
Afrika kıtasının kalbinde, uçsuz bucaksız Ituri Ormanı’nın derinliklerinde yaşayan Efe ve Mbuti halkları, yani Orta Afrika Pigmeleri, doğayla iç içe, binlerce yıllık köklü bir kültüre sahip. Bu kültürün en önemli ayaklarından biri de, nesilden nesile aktarılan büyüleyici mitolojileri. İşte bu mitolojinin merkezinde, her şeyin başlangıcı ve sonuyla ilişkilendirilen güçlü bir figür duruyor: Arebati.
Gelin hep birlikte, bu gizemli Afrika yaratılış tanrısının dünyasına adım atalım ve Arebati efsanesinin katmanlarını keşfedelim.
Arebati’nin Kökeni: Efe ve Mbuti Halklarının Yaratıcı Tanrısı
Arebati, Efe mitolojisi ve Mbuti mitolojisi için her şeyin kaynağı olarak kabul edilen baş tanrıdır. O, kozmosu, doğayı ve yaşamı şekillendiren yüce varlıktır. Pigmelerin yaşam biçimi, ormanla kurdukları derin bağ üzerine kuruludur ve Arebati de bu bağın ilahi bir yansımasıdır. Ormanı, içindeki canlıları ve Pigmelerin kendisini yaratan odur.
Onların anlatılarında Arebati, genellikle her yerde var olan, soyut ama aynı zamanda doğanın somut güçleri aracılığıyla tezahür eden bir varlık olarak tasvir edilir. O, evrenin düzenini kurmuş ve yaşamın akışını belirlemiştir. Bu, onu sadece bir yaratıcı değil, aynı zamanda bir düzenleyici ve kaderin belirleyicisi yapar. Pigmeler için Arebati, hayatın her alanına dokunan, saygı duyulması gereken ulvi bir güçtür.

Arebati ve Tore: Ay Tanrısı mı, Orman Tanrısı mı?
Burada ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Afrika mitolojik figürleri genellikle karmaşık ve farklı isimlerle anılabilir. Efe ve Mbuti mitolojisinde Arebati bazen Tore adıyla anılan, özellikle ormanla ve avcılıkla ilişkilendirilen güçlü bir ruh veya tanrıyla karıştırılır ya da onunla özdeşleştirilir.
Tore genellikle doğanın iyileştirici ve aynı zamanda tehlikeli gücünü temsil eder. O, ormanın ruhudur ve Pigmelerin avlarında başarı için dua ettikleri varlıktır. Bazı anlatılarda Arebati ve Tore aynı varlığın farklı yönleri olarak görünürken, bazılarında Tore, Arebati’nin yarattığı ancak kendi başına güçlü bir varlık olarak geçer.
Dahası, Arebati’nin bazen Ay tanrısı Baatsi ile de ilişkilendirildiği görülür. Hatta bazı efsanelerde Arebati’nin kendisi Ay olarak tasvir edilir veya yaratım sürecinde Ay’ın önemli bir rol oynadığı anlatılır. Bu durum, Arebati’nin çok yönlü doğasını ve oral yollarla aktarılan mitolojilerin zaman içindeki çeşitliliğini gösterir. Yani Arebati; hem her şeyin yaratıcısı, hem ormanın ruhu Tore ile bağlantılı, hem de Ay’ın gücü Baatsi ile ilişkili olabilir. Bu, tek bir net kimlik yerine, yaşamın ve doğanın farklı veçhelerini kapsayan yüce bir gücü işaret eder.
İlk İnsanların Yaratılışı: Ay’ın Yardımıyla Çamurdan Hayat

