Şamanların Atası Irkıl Han
Irkıl Han, Türk ve Altay mitolojilerinde eşsiz bir figürdür ve şamanizmin önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. Mitolojik hikayelerde adı sıkça geçen Irkıl Han, şamanların atası ve ilk örneklerinden biri olarak görülür. Ona atfedilen olağanüstü yetenekler ve hayatı, birçok efsaneye konu olmuş ve Türk ve Altay kültüründe derin izler bırakmıştır.
Irkıl Han’ın sahip olduğu özellikler arasında en dikkat çekici olanı, yeryüzündeki ilk şaman olmasıdır. Onun mucizevi güçlerinden biri, üç yıl önce ölenleri bile diriltebilme ve körlerin gözlerini açabilme kabiliyetidir. Irkıl Han’ın gücü o kadar büyüktür ki, kendisini hiçbir tanrıya boyun eğdirmemektedir. Ona göre, yaptıklarının kaynağı kendi içindeki güçtür ve hiçbir üst varlıkla ilişkilendirilmez.
Bir efsaneye göre, Irkıl Han’ın gücü Tanrı Ayığ Han’ın dikkatini çeker ve Ayığ Han, Irkıl’ı sınamak amacıyla onu çağırır. Ancak Irkıl Han, Tanrı Ayığ Han‘a karşı büyük bir özgüvenle çıkar ve kendi gücünü tanımayarak Tanrı’ya saygısızlık yapar. Bu tavır üzerine Ayığ Han, Irkıl’ı cezalandırmak amacıyla ateşe atar. Irkıl Han’ın ölümü, onun ruhuyla birlikte gelecek şamanların ruhlarını oluşturan ateşi meydana getirir.
Irkıl Han’ın adı, Oğuz Şecerelerinde “Irkıl Hoca” olarak geçer ve “Arkıl” veya “Irkıl” adının kökeni “Irk” sözcüğüne dayanır. Eski Türkçe’de “ırk bakmak”, fala bakmak anlamına gelir ve bu, Türk mitolojisindeki fal uygulamalarının temelini oluşturur.
İrk (Irk)
İrk (Irk), eski Türkçede falcılık ve kehanet anlamına gelir. Bu kelime, gelecekten haber verme pratiğini ifade eder. Falcılık, birçok toplumda farklı nesnelerle gerçekleştirilen bir uygulamadır ve özellikle Türk masallarında Çingenelerle ilişkilendirilmiş bir kavramdır. Falcılara genellikle Irkçı adı verilir ve Irkıl Han’ın adı da bu terime dayanır.
“Irklamak” veya “Irıklamak” ise kehanette bulunmak, falcılık yapmak veya gelecekten haber vermek anlamına gelir. Bu eylem, genellikle fal bakımı veya kehanet yapma sürecini ifade eder. İnsanlar, geleceği öğrenmek veya belirsizlikleri çözmek için falcılara başvurabilirler ve bu süreç Irklamak olarak adlandırılır.
Irmak İyesi
Irmak İyesi, Türk ve Altay inançlarında ırmakların koruyucu ruhları olarak kabul edilir. Bazı bölgelerde “Irmag (Yırmag) İyesi” olarak da adlandırılırken, Moğollar ise “Mür (Mör) Ezen” veya “Müren (Mören) Ezen” terimlerini kullanırlar. Ayrıca, Azerice’de “Çay İyesi” olarak bilinirler.
Her bir ırmak için farklı bir İye olduğuna inanılır ve Türk kültüründe bazı ırmaklara özel önem ve saygı gösterilir. Özellikle Ötüken bölgesindeki ırmaklar, “On Irmak” veya “Otuz Irmak” gibi terimlerle sınıflandırılır. Kutsal ırmaklar genellikle kaynaklarını “Uçmağ”dan (Cennet) veya “Yaşam Ağacı”nın kökünden aldıklarına inanılır.
Türk inancına göre, iki ırmağın kesiştiği yerler özel bir öneme sahiptir ve bu noktalarda bulunan adalar kutsal kabul edilir. Bu birleşim noktaları, soyun iki kolunu, Ana ve Atayı temsil eder. Örneğin, efsanelere göre, Kıtanların ak ata binmiş ataları ile boz öküze binmiş anaları, iki ırmağı izleyerek bu tür bir buluşma noktasında karşılaşmış ve evlenmişlerdir. Bu birleşimden sekiz boyun ortaya çıktığına inanılır. Bu nedenle, Bahar ve Güz mevsimlerinde, ak bir aygırla boz bir inek kurban edilir.
Diğer dünyada ise “Doymadım (Toybadım) Irmağı” adı verilen bir akarsu olduğuna inanılır. Bu akarsu, ölümü ve öteki dünyanın nimetlerinin sürekliliğini simgeler.
Türk mitolojisinde ırmakların ve onların koruyucu ruhlarının bu şekilde önemli bir yere sahip olması, Türk kültürünün doğaya ve doğanın güçlerine verdiği değerin bir göstergesidir.
Öğüz İyesi
Öğüz İyesi, Türk ve Orta Asya halk inancında akarsuların koruyucu ruhu olarak kabul edilir. Irmak İyesi ile benzer özelliklere sahip olan ve ona oldukça yakın bir varlık olarak görülür. Hatta bazı görüşlere göre aynı varlık olduğu düşünülür. Öğüz İyesi aynı zamanda Öz İyesi olarak da bilinir ve eşanlamlı olarak Akar İyesi veya Akarsu İyesi terimleri de kullanılır. Dere İyesi de benzer bir anlamı içerir ve akarsuların koruyucu ruhu olarak kabul edilir.
