Şaman Nedir
Şaman (Şāman) – Ruhlarla insanlar arasında iletişim kuracağına inanılan kişidir. İlkel toplumlarda büyücü, hekim ve din adamıdır.
İlkel topluluklarda hekimlik, büyücülük, din adamlığı, şairlik gibi değişik özellikleri bünyesinde barındıran kişidir. Şamanizm, ata ruhlarına, doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir Asya dinidir. Aslında bir dinden ziyade, temel ilkesi ruhlara, cinlere, perilere emir vermek, gelecekten haber almak düşüncesi olan bir çeşit sihirdir.
Eskiçağ ve Ortaçağ’daki çok yaygın olan sihirlerden farkı, onların kişisel olmalarına karşılık, şamanlığın temel ilkeler değişmemek koşuluyla az ya da çok kalabalık cemaat’ın bulunmasıdır. Her ne kadar Türkçe’ye akraba bir sözcük olsa da asıl Türkçe karşılığı Kam veya Bahşı’dır.
Türk Moğol tarihinde bu kavramlar kullanılmıştır. Azar denilen bir ruh seçtiği bir kişiyi şaman olmaya zorlar. Ona eziyet eder ve peşini bırakmaz, hastalandırır. Üç ile 12 yıl arası sürebilir. Azarlanan şaman adayı yere yığılır, saatlerce öyle kalır ve ağzından köpük gelir. Ayıldıktan sonra kopuz çalma yeteneği kazanır. Dolganlar şamanizme Kustur adı verirler.
Şaman olmak ve Şamanlık
Şamanlık sonradan kazanılan bir görev değildir; şaman olacak kimsenin, bir şamanın soyundan gelmesi gerekir. Şaman olmak için gerekli belirtileri taşıyan çocuk, belirli bir yaşa gelince eski bir şamanın eğitimine bırakılıp gerekli ön bilgileri edinir.
Şamanın denetimi altında bir sınavdan geçtikten sonra şamanlık yetkisi alıp dinsel tören, bayram şöleni, kurban töreni, dua okuma v. b. görevlere başlar. Şaman bu görevler sırasında her parçası, üzerine takılan her maddesi, her şekli ayrı bir varlığın sembolü olan özel giysiler, külahlar giyer, maske takar ve yine özel bir şekilde hazırlanmış davulunu ya da tefini çalar.
Kendinden geçinceye, başka bir deyişle, tanrılarla ve ruhlarla temas sağlayıncaya kadar zıplar, sıçrar, sesler, hayvan sesleri çıkarır, söylenir, yalvarır, yerlerde sürünür, bazen de bayılarak düşer. Şamanın okuduğu “hayır dualar”ına alkış denir, şamandan alkış alan bir kimse dileklerinin yerine geleceğine inanır.
Bu konularda en ciddi çalışmalar yapan araştırmacılar; Orta ve Kuzey Asya topluluklarında dinsel yaşamın daha çok “şaman” çevresinde yoğunlaştığını, fakat bu durumun bütün dinsel etkinlikleri şamanın yönettiği anlamına gelmediğini, bazı yerlerde tanrılara kurban sunucuların “şaman” olmadıklarını, aile reislerinin bile bu işi yapabildiklerini, her sihirle uğraşanın “şaman” sayılmadığını, hastalara şifa vermenin şamanlığın temel özelliklerinden biri olmakla birlikte, her şifa sunucunun da şaman olmadığını öne sürmektedirler.
Şaman adayı rüyâlar, trans, ruhların isim ve fonksiyonları, şaman teknikleri, ‘gizli dil’ gibi bazı konularda bir eğitimden geçirildikten sonra şaman olabilir. Asya Şamanist inisiyasyonlarında sırra erme denilen “geçici ölüm” ya da “cehenneme iniş” deneyimi Sibirya ve Orta Asya’daki Şamanist Türkler’in (Yakutlar, Altaylılar vs.) geleneklerine göre, hami-rehber ruhlarca, yeraltı denilen öte-âlemde veya spiritüel gök katlarında gerçekleştirilir.
Bu deneyim, fiziksel olarak, genellikle, orman, kır, mağara gibi toplumdan uzak ve kutsal sayılan bir yerde gerçekleştirilir. Şaman (Kam) adayı önceden hazırlık eğitimini almış olsa da, sırraerme denilen bu deneyimi yaşamadan adayın şamanlığı resmîleşmez. Bu deneyimi ancak gereken hazırlık eğitimini almış şaman adayları geçirebilir.
(Hazırlık eğitimi, ancak, dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbetlere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylar arasından, bir iç çağrısı alma ve mağaralarda haberci rüyâlar görüp hami-rehber varlıklarıyla irtibata geçme gibi ilâhî “seçilme” belirtileri göstermiş olana verilir.)