Arebati efsanesinin en can alıcı kısımlarından biri, ilk insanların yaratılışıdır. Efsaneye göre Arebati, her şeyi yarattıktan sonra sıra insanlığa gelir. Bu yaratım süreci oldukça semboliktir.
Anlatılanlara göre Arebati, nehirden aldığı çamurdan ilk kadın ve erkeği yoğurdu. Onları şekillendirdi, ama cansızdılar. İşte tam bu noktada Ay tanrısı veya Ay’ın gücü devreye girer. Arebati, Baatsi‘nin, yani Ay’ın parlak ışığını cansız çamur figürlerinin üzerine yansıttı. Ay’ın ilahi enerjisi ve Arebati’nin nefesiyle, çamurdan yapılmış bu figürler canlandı, nefes almaya ve hareket etmeye başladı.
Bu yaratım hikayesi, Arebati’nin yaratıcı gücünü, toprağın (çamur) ve gökyüzünün (Ay) birleşimini ve Ay’ın yaşam verici, canlandırıcı rolünü vurgular. İnsanlar, hem toprağın bir parçasıdır hem de göksel bir güç tarafından hayat bulmuşlardır. Bu, Pigmelerin doğanın tüm unsurlarıyla derin bağını ve bu unsurların yaşam döngüsündeki önemini yansıtır.
Ölümün Başlangıcı: Kurbağa, Kara Kurbağası ve İnsanlığın Kaderi
Arebati efsanesi sadece yaratılışı değil, aynı zamanda ölümün dünyaya nasıl girdiğini de açıklar. Bu hikaye, genellikle “mesajcı efsaneleri” sınıfında yer alır ve Afrika mitolojisinde farklı hayvanlarla benzer versiyonları bulunur. Efe ve Mbuti anlatısında ise başrolde genellikle kurbağa veya kara kurbağası vardır.
Hikayeye göre, Arebati başlangıçta insanlara ölümsüzlük veya en azından diriliş vaat eden bir mesaj gönderir. Yaşam onlara geri dönecektir. Bu önemli mesajı taşıması için bir hayvan görevlendirir. Ancak yolculuk sırasında, görevlendirilen hayvan (bazı versiyonlarda değişir, ama bu efsanede genellikle bir kertenkele veya bukalemun değil, doğrudan kurbağa veya kara kurbağası ile ilişkilendirilir) ya yavaş kalır ya da mesajı unutur/karıştırır.
Bu sırada, insanlar ölümlülük veya kesin ölüm mesajı taşıyan başka bir mesajcıdan (yine genellikle kara kurbağası ile özdeşleştirilen, ancak farklı bir varlık olarak da anlatılabilen) haberi alır. Bu ikinci, uğursuz mesaj, “İnsanlar ölecek ve geri gelmeyecek” şeklindedir. Maalesef, ilk mesajcı geciktiği veya mesajını doğru iletemediği için, ikinci mesajın duyulmasıyla insanlığın kaderi mühürlenir. Arebati’nin yaşama geri dönüş mesajı geldiğinde artık çok geçtir.
Bu efsane, Arebati’nin başlangıçtaki iyi niyetini (diriliş vaadi) ve bir talihsizlik veya hata sonucu ölümün kaçınılmaz hale gelişini anlatır. Kurbağa ya da kara kurbağası figürü, bu efsanede kaderin talihsiz bir şekilde değişmesinin sembolü haline gelir.

Arebati’nin Efsanelerindeki Semboller ve Anlamları
Arebati efsaneleri, derin sembollerle doludur:
- Çamur: İnsanlığın toprağa ait olduğunu, doğanın bir parçası olduğunu ve basit, temel bir kaynaktan geldiğini simgeler. Yerleşimci halkların aksine, Pigmelerin göçebe yaşam tarzına uygun olarak, köklerini toprağa (orman zeminine) bağlar.
- Ay (Baatsi): Yaşam gücünü, canlanmayı, ilahi enerjiyi ve döngüyü temsil eder. Ay’ın evreleri, yaşamın ve ölümün döngüsünü çağrıştırır. Ay ışığı, karanlıkta yol gösteren ve yaşam veren bir güçtür. Baatsi olarak Ay tanrısı, yaratım sürecindeki aktif rolüyle Arebati’nin gücünü tamamlar.
- Orman: Efe ve Mbuti halkları için yaşamın kendisidir. Arebati’nin varlık alanı, beslenme kaynağı, barınak ve kutsal alan. Orman, aynı zamanda Tore gibi ruhların evi ve Arebati’nin gücünün hissedildiği yerdir.
- Kurbağa/Kara Kurbağası: Bu hikayede iki farklı anlam taşır – hem ilk, potansiyel olarak iyi mesajı taşıyan (ama başarısız olan) hem de ikinci, ölüm mesajını getiren uğursuz varlık. Kaderin beklenmedik dönüşünü, iletişimin önemini (veya eksikliğini) ve yaşamın kırılganlığını simgeler.
Bu semboller, Pigmelerin dünyaya bakış açısını, doğayla ilişkilerini ve yaşamın gizemleri karşısındaki duruşlarını yansıtır.
Arebati İnancının Günümüzdeki Kültürel ve Sanatsal Yansımaları

