Türk Halk İnancında Bulunç
Bulunç – Türk halk inancında ve halk kültüründe yaklaşık olarak vicdan kavramını karşılayan bir sözcüktür. Fakat mitolojik bir kavram olarak aynı zamanda ruhlarla iletişime geçmeyi de içerdiği için vicdandan daha farklı bir içeriğe sahiptir.
Tanım ve Anlam
Kişiyi davranışlarını incelemeye zorlayan, kendi ahlak anlayışını sorgulamasını ve kendini yargılamasını sağlayan içsel güçtür. İnsanın kendisinde doğuştan var olan, daha sonra da eğitim toplumsal yaşam ile biçimlendirilen içsel algı süreçleriyle doğruyu ve yanlışı bulabileceği anlamı taşır. Bazen içsel bir mahkeme olarak da algılanır. Tüm kültürlerde vicdana, insanın Yaratıcıya açılan kapısı olarak bakılır.
Bu anlayışa göre, doğru olanı bulmak için aslında başka bir şeye ihtiyaç yoktur. İnsan tek başınayken bile vicdan sayesinde kötülükten kaçınabilir. Yeterki onun sesini dinlesin. Türk mitolojik anlayışında Bulunç bir ses gibi insana “eyitir/ayıtır” (konuşur). Bu nedenle “Duyunç” adı da verilir. Bu duyma (işitme) iyicil ruhlarla iletişimin bir sonucu olduğunun düşünülmesiyle de bağlantılıdır. Bu anlamda Duyunç (vicdan) ve Ötüğ (dua) aslında iki yönlü bir işleyişe sahiptir.
Duyunç içten gelen sesi dinlemek, Ötüğ ise Tanrıya yakarmaktır. Bazı yörelerde vicdan için Uyat/Oyat tabiri de kullanılır. Pek çok din ve inanç sisteminde vicdana büyük önem verilmesi onun Tanrısal iletişime veya kâinata açılan bir unsur olarak algılanması nedeniyledir.
Vicdan Nedir
Vicdan ya da duyunç, kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişilik özelliğidir. Vicdan, birçok dinde, birçok felsefi akımda, mistisizmde önem verilmiş bir kavramdır. Günümüzde kimileri “kamusal vicdan” ifadesini kullanmaktaysa da, dinsel, mistik vb. alanlarda böyle bir kavram bulunmaz, vicdan kavramı bu alanlarda hep bireysel vicdan anlamında kullanılmıştır.
Felsefeye göre, iç huzuru veya iç sıkıntısı vererek kişiyi uyaran vicdan bir kavram değil, kişinin bir yeteneğidir. Felsefede metafizik anlayış, bu yeteneğin doğuştan var olduğunu ileri sürer, seküler anlayış ise insanın içinde bulunduğu toplumsal koşullarla belirlenmiş görgü ve bilgisinin sonucunda oluştuğunu ileri sürer.
Friedrich Nietzsche’ye göre vicdan, borçlanma ahlakına bağlı olarak gelişmiş, “söz verebilen bir hayvan yetiştirme” amacıyla icat edilmiş bir kavramdır.
Vicdan sözcüğü Arapça bir ifadedir ve (v-c-d) kökünden türetilmiştir. Sözlükte “bulmak, zenginleşmek, sevmek, üzülmek, öfkelenmek” anlamlarındaki vecd kökünden mastar olan vicdan ve aynı kökten vücdân, cide gibi sözcükler “bolluk, rahatlık, zenginlik”, vecd ise üzüntü ve sevgi manasına gelmektedir. Vicdan Arapçada sembolik bir ifadedir ve “vecede” fiil kökünden türetilmiştir. “Vecede” fiilinin mastar kalıbı olan “el-vucud” beş duyu organı aracılığı ile “bulma”yı ifade eder. Bir şeyin tadını, sesini, kokusunu, sertliğini bulmak, fark etmek, algılamak manasını ifade etmektedir.
Psikanaliz kuramında vicdan
Vicdan kavramı psikanaliz kuramında benlik yapısının açıklanmasında ve ruhsal çözümlemenin anlaşılmasında önemli bir yer tutar. Freud’un oluşturduğu psikanaliz kuramına göre ruhsal yapının oluşumunda üç önemli bölüm yer alır. Bunlar;
- İd yani alt benlik
- Ego yani benlik ve
- Süperego yani üst benlik kavramlarıdır.Bunlar zihnin işlevleri olarak meydana gelirler ve zihnin oluşumunda rol oynarlar.
İnsanın ruhsal varoluşunun oluşumunda bunlar belirli şekillerde meydana gelirler ve birbirleriyle ilişkili olarak yer alırlar. Buna göre id icgüdüsel ögelerin temsilcisidir, sürekli doyum arar, haz ilkesine ve birincil düşünme süreçlerine uyar. Ego ile altbenlikten belirli bir şekilde ayrışarak meydana gelir, böylece insan yavrusunun kendisi ve kendisi olmayanı ayırmaya başlaması söz konusu olur. Dürtüler ve doyum arayan ögeler üzerinde hakim olmaya başlar, gerçeklik ilkesine doğru ilerlemeye başlar. İkincil süreç düşünme biçimleri de bu süreçte meydana gelir.
Benlik tüm yaşam boyunca altbenlik ile üstbenlik arasında denge sağlayıcı rolü üstlenir.
Süperego yani üstbenliğin ortaya çıkışıysa, ödipal karmaşanın çözüldüğü döneme denk düşmektedir ve bu dönemden itibaren artık birey insan iyi-kötü, doğru-yanlış gibi ayrımları edinir. Çocuk bu süreçte hem cinsel kimliğini edinmeye başlar hem de toplumsal değer yargılarını edinir. Ruhsal yapının düzenleyici, dizginleyici, yargılayıcı, suçlayıcı ve cezalandırıcı ögesidir süperego. Dolayısıyla da vicdan denilen kavramla bu anlamda özdeştir.
Suçluluk duygusu olarak meydana gelen duygular vicdandan yani süperegonun özelliklerinden gelir ve üst benliğin benliği cezalandırmasını gösterir.