Davulu transa girmeyi kolaylaştıracak bir şekilde kullanmayı öğrenmiş aday, birtakım acı verici sınavlara tâbi tutulduktan sonra, ölüm deneyimini yaşamak üzere, transa girer. Şaman adayı birkaç gün süren bu deneyim boyunca, ruh ve beden bağları gevşemiş halde yatar.
İnisiyasyonlardaki cehenneme iniş ya da ikinci doğuş denilen bu olgular Şamanizm’de şaman adayının vücûdunun sembolik olarak parçalanması suretiyle organlarına ayrılması ve sonra bu parçaların birleştirilmesi veya etlerinden sıyrılmış kemiklerinin etlenmesiyle vücûduna yeniden kavuşması olarak simgelenir. Sırra erme denilen bu süre zarfında, hami-rehber varlıkları şamanın ruhuna şamanlığı için gerekli her şeyi öğretirler.
Öğrettikleri arasında meslek sırları, “gizli dil”, hastalıkların özellikleri, iyileştirilme yolları da bulunur. Bu işlemler bittiğinde ve hipnotik uykudan çıktığında, aday kendini birtakım güçlerle donanmış ve bir hayli değişmiş halde bulur. Artık yalnızca bedensel gözleriyle değil, ruhani gözüyle (kalp gözüyle) de görebilmektedir.
Tanrılar
Şamanizmin bütün çeşitlerinde tanrı-doğa-insan arasında sürüp giden kopmayan bir bağlantının bulunduğu inancına rastlanır. Bu yaygın inanca göre tanrılar insanları yönetimleri altındaki ruhlarla etkilerler: Bir tanrı insana doğrudan buyruk göndermez, gerekli yasakları koymaz. Bütün tanrılar çeşitli maddelerden yapılan eşyalarla tasvir edilir. Bunlar bazı yerlerde altından, keçeden, paçavradan yapılmış olabilir.
Tören
Şamanizmde törenler de genel olarak ikiye ayrılmaktadır; belirli günlerde yapılanlar veya önceden belirlenmemiş törenler. Bu törenlerde, çeşitli halkların inanç, gelenek ve göreneklerine göre farklılıklar olmakla birlikte mutlaka kurban âdeti vardır.
At ve koyun dışında kan akıtılarak sunulan kanlı kurban bilinmemektedir. Kutsal sayılan bir yere bir değere bir şey sunmak, eşya adamak, şamanın davuluna, kutsal ağaçlara bez bağlama; çeşitli maddelerden yapılan tanrı tasvirlerine (töz, ongon, tangara, eren) yemek sunma, ateşe içki dökme ya da atma kansız kurbandır.
Kansız kurbanların bir başka biçimi de ruhlara adanıp kırlara salıverilen hayvanlardır. Şamanlıkta kurbansız tören de, törensiz kurban da yoktur. Şamanlığın başka bir özelliği de edebiyat alanındaki etkisidir.
Orta Asya halklarından Buryatlar arasında şamanlar zengin bir sözlü destan edebiyatının koruyucuları olmuşlardır. Yakutlar’da halkın kullandığı sözcük sayısı 4000’i geçmezken şamanların sözcük dağarcığı 12. 000’dir. Ayna, şamana ait önemli bir alettir ki elinde ayna olması durumunda giysisiz, hattâ davulsuz bile Şamanlık yapabilir. … Kâsenin de çok önemli bir yeri vardır ve ayna gibi bunlar da İskitlerden bu yana tılsımlı nesnelerdir.”
Şamanizm / Şamancılık
Şamanizm ya da Kamcılık (şamanlar tarafından “deneyim” olarak ifâde edilir), varlığı tüm insanların tarihinde erken taş devrine ve daha da geriye kadar kanıtlanabilen, inisiyasyon içeren bir vecd ve trans tekniği. Günümüzde bazı batılıların ilgi duyup tekrar uygulamaya başladıkları şekline ise Neo-Şamanizm denir.
Şamanizm’in başlangıçta Batılılar’ca çoktanrılı bir ana etken, Şamanizm hakkında yeterince bilgisi olmayan ilk Batılı gezginlerin Şamanizm hakkında Batı’ya aktardıkları yüzeysel bilgilerden kaynaklanmıştır.
Her şeyden önce Asya için Şamanizmin tanımında bilim adamları aynı fikirde değildir, bu hem şamanizmin içinde barındırdığı farklı yön ve öğelerden hem de şamanizmin çok farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanmaktadır.
Büyük çoğunluğu eski Sovyet bilim adamları olan bir kesim (Mikaylovskiy, Haruzin, Potapov, Alekseev gibi) Şamanlığı Türklerin orijinal dini kabul ederken, aralarında Mircea Elide, Jean Paul Roux, V. Jochelson, V. Bogoras, Hikmet Tanyu, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu’nun da bulunduğu bilim adamı ve yazarlar ise şamanlığı bir din değil Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki âlem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler.