Günümüzde Arebati ve ilgili efsaneler, Efe ve Mbuti topluluklarında hala yaşamaktadır, ancak geleneksel yaşam biçimlerinin değişmesi ve dış etkiler nedeniyle farklılaşmalar gözlemlenebilir.
Bu efsaneler, özellikle yaşlılar tarafından genç nesillere sözlü olarak aktarılmaya devam eder. Hikaye anlatımı, topluluğun bir araya geldiği, kültürel değerlerin ve tarihin paylaşıldığı önemli bir ritüeldir. Arebati’ye atfedilen güçler, hala ormanda avlanırken veya doğanın karşısında dururken hissedilen bir varlık olarak algılanabilir.
Arebati’nin doğrudan sanatsal temsilleri Batı anlamında heykeller veya resimler şeklinde nadir olsa da, ormanla ve onun ruhlarıyla ilgili danslar, müzikler ve ritüeller, Arebati’nin ve Tore gibi ruhların onurlandırılmasının veya varlıklarının hissedilmesinin dolaylı yansımalarıdır. Geleneksel şarkılar ve müzik, bu mitolojik anlatıların canlı kalmasını sağlar.
Arebati’nin Diğer Afrika Mitolojilerindeki Benzer Tanrılarla Karşılaştırılması

Arebati, Afrika kıtasının engin ve çeşitlilik gösteren mitolojik manzarasında yalnız değildir. Birçok Afrika yaratılış tanrısı, evreni ve insanlığı yaratma rolünü üstlenir. Arebati’yi diğer Afrika mitolojik figürleri ile karşılaştırmak, ortak temaları ve bölgesel farklılıkları anlamamıza yardımcı olur.
Örneğin:
- Mbombo (Kuba Halkı, Kongo): O da ‘kusarak’ veya ‘oluşturarak’ evreni ve canlıları yaratan bir yaratıcı tanrıdır. Ancak yaratım süreci Arebati’nin çamur ve Ay kullanımıyla farklıdır.
- Unkulunkulu (Zulu Halkı, Güney Afrika): ‘Büyük-Büyük’ anlamına gelen Unkulunkulu, bataklıktan veya sazlıktan çıkan ilk insan ve her şeyin kaynağıdır. O da bir yaratıcıdır, ancak Arebati gibi aktif bir şekillendirme eylemi yerine kendiliğinden ortaya çıkış teması daha ön plandadır.
- Mulungu (Çeşitli Doğu ve Orta Afrika Halkları): Genellikle gökyüzü ile ilişkilendirilen yüce bir tanrıdır. Yaratıcı olabilir, ancak Arebati’nin ilk insanları çamurdan yapma ve Ay ile ilişkilendirilme gibi spesifik detayları Mulungu efsanelerinde farklılık gösterebilir.
Arebati’nin benzersizliği; ormanla kurduğu derin bağda (Tore ile olan ilişkisi), ilk insanları yaratırken Ay’ı (Baatsi) aktif bir partner olarak kullanmasında ve ölümün başlangıcını anlatan kurbağa/kara kurbağası efsanesinin özel versiyonunda yatar. Ortak nokta ise, bu tanrıların genellikle her şeyin üstünde, evrenin düzenini kuran yüce varlıklar olarak algılanmasıdır.
Sonuç
Arebati, Efe mitolojisi ve Mbuti mitolojisi için sadece bir yaratılış figürü değil, yaşamın döngüsünü, doğanın gücünü ve insanlığın kaderini temsil eden çok katmanlı bir varlıktır. Onun efsaneleri, Pigmelerin ormanla, Ay’la, toprakla ve birbirleriyle kurdukları derin bağların bir yansımasıdır.
Arebati’nin hikayesi, bize yaratılışın güzelliğini, ölümün kaçınılmazlığını ve talihsizliğin hayatın bir parçası olabileceğini anlatır. Arebati efsanesi, Pigmelerin zengin sözlü geleneğinin ve dünya görüşlerinin paha biçilmez bir parçasıdır ve bu hikayelerin korunması, insanlığın kültürel mirası için büyük önem taşır.
Arebati’nin gizemli dünyasına yaptığımız bu yolculuk, Afrika mitolojik figürlerinin ne kadar çeşitli ve anlam dolu olduğunu bir kez daha gösteriyor. Belki de bir sonraki dolunayda gökyüzüne baktığınızda, o parlak ışıkta Arebati’nin ilk insanları canlandırma gücünü veya Baatsi‘nin ilahi nefesini hissedebilirsiniz.