Theravada Budizmi: Güneydoğu Asya’nın Kadim Dharma Geleneği ve Kökenleri

Budizmin iki ana kolundan biri olan Theravada Budizmi, “Yaşlıların Öğretisi” anlamına gelir ve Buda Gautama’nın orijinal öğretilerine en sadık kaldığına inanılan gelenek olarak kabul edilir. Başta Sri Lanka, Myanmar (Burma), Tayland, Kamboçya ve Laos olmak üzere Güneydoğu Asya’nın birçok ülkesinde baskın Budizm biçimidir.
Theravāda’nın Doğuşu: Sri Lanka’da İlk Yayılım ve Pāli Tipiṭaka Oluşumu
Theravada geleneğinin kökleri, Buda Gautama’nın Parinirvana’sından (ölümünden) kısa bir süre sonra düzenlenen ilk Budist Konseylere kadar uzanır. Bu konseylerde, Buda’nın öğretileri ve manastır disiplini (Vinaya) derlenip ezberlenerek korunmuştur. Zamanla, Budist Sangha (keşişler topluluğu) içinde farklı yorumlar ve coğrafi yayılımlar sonucu çeşitli okullar ortaya çıkmıştır. Theravada, Sthaviravada (“Yaşlıların Yolu”) olarak bilinen erken dönem okulundan türemiştir.
Budizmin Hindistan dışına yayılmasında en kritik figürlerden biri, MÖ 3. yüzyılda yaşamış Mauryan İmparatoru Ashoka’dır. Ashoka, Budizmi imparatorluğunun resmi dini haline getirmiş ve misyonerleri farklı bölgelere göndermiştir. Bu misyonlardan biri de, oğlu veya kardeşi olduğuna inanılan saygıdeğer Mahinda liderliğinde, o dönemde Tambapaṇṇī olarak bilinen Sri Lanka’ya yapılmıştır. Sri Lanka Kralı Devanampiya Tissa’yı Budizm’e ikna eden Mahinda, adada Sangha’nın kurulmasına öncülük etmiştir. Kısa süre sonra, İmparator Ashoka’nın kızı (veya akrabası) saygıdeğer Saṅghamittā da Buda’nın aydınlanma ağacının (Bodhi Ağacı) bir fidesiyle birlikte Sri Lanka’ya gelmiş ve Bhikkhunī Sangha’nın (rahibeler topluluğu) kurulmasını sağlamıştır.
Sri Lanka, Theravada geleneğinin kalbi haline gelmiştir. En önemli gelişmelerden biri, MÖ 1. yüzyılda Kral Valagamba döneminde, Aluvihara Mağara Tapınağı’nda gerçekleşmiştir. Daha önce nesilden nesile sözlü olarak aktarılan Buda’nın öğretileri ve Sangha disiplinini içeren kutsal metinler, bu dönemde Pāli dilinde yazıya geçirilmiştir. Üç ana bölümden oluştuğu için Tipiṭaka (Üç Sepet) olarak bilinen bu külliyat – Sutta Piṭaka (vaazlar), Vinaya Piṭaka (disiplin kuralları) ve Abhidhamma Piṭaka (yüksek felsefe) – Theravada Budizmi’nin temelini oluşturmuştur ve günümüzde de bu gelenekte en otorite kabul edilen kaynaktır. Pāli Tipiṭaka’nın yazıya dökülmesi, öğretilerin korunması ve geleceğe aktarılması açısından devrim niteliğinde bir adımdı.

