Darhan
Darhan – Türk, Altay ve Moğol mitolojisinde karı koca Metal Tanrıları. Sosyal bir statüyü ve bir mesleği ifâde eden Tarkan kavramı ile yakından alâkalıdır.
Darhan Han
Darhan Han – Türk, Altay ve Moğol mitolojisinde Metal Tanrısı. Dargan Han veya Dargah Han olarak da bilinir. Metal ocaklarını, metal işliklerini, metal ustalarını korur. Elinde bir çekiç ve önünde bir örs ile betimlenir. Aynı zamanda Ateş Tanrısı olarak da görülür. Çünkü metal ve demir işçiliği ateşten ayrılamaz ve ateş bu zanaatın bir parçasıdır. Kısa boyludur.
Kendisine saygısızlık yapıldığında çok kızar ve her tarafı yakar. Demir (geniş anlamda metal) yeryüzündeki hemen her toplumda gücün ve kahramanlığın simgesi olarak görülmüştür ve askeri madalyalar ile müsabakalarda verilen madalyalar bunun en güzel örneğidir. Metallerin dayanıklılığı ve ateşte dövülerek şekillendirilmeleri bu durumun en önemli nedenidir. Eşinin adı da kendisiyle aynı olup Darhan Hanım olarak bilinir.
Darhan Hanım
Darhan Hanım – Türk, Altay ve Moğol mitolojisinde Metal Tanrıçası. Darhan Han ile aynı ismi taşır. Demirciliğe ait bir Tanrıçanın bulunması, bu mesleğin sadece erkeklerin tekelinde olmadığını, kadınların da yapabileceğini gösterir. Bazı Türk topluluklarında Bitki Tanrıçası olarak da görünür.
Bebek Tanrıçası Dayıkın Hanım
Dayıkın Hanım – Türk ve Altay mitolojisinde Bebek Tanrıçası. Tayıkın olarak da söylenir. Çocuğun uykusunda gülmesi, Dayıkın’ın onunla oynadığını gösterir. Çocukları korur. Yeni yürümeye hazırlanan çocukların Day Durması da bu Tanrıça ile ilgilidir. Atların yavrularına Tay denmesi ile de bağlantılıdır.
Savaş Tanrısı Dayın Han
Dayın Han – Türk, Moğol ve Altay mitolojisinde Savaş Tanrısı. Zayın Han da denir. Savaşçıların koruyucusudur. Askerler savaşlardan önce kendisinden yardım dilerler.
Değirmen İyesi
Değirmen İyesi – Türk ve Tatar mitolojilerinde değirmenin koruyucu ruhu. Deyirmen İyesi de denir. Değişik Türk dillerinde Tegermen (Tiyirmen) İyesi olarak da bilinir.
Özellikleri
Genelde saçlarına kadar apak una bulanmış, kısa boylu bir kocakarı veya ihtiyar olarak betimlenir. Kötü ruhları değirmene yaklaştırmaz, onları uzak tutar una ve ekmeğe dokundurmaz. Aynı zamanda değirmene un öğütmeye gelenleri de korur. Bu yüzden eskiden, değirmenin müşterileri öğütülen undan ona da pay bırakırlarmış. Değirmende tahıl konulan kazan boş kalmamalıdır. Çünkü kazanı boş kalan değirmeni bu İye terk eder.
Değirmen Anası, tabiri kullanıldığı da olur. İyi insanların ununu güzel öğütür ve bembeyaz yapar, kötü niyetli insanların ununu kara, kepekli öğütür. Esinti olmayan bir günde değirmenin kanatları kendi kendine çalışırsa susulur ve onun geldiğine inanıldığı için daikkatli olunur. Bazı yörelerde Değirmentaşı İyesi adında başka bir ruhun varlığına daha inanılır. Kimi lehçelerde değirmentaşının koruyucu ruhuna Suğoruna İçi denilir. Değirmenler aynı zamanda mecâzi anlamlara da sahiptirler. Dünyanın dönüşünü, tıpkı öğüttüğü tahıllar gibi zamanın yokoluşunu temsil ederler. Değirmentaşı tıpkı göğün altın kazığın etrafında döndüğü gibi bir eksen etrafında tezginir (döner).
Türk kültüründe değirmen
Değirmenler Türk halk kültüründe ortaklaşa çalışmayı, insanların biraraya gelişini sağlayan1 somut birer araç olduğu gibi, aynı zamanda içinde gerçekleşen tekdüze dönüş ve değirmen taşının çıkardığı düzenli sesler nedeniyle mistik bir ortam oluşturmaktadır. Bu dönüş zamanın geçişini ve dünyanın dönemlerini çağrıştırmaktadır. Değirmenler yerleşim yerlerinden nispeten uzak oldukları için de, uygarlığın sınırındaki mekânlar arasında kabul edilirler. Şamanlar, büyü / urasa yaparken, demir kızdırarak yedi pınardan, yedi değirmen oluğundan aldıkları yedi suya atarlar.
Tozlandırma
Zayıf kalan çocukların “avak” denilen bir hastalığa yakalandığına inanılır ve bu hastalığı şaman (veya hoca) “tozlandırma” yöntemi ile sağaltır (tedâvi eder). Hastanın bir yakını yedi değirmene gidip yedşer avuç un alır, değirmenlerden topladıkları unlar karıştırılır. Şaman, bu undan “avak” hastası olduğuna inanılan çocuğun vücûduna yedi hafta boyunca Çarşamba günleri sürer ve çocuğa okuyup üfler.
Bazı yörelerde ise cinleri (kötü ruhları) kovmak için yedi değirmenden un alınıp çocuğun vücûduna yedi kez sürülür. Unun değirmenden alınış sebebi, değirmenin cinlerin mekânı olarak düşünülmesiyle ilişkilidir.