Şaman her zaman hekim-büyücü olmadığı gibi, şüphesiz tek şifa verici kişi de değildir. Kelimenin gerçek anlamında bir büyücü değildir. Şaman kara büyüye alet olmaz ve hiçbir zaman kötülük yapmaz. Şamanlığın ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişiklikler geçirdiği kesin olarak bilinmemektedir. Şamanizm’ in köken olarak anaerkil dönemde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.
Etimoloji
Türklerle komşu ve Ural kolundan akraba bir kavmin dili olan Tunguzca’dan tüm Dünya literatürüne geçtiği düşünülmektedir. Bu dildeki anlamı büyücü ve dansçıdır. Yine Tunguzlarla akraba olan Mançu dilinde oynayan zıplayan, hareket eden anlamına gelen Saman sözü ile de bağlantılıdır.
Hintçe’nin kökeni olan Sanskritçe’de Samana, rahip anlamına gelir. Böylece bu sözcük küresel olarak tüm insanlığın ortak bir unsuru hâline gelmiş ve hemen hemen tüm dünya dillerine, bilimsel bir terim olarak geçmiştir. Moğolcada Şamlah fiili döndermek, çevirmek, bükmek, dürmek demektir ve şamanın dönerek yaptığı töreni akla getirir.
Türk kültüründe şamanlara Camanbay (Caman-Bay) denildiği yerler vardır ve Caman/Yaman kelimesi de komşu kavimlerdeki Şaman/Saman sözcüğünden etkilenmiş olabilir.
Şaman sözcüğü için dört farklı görüş öne sürülmektedir;
- Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde ruhlardan esinlenen kişi anlamına gelen “samana” sözcüğünden türemiştir,
- Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de budacı rahip anlamına gelen samana sözcüğüdür,
- Şaman kavramı, Mançu dilinde oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden anlamındaki saman kavramından gelir.
- Tunguz kökenlidir. Yuçen (veya Yutşen, Curşet, Vu-şe) dilinde “şan-man” büyücü demektir.
Bölgesel Şamanlık Farkları
Son araştırmalar şamanlığın bütün Asya’ya yayıldığını (Samoyedler’den Endonezya adalarına kadar) göstermektedir ki, araştırmacılar, artık Amerika Kızılderilileri’ni de Şamanizm kapsamında ele almaktadırlar. Nitekim Mircea Eliade Şamanizm adlı kitabında Asya’nın şaman topluluklarında, Amerika Kızılderilileri’nde ve Okyanusya yerlilerinde sayısız unsurun ortak olduğunu ortaya koymuştur.
Avrupa
Şamanlık Avrupa’da ilk çağ devirlerinden beri yaygındı ve farklı Töton kabîleleri ve Fin-Baltık halkları arasında Demir Çağı boyuncu uygulanmıştı. Hristiyanlığın doğuşuyla birlikte şamanlık yok olmaya yüz tutmuş, özellikle şehirlerde oldukça kaybolmuş ve fakat kırsal kesimlerde şamanlıktan kalma adetler Hıristiyan olan halklar arasında yaşamaya devam etmiştir.
Altaylarda
İlk olarak XIII. YY.’ da kullanılmış olan “şaman” sözcüğünün eski Türkler tarafından kullanılmadığını öncelikle belirtmek gerekir. Eski Türkler’de şaman sözcüğü yerine “Kam” sözcüğü kullanılmıştır. Eski Türkler’de dini törenleri yöneten kişiye “Kam” denildiği, eski Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır.
AltayTürkleri’nin günümüzde “şaman” anlamında kullandıkları Kam sözcüğü, araştırmacılara göre en az 5. y.y.’dan bu yana yaşamaktadır. Ayrıca şamanlar M.Muhtar Kutlu tarafından araştılırıp geliştirilmiş. Ve Hasan Avcı Bu alanda İlk Eserleri yazmıştır. Usta şamanların Demir-Kazık yıldızına kadar yükselebildikleri söylenir.
Uygurlarda
Uygurlar (8. – 11. y.y.) da ise “Kam” sözcüğünün “din adamı” anlamında değil, büyücü, sihirbaz anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Uygurca’da şaman, “hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse” anlamında, “otacı” diye anılmıştır.
Çin Kaynaklarına göre, Kırgızlar’da şamanın adı Gan’dır. Altaylılar şamana Kam, kamların yönettikleri törenlere de “kamlama” demişlerdir. Moğolca’da şamanın karşılığı ise Böge’dir. Fakat Orhun Yazıtları’nda ve ele geçen Göktürkçe yazılı metinlerde ne “din adamı” anlamında, ne de “şaman” anlamında Kam sözcüğüne rastlanmadığı gibi, hiçbir belgede şamanlıkla ilgili açıklamalara rastlanılmadığı söylenebilir.