Bhikkhu ve Bhikkhunī Sangha: Rahiplik ve Rahibelik Örgütlerinin Gelişimi
Sangha, Theravada Budizmi’nin merkezinde yer alır. Buda’nın kurduğu bu ruhban topluluğu, Dharma’yı (öğretiyi) yaşamak, uygulamak, korumak ve yaymaktan sorumludur. Sangha, temel olarak erkek rahiplerden (bhikkhu) ve kadın rahibelerden (bhikkhunī) oluşur. Vinaya Piṭaka, bu iki topluluk için ayrıntılı disiplin kurallarını içerir; bhikkhular için yaklaşık 227, bhikkhunīler için ise daha fazla kural bulunur. Bu kurallar, cinsel perhiz, mülkiyet kısıtlamaları, dilencilik (Pindapata) yoluyla geçim ve topluluk içinde uyum gibi konuları düzenler.
Sri Lanka’da hem bhikkhu hem de bhikkhunī Sanghası kurulmuş ve gelişmiştir. Ancak, çeşitli tarihsel nedenlerle, özellikle istilalar, savaşlar ve iç karışıklıklar sonucu, Bhikkhunī Sangha’nın soyu Sri Lanka’da kesintiye uğramıştır. Aynı durum, sonraki yüzyıllarda Theravada‘nın yayıldığı Güneydoğu Asya ülkelerinin çoğunda da yaşanmıştır. Tayland, Myanmar, Kamboçya ve Laos’ta geleneksel olarak tam olarak atanmış (upasampada) bir Bhikkhunī Sanghası varlığını sürdürememiştir.
Buna karşılık, Bhikkhu Sangha, tüm Theravada ülkelerinde güçlü bir şekilde varlığını korumuştur. Manastırlar (Vihara), sadece dini yaşamın merkezleri değil, aynı zamanda eğitim, kültür ve toplumsal yaşamın da önemli kurumları olmuştur. Keşişler, Budist metinleri öğrenip öğretmiş, meditasyon pratiği yapmış ve kutsal törenleri yönetmişlerdir. Laik Budistler, Sangha’ya yemek, giysi, barınak ve ilaç gibi temel ihtiyaçları sağlayarak destek olmuş, bu da “karma” biriktirme ve manevi ilerleme yolu olarak görülmüştür.
Modern dönemde, özellikle Sri Lanka’da yeniden canlanma hareketleri sonucunda, tam yetkili Bhikkhunī soyunu yeniden kurma çabaları olmuştur. Bu, genellikle Mahayana geleneğinin Bhikkhunī soyundan (özellikle Çin veya Kore’den gelen hatlar) alınan atamalarla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır, ancak bu girişimler Theravada içindeki bazı muhafazakâr kesimler tarafından tartışmalı bulunmaktadır. Buna rağmen, günümüzde Sri Lanka ve diğer Theravada ülkelerinde, tam atanmamış olsa da rahibe benzeri bir yaşam süren ve manastır eğitimi alan kadınların sayısı artmaktadır.

Bhoja ve Pagan Krallıkları: Burma’da Kurumsallaşması
Budizmin Burma (günümüz Myanmar’ı) topraklarına ne zaman ulaştığı tam olarak bilinmemekle birlikte, erken dönemlerde hem Theravada hem de çeşitli Mahayana ve tantrik Budizm biçimleri ile yerel animist inançların bir arada var olduğu düşünülmektedir. Ancak Theravada‘nın Burma’da baskın ve kurumsallaşmış gelenek haline gelmesi, 11. yüzyılda Pagan Krallığı döneminde Kral Anawrahta (h. 1044-1077) ile ilişkilendirilir.
Efsaneye göre Kral Anawrahta, Pāli Tipiṭaka’nın tam bir kopyasını elde etmek ve Theravada Sanghası’nı güçlendirmek amacıyla güneydeki Mon Krallığı Thaton’a savaş açmıştır. Thaton Kralı Manuha’yı yenerek, Buda’nın emanetleri ve Pāli yazmalarını ele geçirmiş, ayrıca birçok Mon keşişini ve sanatçısını Pagan’a getirmiştir. Bu olay, genellikle Burma’da Theravada‘nın resmi olarak benimsenmesinin ve altın çağının başlangıcı olarak kabul edilir.