Her akarsu için farklı bir İye olduğuna inanılır ve Öğüz İyesi genellikle yaşlı kadın kılığında betimlenir ve çaylarda, derelerde yaşar. Köprülerden geçerken suya bakanları kızdığına inanılır ve başlarını döndürerek bu kişileri suya düşürdüğü söylenir. Bu durum bazen boğulmalarla sonuçlanabilir. Suların kirletilmesi Öğüz İyesi’ni çok üzer ve suya kirli şeyler dökenlerin başına belalar getirebilir. Su kenarlarında yaşayan Öğüz İyesi, bazen kuraklık ve hastalık getirebilir.
Geleneksel inançlara göre, ilk defa su doldurmaya giden bir gelin saçından bir tutam suya bırakarak Öğüz İyesi’ne hediye eder. Ayrıca, suya bozuk para atılabilir veya suya canlılar beslemesi için peynir, çökelek, ekmek gibi yiyecekler bırakılabilir. Öğüz İyesi, insanları ayaklarından tutup suya çeker ve bazen sığ gibi görünen yerlerde insanların derinlere çekilmesine neden olabilir.
Öğüz İyesi genellikle dağınık saçlara sahip olarak betimlenir ve özellikle küçük akarsuların koruyucu ruhu olarak kabul edilir. Öğüz, Türk lehçelerinde akarsuyu ifade eden bir terimdir ve aynı zamanda “Öz” sözcüğü, bir varlığın temel unsuru anlamına gelir ki, su bu unsurların en önemlilerinden biridir. Türk kültüründe ırmaklara yüklenen farklı anlamlar, Türk kültürünün önemli bir özelliğidir ve şiirlerde, hatta siyasi bağlamlarda bile bu anlamların yansımaları görülür.
Örneğin, Necip Fazıl Kısakürek’in “Sakarya Türküsü” adlı şiirinde, Sakarya Irmağı’na insan gibi hitap edilir ve ona bir sembolik anlam yüklenir.
Ankara (Angara, Anqara) Irmağı Söylencesi
Ankara (Anqara) Irmağı Söylencesi, eski Buryat efsanelerinden biridir ve Ankara ve Yenisey nehirleri ile Baykal Gölü ve Şaman taşı arasındaki ilişkiyi anlatır.
Efsaneye göre, eski zamanlarda güçlü bir varlık olan Baykal Gölü, kendi biricik kızı Angara’yı çok severdi. Angara, dünyada eşi benzeri olmayan bir güzelliğe sahipti. Gündüzleri gökyüzünden daha parlak, geceleri ise bulutlardan daha soluktu. Onun güzelliği karşısında herkes hayranlık duyar ve onu överdi. Hatta göçmen kuşlar bile alçaktan uçarak Angara’yı seyrederdi.
Ancak bir gün, Baykal uykuya daldıktan sonra Angara, genç Yenisey’in yanına koştu. Bu durumu fark eden Baykal, kızını korumak için büyük bir öfke ve üzüntüyle sularını titretti. Şiddetli bir fırtına koptu, ormanlar sallandı, gökyüzü karardı ve hayvanlar korku içinde kaçtı. Baykal, öfkesini kontrol edemez hale geldi ve dağdan bir kaya koparıp Angara’nın üzerine fırlattı.
Kaya, güzel Angara’nın düz boğazının üstüne düştü. Angara, babasına susuzluktan yanıp kavrulduğunu belirterek bağırdı ancak Baykal, sadece gözyaşlarını verebileceğini söyledi. Bunun üzerine bin yıllardır, Angara’nın gözyaşları Yenisey’e doğru akar. İhtiyar Baykal ise hala somurtkan ve öfkeli bir halde kalır.
İnsanlar, Baykal’ın kızına doğru fırlattığı kayayı Şaman taşı olarak adlandırır ve bu taşa büyük bir saygı duyarlar. Bu efsane, Buryat kültüründe önemli bir yer tutar ve doğanın güçlerini, insan ilişkilerini ve insanın doğayla olan etkileşimini anlatır.
Izıh Han: Hayvanların Tanrısı
Izıh Han – Türk ve Altay mitolojisinde Hayvan Tanrısı. Itıh Han olarak da anılır. Hayvanları ve özellikle atları, Idık olarak doğaya salınan azat kurbanları koruyan tanrıdır. Dağların zirvesinde yaşar.
Izıh Han, insanlara hayvanların önemini ve değerini öğreten bir tanrı olarak kabul edilir. Atalarımızın yaşamında önemli bir yer tutan atları koruyan ve onlara saygı gösterilmesini sağlayan bir anlayışı temsil eder. Aynı zamanda doğaya salınan azat kurbanları da koruyan ve gözetleyen bir varlık olarak bilinir.
Dağların zirvesinde yaşaması, onun yüce ve kutsal bir varlık olduğunu vurgular. Doğanın en yüksek noktasında, gökyüzüne en yakın yerde yaşayan Izıh Han’ın, insanlar için de bir koruyucu ve rehber olduğuna inanılır. Onun huzurunda dualar edilir, adaklar sunulur ve ona saygı gösterilir.
Izıh Han’ın hayvanları koruması, onların insanlar için ne kadar değerli ve önemli olduğunu gösterir. Onun öğretileri doğrultusunda, insanlar da hayvanlara saygı göstermeli, onları korumalı ve doğayla uyum içinde yaşamalıdır. Bu sayede, hem doğanın dengesi korunmuş olur hem de insanlar ile hayvanlar arasındaki bağ güçlenir.