığımızda, belki de binlerce yıl önce yaşamış insanların Suwaliyat‘a duydukları minnetin ve umudun, toprağın DNA’sına kazınmış o yeşil izlerini görebiliriz.

Exit mobile version