Pagan Krallığı döneminde, Burma’da olağanüstü sayıda tapınak (Pagan’da günümüze ulaşan binlerce tapınak bunun kanıtıdır) ve manastır inşa edilmiştir. Anawrahta ve ardılları, Theravada keşişlerini himaye etmiş, onların eğitimini desteklemiş ve Sangha’yı devlet yapısıyla entegre etmeye başlamıştır. Pāli Tipiṭaka Burma diline çevrilmiş ve yorumlanmıştır. Pagan dönemi, Burma’da Theravada sanatının, mimarisinin ve edebiyatının zirveye ulaştığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde kurumsallaşan Theravada, sonraki Burma krallıkları (Toungoo ve Konbaung hanedanları) altında da devletin ve toplumun temel direği olmaya devam etmiştir.

Sukhothai Dönemi: Tayland’a Ulaşan Sanat, Eğitim ve Monastik Yaşam
Bugünkü Tayland’ın öncülü olan Sukhothai Krallığı (13. ve 15. yüzyıllar arası), Theravada Budizmi’nin Tay topraklarında sağlam bir şekilde yerleştiği kritik bir dönemdir. Daha önceki Funan, Chenla ve Khmer İmparatorluğu gibi krallıklar döneminde de Budizm (çoğunlukla Mahayana) ve Hinduizm Tay bölgesinde yaygın olsa da, Theravada Sukhothai döneminde devletin resmi dini haline gelmiştir.
Kral Ramkhamhaeng (h. 1279-1298 veya 1317), Sukhothai Krallığı’nın en etkili hükümdarlarından biridir ve Theravada Budizmi’nin yayılmasında önemli rol oynamıştır. Sri Lanka’dan veya Sri Lanka etkisi altındaki Nakhon Si Thammarat gibi güneydeki merkezlerden saygın keşişlerini başkente davet etmiş, onlara manastırlar inşa ettirmiş ve Dharma’yı öğretmelerini teşvik etmiştir. Sukhothai yazıtları, Theravada Budizmi’nin kraliyet ve halk tarafından nasıl benimsendiğini göstermektedir.
Sukhothai dönemi, Tayland Budizmi’nin karakteristik özelliklerinin şekillendiği bir dönemdir. Manastırlar (Wat), eğitim merkezleri olarak işlev görmüş, Pāli Tipiṭaka’nın incelenmesi ve öğretilmesi teşvik edilmiştir. Theravada ilkeleri, krallığın yasalarına ve yönetim anlayışına nüfuz etmiştir. Sanat ve mimari de Budizm’den büyük ölçüde etkilenmiş, zarif Buda imgeleri ve stupa tasarımları ortaya çıkmıştır. Theravada Sanghası, Sukhothai döneminden itibaren Tay toplumunun merkezinde yer almış ve hem kraliyet hem de halkla güçlü bağlar kurmuştur. Bu gelenek, Ayutthaya ve Rattanakosin (Bangkok) krallıkları döneminde de devam etmiş, Tay kimliğinin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.

Kamboçya ve Laos’ta Yayılışı: Kraliyet Desteğiyle Kurumlaşma
Güneydoğu Asya’nın diğer ana karasal ülkeleri olan Kamboçya ve Laos’ta da Theravada Budizmi benzer bir yayılım ve kurumsallaşma süreci yaşamıştır, genellikle komşu krallıkların (özellikle Sukhothai/Tayland ve Sri Lanka) etkisiyle.
