
Lelwani, Hitit mitolojisinde Yeraltı Dünyasının Tanrısı/Tanrıçası olarak bilinir. İlginç bir özelliği, başlangıçta dişil (tanrıça) olarak anılması, ancak daha sonra Hitit metinlerinde eril (tanrı) formlara da kaymasıdır. Hurri ve Mezopotamya etkileriyle şekillenmiş bir ölüm, yeraltı ve atalar kültü ile bağlantılıdır. Ritüellerde ölülerin ruhlarını yatıştırma, felaketlerden korunma ve kralların ruhani otoritesini pekiştirme işlevleri vardır. Ayrıca Lelwani adıyla çok sayıda antlaşma metni ve yemin formülünde karşılaşılır — çünkü yeraltı tanrıları yeminin kutsallığının koruyucusudur.
Antik Anadolu’nun kadim uygarlıklarından Hititler, zengin bir panteon ve karmaşık bir inanç sistemine sahipti. Bu panteon içinde yeri oldukça özel ve gizemli olan tanrılardan biri de Lelwani‘dir. Yeraltı dünyasının hakimi olarak bilinen Lelwani, hem yaşamın sonuyla hem de atalarla olan bağlarla derinden ilişkili bir figürdü. Gelin, bu ilgi çekici tanrının kökenlerine, evrimine ve Hitit inanç sistemindeki yerine yakından bakalım. Kendinizi antik Anadolu’nun mistik atmosferine bırakmaya hazır mısınız?
Lelwani İsminin Kökeni ve Anlamı
Lelwani isminin kökeni, Hitit mitolojisinin derinliklerine uzanan bir yolculuğa çıkarır bizi. Bu ismin tam olarak hangi dilden geldiği konusunda çeşitli teoriler bulunsa da, genellikle Luwi veya Hattik kökenli olabileceği düşünülür. Bilindiği üzere Hititler, Anadolu’ya göç ettikten sonra yerleşik Hattiler ve Luwiler gibi halkların kültürel ve dini mirasını büyük ölçüde benimsemişlerdi. Bu kültürel harmanlanma, tanrı isimlerine de yansımıştır.
Bazı araştırmacılar, Lelwani adının “derin” veya “alt” gibi yeraltını çağrıştıran anlamlarla bağlantılı olabileceğini öne sürse de, bu konuda kesin bir etimolojik kanıt bulunmamaktadır. Ancak adın yeraltı dünyasıyla kurulan sıkı ilişkisi, kavramsal olarak bu tür bir çağrışımı destekler niteliktedir. Lelwani, Hitit metinlerinde genellikle “yeraltı dünyasının beyi/efendisi” veya “toprağın altındaki tanrı” gibi ifadelerle anılır. Bu tanımlamalar, ismin doğrudan anlamı ne olursa olsun, tanrının asli rolünü açıkça ortaya koyar: yaşamın sona erdiği ve ölülerin barındığı karanlık ve gizemli alemde hüküm sürmek.

Başlangıçta Tanrıça Olarak Anılması ve Cinsiyet Değişimi
İlginçtir ki, Lelwani başlangıçta bir tanrıça olarak kabul edilmiştir. Hitit metinlerinin en eski katmanlarında, özellikle Eski Hitit dönemine ait belgelerde, Lelwani‘ye genellikle dişil zamirlerle atıfta bulunulduğunu ve “yeraltı dünyasının kraliçesi” veya “ana tanrıça” benzeri bir rol üstlendiğini görüyoruz. Bu, Hitit panteonunda yeraltı dünyasına hükmeden birçok dişil figürün varlığıyla da örtüşür. Örneğin, Hurri kökenli Alani de yeraltı dünyası ile ilişkilendirilen bir tanrıçadır.
Ancak zamanla, özellikle Yeni Hitit İmparatorluğu dönemine doğru gidildikçe, Lelwani‘nin cinsiyeti değişime uğramıştır. Bu kadim dişi tanrıça, giderek eril özellikler kazanmaya başlamış ve nihayetinde bir erkek tanrıya dönüşmüştür. Bu dönüşümün nedenleri üzerine çeşitli hipotezler öne sürülmüştür. Bunlardan biri, Hititlerin kendi dini gelenekleriyle, özellikle Hurri ve Mezopotamya kökenli inanç sistemleriyle etkileşime girmesi olabilir. Zira bu kültürlerde yeraltı tanrıları genellikle eril figürlerdi (örneğin Hurri tanrısı Kumarbi, Mezopotamya’da Nergal).
Başka bir açıklama da, imparatorluk genişledikçe ve farklı bölgelerin inançları entegre edildikçe, panteon içinde rollerin ve özelliklerin yeniden düzenlenmesi ihtiyacı doğmuş olabileceğidir. Ne olursa olsun, bu cinsiyet değişimi, Hitit dini evriminin ve kültürel etkileşimin çarpıcı bir örneğidir. Bu değişim, tanrının rolünü veya önemini azaltmamış, aksine onun karmaşık ve çok yönlü kimliğini daha da pekiştirmiştir.