Sibirya
Sibirya klasik şamanizmin anavatanı kabul edilmektedir. Bölgedeki Ural, Altay, Paleosibiryalı halklar özellikle de avcı-toplayıcı gruplar modern dönemlere kadar şamanistik uygulamalarda bulunmaya devam etmişlerdir.
Eskimo
Doğu Sibirya’dan Kuzey Kanada’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşayan Eskimo gruplarının şamanist uygulama ve inançlara sâhip oldukları kaydedilmiştir.
Amerika Kıtaları
Kuzey ve Güney Amerika kıtalarında yaşayan Yerlilerin tek bir evrensel Yerli Amerikan Dini veya mânevi sisteminden bahsedilemeyecek denli çeşitli inançlara sâhip oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte yerel kültürlerin geleneksel şifacıları, mistikleri, otacıları (medicine people) bulunmakta ancak onlar halkları arasında şaman terimi yerine kendi yerel dillerindeki kelimelerle anılmaktadırlar.
Sözkonusu ruhsal liderler tipik asya şamanlığında olduğu gibi kabîlenin karşılaştığı önemli olaylar veya kişisel rahatsızlıklara çare bulmak için ruhlar âlemine uçabilmekte, trans hâline girebilmekte ve ateş ve tütünden yararlanabilmektedirler.
Şamanizm’de Üç Âlem
Asya Şamanizm’inde üç âlem sözkonusudur: Yer, yeraltı, Gök. Fakat bunlar sembolik ifadelerdir. Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-âlem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifâde etmek üzere kullanılır.
Dolayısıyla, bazı Şamanist geleneklerde yeraltı denildiğinde, genellikle öte-âlemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları sözkonusudur. Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı şamanist geleneklerde öte-âlemin huzurlu ortamları ise “gölgeler diyarı” gibi başka ifadelerle belirtilmektedir.
Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğunu kabul ederler. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “gölgeler diyarı”na iner, üçüncüsü ise Göğe çıkar. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.
Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten oluşan üç ortam, merkezlerinden geçen, direk ya da kazık denilen bir eksenle birbirine bağlanırlar.
Bu eksen “Göğün göbeği” ile “Yer’in göbeği” arasında yer alır. Bu kavram Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerinde şöyle açıklanır: İnsanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Gök’ten oluşan üç âlem ya da ortam, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirine bağlıdır.
“Yer’in göbeği” ile “Göğün göbeği” arasındaki bu eksenin geçtiği, bu ortamların ortasındaki delikler ya da açıklıklar bir tür geçittir. Şamanlar, “uçuş” (trans deneyimi) sırasında bir ortamdan diğerine geçerken bu irtibat geçitlerinden yararlanırlar.
Aynı şekilde, ölenler de öte-âleme bu yolla göçerler. Öte-âleme giden şamanlar oraya “Yer’in deliği” geçidinden geçerek gider, yine bu delikten ya da kapıdan dönerler. “Yer’in ekseni” kavramı Altay, Yakut ve Uygur geleneklerinin yanı sıra, Başkurt, Kırgız, Kalmuk, Çukçi, Buryat, Samoyet, Koryak, Moğol, Tibet, Fin, Lapon ve Estonya geleneklerinde da bulunur.
Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, şamanın “Yeraltı”na inebilmesi veya “gökler”e çıkabilmesi için önce “Yer’in Ekseni”ne çıkması gerekir. “Yeraltı”na inmesi gereken Altay şamanı “uçuş” yolculuğunda önce “demir dağ”a (Temir taikşa) tırmanır. Yer’in Ekseni”ne çıkması işte bu sembolik “dağ”ı aşıp “Yerin Göbeği” denilen delikten girmesiyle mümkün olur.
Şaman gölgeler diyarı’na giderken öncelikle “Yerin göbeği”ndeki bu delikten “Yer’in Ekseni”ne ulaşmak, sonra da “Yeraltı”nın cehennemi kısmından geçmek zorundadır. Ölen kimseler de bu yolculuğu yaparlar ki, bu yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprü’yle karşılaşılır.
Kuzey ve Orta Asya Şamanizm’inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır. Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise Gök katlarındaki ortamlara giderler. Şaman da, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine iner ya da Göğe çıkar.
Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması, fakat bir ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) veya yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri ‘gölgeler diyarı’na götürmek için Yeraltı’na iner. Fakat herhangi bir nedenle Göğe çıkacak bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir. Yâni hiç kimse “Yeraltı”na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.
Kaynakça
- Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt PDF
- Fuzuli Bayat, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006.
- Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Târih Kurumu, 2000.
- Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux
- Şamanizm, Mircea Eliade
Dış bağlantılar