Kamboçya’da, güçlü Hindu ve Mahayana Budizmi geleneklerine sahip olan Angkor İmparatorluğu döneminde (9. ve 15. yüzyıllar) Theravada da mevcuttu, ancak tam olarak baskın değildi. Angar İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından gelen dönemde (15. yüzyıl sonrası), yavaş yavaş Kamboçya’da ana Budizm biçimi haline gelmiştir. Bu süreç, kısmen Tayland’ın etkisiyle ve kısmen de Kamboçya krallarının Theravada‘yı benimseyip desteklemesiyle hızlanmıştır. Krallık, Sangha’yı organize etmiş, manastırlar inşa ettirmiş ve eğitimi yaygınlaştırmıştır. Tıpkı Tayland’da olduğu gibi, Kamboçya krallığı ile Sangha arasında yakın bir ilişki kurulmuş ve ulusal kimliğin önemli bir unsuru olmuştur.
Laos’ta ise Theravada Budizmi’nin kuruluşu genellikle Lan Xang Krallığı’nın kurucusu Kral Fa Ngum (h. 1353-1371) ile ilişkilendirilir. Fa Ngum’un, Khmer İmparatorluğu’ndan (o dönemde Theravada‘ya yönelmekte olan) saygın keşiş Phra Maha Pasaman’ı ve bir Buda heykelini (Phra Bang) başkenti Luang Prabang’a getirdiği rivayet edilir. Phra Maha Pasaman, Laos’ta Sangha’yı kurmuş ve Theravada Budizmi’ni öğretmeye başlamıştır. Tayland ve Kamboçya’daki gibi, Laos krallığı da resmi olarak desteklemiş ve manastırlar eğitim ve kültür merkezleri haline gelmiştir. Laos’ta, hem kraliyet hem de halk düzeyinde derin kökler salmış ve ülkenin sosyal dokusunun ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Kolonyal Baskılar: Misyonerlik, Yeniden Canlanma Hareketleri ve Reformlar
- ve 20. yüzyıllarda Güneydoğu Asya Theravada ülkeleri, Avrupa kolonyal güçlerinin (İngilizlerin Burma’da, Fransızların Çin Hindi’nde – Vietnam, Kamboçya, Laos – ve Tayland üzerinde dolaylı etki) egemenliği veya etkisi altına girmiştir. Bu dönem, Theravada geleneği için zorlu sınamalar getirmiştir.
Avrupalı güçler beraberinde Hristiyan misyonerleri getirmiş ve bu misyonerler Budist topraklarında faaliyet göstermiştir. Kolonyal yönetimler bazen Budist kurumların geleneksel ayrıcalıklarını kısıtlamış, eğitim sistemini laikleştirmiş veya Hristiyan misyoner okullarını teşvik etmiştir. Burma ve Sri Lanka gibi doğrudan sömürgeleştirilen ülkelerde, Budist Sangha ve geleneksel yapılar üzerinde devlet kontrolü artmıştır.
Bu baskılara karşı, Theravada ülkelerinde Budist yeniden canlanma hareketleri ortaya çıkmıştır. Bu hareketler, Budizmi modern dünyaya uyarlama, eğitimi reforme etme, Sangha’yı güçlendirme ve Budist kimliğini koruma amacı taşımıştır. Sri Lanka’da Anagarika Dharmapala gibi figürler, laik Budistler arasında uyanışı teşvik etmiş ve uluslararası platformda Budizmi tanıtmıştır. Tayland’da, monarşi ve Sangha, modern devletin gereksinimleri doğrultusunda Sangha’yı merkezileştirme ve reforme etme çabalarına öncülük etmiştir. Burma’da, keşişler bazen milliyetçi ve bağımsızlık hareketlerinde önemli roller oynamışlardır.
Bu dönemdeki reformlar, genellikle geleneksel manastır eğitiminin yanı sıra modern konuların (bilim, matematik, Batı dilleri) öğretildiği Budist okullarının kurulmasını; Pāli Tipiṭaka ve Budist felsefesinin Batılı metotlarla incelenmesini; ve Sangha yönetim yapısının daha hiyerarşik ve merkezi hale getirilmesini içermiştir. Bu yeniden canlanma hareketleri, Theravada Budizmi’nin modern çağın zorluklarına uyum sağlamasına ve kimliğini korumasına yardımcı olmuştur.