Hurri ve Mezopotamya Etkileri

Hitit uygarlığı, Anadolu’nun merkezinde hüküm sürerken, çevresindeki birçok medeniyetle kültürel ve dini alışveriş içinde olmuştur. Bu etkileşimde en belirgin olanlarından biri, özellikle Güneydoğu Anadolu’da yaşamış olan Hurriler ve daha doğuda yer alan Mezopotamya medeniyetleriyle olan ilişkidir. Lelwani‘nin evriminde ve Hitit yeraltı dünyası anlayışında bu etkilerin izlerini açıkça görmek mümkündür.
Hurri panteonunda, yeraltı dünyasıyla ilişkilendirilen çeşitli tanrılar bulunmaktaydı. Örneğin, yeraltı tanrısı Kumarbi, bazen ölülerin kaderiyle de bağlantılı olarak anılabilirdi. Mezopotamya’da ise Nergal gibi güçlü ve korkutucu yeraltı tanrıları mevcuttu. Hititler, fethettikleri veya kültürel temas kurdukları bölgelerden tanrıları kendi panteonlarına dahil etme konusunda oldukça esnek bir yapıya sahipti. Bu duruma “senkretizm” denir ve Hitit dini inançlarının temel bir özelliğidir.
Lelwani‘nin cinsiyet değişiminin de bu etkileşimlerle açıklanması mümkündür. Hurri ve Mezopotamya’da yeraltı dünyasının hükümdarı olarak genellikle eril tanrıların öne çıkması, Hititlerin Lelwani‘yi eril bir figür olarak yeniden yorumlamalarına yol açmış olabilir. Ayrıca, yeraltı dünyasına dair belirli ritüel uygulamaları, kurbanlar ve dualar da bu komşu kültürlerden esinlenmiş olabilir. Örneğin, belirli yeraltı tanrılarına sunulan kanlı veya karanlık ritüeller, Hitit metinlerinde Lelwani ile ilişkilendirilen bazı edimlerde yankı bulabilir. Bu etkileşim, Hititlerin kendi yerel inançlarını zenginleştirirken, aynı zamanda yeni dini motifleri ve pratikleri kendi sistemlerine entegre etme yeteneklerini de göstermektedir.
Hitit Yeraltı Dünyası Anlayışı

Hititlerin yeraltı dünyası anlayışı, sadece ölülerin gittiği bir yer olmanın ötesinde, kozmolojik ve dini açıdan oldukça karmaşık bir yapıya sahipti. Hititler için yeraltı, hem yaşamın sona erdiği hem de bereketin, suyun ve bazı durumlarda hastalığın kaynağı olarak görülen gizemli bir alemdi. Bu dünya, genellikle “karanlık toprak” veya “büyük toprak” olarak tanımlanırdı ve yaşayanlar dünyasından dereler, dağlar ve bazen de belirli kapılar aracılığıyla ayrıldığına inanılırdı.
Lelwani, bu dünyanın mutlak hakimiydi. O, sadece ölüleri ağırlamakla kalmıyor, aynı zamanda bu derin realmdeki düzeni sağlıyordu. Hititler, yerin altında sadece ruhların dolaştığına değil, aynı zamanda bazı doğaüstü varlıkların ve hatta belirli tanrıların da burada barındığına inanmışlardı. Örneğin, yer altı suları ve bunlarla ilişkili tanrısallıklar da Lelwani‘nin hüküm sürdüğü bu alemle bağlantılıydı.
Hitit kozmolojisinde, gökler, yeryüzü ve yeraltı olmak üzere üç ana katman vardı. Yaşayanlar yeryüzünde ikamet ederken, tanrılar göklerde, ölüler ise yeraltında varlıklarını sürdürürdü. Ancak bu katmanlar arasında kesin bir ayrım yoktu; tanrılar zaman zaman yeryüzüne inebilir, insanlar yeraltı tanrıçalarına başvurabilir veya ölülerin ruhları belirli ritüellerle çağrılabilirdi. Lelwani, bu üç katman arasındaki dengeyi ve geçişleri denetleyen en önemli figürlerden biriydi. Onu memnun etmek, yaşayanlar için hayati önem taşıyordu; zira öfkelenmiş bir yeraltı tanrısı, toprağın verimliliğini kesintiye uğratabilir veya felaketlere yol açabilirdi.
Ölülerin Ruhu, Atalar Kültü ve Yeraltı Krallığı
Lelwani‘nin en temel rollerinden biri, ölülerin ruhlarını ağırlamak ve yeraltı krallığındaki düzeni sağlamaktır. Hititler, ölümün sadece bedensel bir son olmadığına, ruhun belli bir şekilde varlığını sürdürdüğüne inanıyorlardı. Bu ruhlar, Lelwani‘nin hükmettiği alt dünyaya giderdi. Ancak bu, mutlak bir yok oluş anlamına gelmiyordu; aksine, ölü ataların ruhları yaşayanların kaderi üzerinde hala bir etkiye sahip olabilirdi.
Bu inanç, Hititlerde “Atalar Kültü”nün gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Kraliyet ailesi ve soylular için atalarına saygı göstermek ve onları onurlandırmak büyük önem taşırdı. Ölü krallara ve kraliçelere düzenli olarak sunular yapılır, adak törenleri düzenlenirdi. Bu ritüellerin amacı, ataların ruhlarının huzur içinde kalmasını sağlamak ve onların yeraltı dünyasında yaşayanları kutsamalarını veya en azından onlara zarar vermemesini temin etmekti. Lelwani, bu ataların ruhlarının ve onların güçlerinin ana denetleyicisi olarak görülüyordu.
Yeraltı, Lelwani‘nin krallığıydı ve bu krallık, kesinlikle bir tür cehennem veya sonsuz azap yeri olarak algılanmıyordu. Daha ziyade, ölülerin ebedi ikametgahı, yaşamın nihai dinlenme yeri ve kozmik döngünün bir parçası olarak düşünülüyordu. Ölülerin ruhları, bu krallıkta bir araya gelir, kendi aralarında ve Lelwani‘nin gözetiminde bir tür varoluş sürdürürlerdi. Ritüellerde ve dualarda, Lelwani‘den ölülerin ruhlarına iyi bakması, onları rahat ettirmesi ve gerektiğinde yaşayanlarla iletişim kurmalarına izin vermesi istenirdi. Bu durum, Hititlerin ölüme ve sonrasına dair oldukça pragmatik ve saygılı bir yaklaşıma sahip olduğunu göstermektedir.

Ritüellerde, Yeminlerde ve Antlaşmalarda Lelwani
Lelwani, Hitit dini yaşamının ve devlet idaresinin çeşitli yönlerinde aktif olarak yer almıştır. Onun gücü ve yeraltı dünyası üzerindeki hakimiyeti, birçok resmi ve dini pratikte merkezi bir rol oynamıştır.
Öncelikle, Lelwani, özellikle arındırma (purification) ve iyileştirme ritüellerinde sıkça anılan bir tanrıydı. Hastalıklar, kıtlıklar veya diğer talihsizlikler genellikle bir tür ilahi öfkenin veya yeraltı güçlerinin rahatsız edilmesinin sonucu olarak görülürdü. Bu tür durumlarda, Lelwani‘ye başvurularak kötülüklerin yeraltına çekilmesi veya hastalıkların iyileşmesi istenirdi. Özel kurbanlar ve dualarla Lelwani‘den yardım dilenir, böylece hem doğaya hem de insanlara gelen zarar giderilmeye çalışılırdı. Yeraltı dünyası, sadece ölüleri değil, aynı zamanda zararlı güçleri de barındıran bir yer olarak görülürdü.
Daha da önemlisi, Lelwani‘nin adı yeminlerde ve antlaşmalarda sıklıkla zikredilirdi. Hitit devletinin uluslararası ilişkilerinde ve iç hukukunda yeminler ve antlaşmalar büyük önem taşıyordu. Bu metinlerde, yeraltı tanrıları da dahil olmak üzere pek çok tanrı, antlaşmanın şahitleri ve ihlal edilmesi durumunda cezayı uygulayacak ilahi varlıklar olarak çağrılırdı. Lelwani‘nin bu bağlamdaki rolü son derece kritikti. Bir antlaşmayı ihlal eden kişinin yeraltı dünyasının gazabına uğrayacağı, ölülerin lanetine maruz kalacağı veya soyunun kuruyacağı gibi korkunç sonuçlarla tehdit edilirdi.
Lelwani‘nin yeraltı dünyası üzerindeki hakimiyeti, bu tür yeminlerin ve antlaşmaların sonsuz ve kaçınılmaz bir geçerlilik kazanmasını sağlardı. Zira ölümden sonra bile bir cezanın olabileceği inancı, yaşayanlar için caydırıcı bir etkiye sahipti. Bu durum, Lelwani‘nin sadece bir dini figür olmaktan öte, Hitit hukuk sisteminin ve sosyal düzeninin de önemli bir garantörü olduğunu göstermektedir.
Kısacası, Lelwani, Hititlerin zengin inanç dünyasında yeraltı dünyasıyla, ölümle, atalar kültüyle ve adaletin sağlanmasıyla derinlemesine bağlantılı, evrim geçirmiş ve son derece etkili bir tanrıydı. Onun hikayesi, antik Anadolu’nun kültürel alışverişlerini ve insanlığın evrensel ölüm ve ötesi arayışlarını anlamak için eşsiz bir pencere sunuyor.