Milli destanlar, bir milletin ortak hafızasını oluşturan, tarihî olayları ve kahramanlık hikayelerini anlatan epik şiirler veya yazılı eserlerdir. Bu destanlar, genellikle ulusal kimliğin ve birliğin simgesi haline gelmiş kahramanları, zaferleri ve fedakarlıkları konu alır. Örneğin, Türk milletinin destanları arasında “Oğuz Kağan Destanı” ve “Alp Er Tunga Destanı” gibi önemli eserler bulunmaktadır.
Neden Milli Destanlar Önemlidir?
- Kültürel Kimliğin İfadesi: Milli destanlar, bir milletin kültürel kimliğini oluşturan temel unsurlardan biridir. Bu destanlar, o milletin tarihî mirasını ve değerlerini gelecek nesillere aktarır.
- Toplumsal Birliğin Güçlenmesi: Milli destanlar, bir milletin ortak bir hikayede bir araya gelmesini sağlar. Bu hikayeler, farklı toplumsal grupları birleştirerek millî birlik ve beraberlik duygusunu güçlendirir.
- Kahramanlık ve Fedakarlık Örnekleri: Milli destanlar, kahramanlık ve fedakarlık gibi erdemleri öne çıkarır. Bu sayede insanlar, hayatlarında karşılaştıkları zorluklar karşısında destanlardan ilham alabilir ve güç bulabilirler.
- Geçmişin Anlaşılması ve Değerlendirilmesi: Milli destanlar, bir milletin geçmişini anlamak ve değerlendirmek için önemli bir kaynaktır. Bu hikayeler, tarihî olayları ve toplumsal değişimleri anlamamıza yardımcı olur.
- Yaratıcılığın ve Sanatın Teşviki: Milli destanlar, yaratıcılığı ve sanatı teşvik eder. Bu hikayeler, farklı sanat dallarında (edebiyat, resim, müzik vb.) eserlerin ortaya çıkmasına ilham verir.
Milli Destan
Eski Yunanlılar (Gılgameş, Odessa, İlyada), İranlılar (Şehnâme), Hindliler (Ramayana, Mahabarata), Finliler (Kalavela), Cermenler (Niebelungen), Ruslar (İgor), Fransızlar (Chansons de Geste) gibi milletlerin tarihî kahramanlarından bahseden ve doğrudan doğruya o milletin sinesinden fışkırmış millî destanları vardır. Bütün bu destanlar, millet tarafından oluşturulmuş, sadece kişiler tarafından kaleme alınmıştır.
Millî destanda başlıca şu özellikler bulunmalıdır:
Ortaya koyanı millet yani toplum olmalıdır. Destan, bir ferdin, bir sanatkârın değil milletin ortak dehâsının ürünüdür. Ortaya koyucusu ortak deha olduğu gibi, değerlendirilmesi de ortak zevkin süzgecinden geçmiştir.
Konusu millet hayatı olmalıdır. Bu bakımdan destan, millî kültür değerlerinin bir hazinesi, millî ve sosyal hayatın ayrıntılı bir tablosu demektir.
Büyük bir kahramanlık menkıbesi olmalıdır. Millî destanlar genellikle kahramanlık duygularının çok yüksek insanî özellikler olarak işlendikleri destanlardır.
- Yüksek bir coşkunluk ifadesi taşımalıdır. Bu gibi destanlarda coşkun bir ha- va ve yüksek perdeden söyleyiş insanı sürükleyip götürür.
- Eserde tabiat unsuru da ön plândadır. Bu tabiat durgun ve sakin değil, tıpkı kahramanları gibi canlı ve aktif, hayata ve olaylara, hikâyeye adeta katılan bir tabi- attır.
- Tabiatın tamamlayıcısı olarak da hayvanlar büyük bir yer işgâl etmektedir. Öyle ki, kahramanların ağlaması, bağırması ve bir çok hareketleri hayvanlara ben- zetilerek bir meziyetmiş gibi aynı kelimelerde birleştirilir.
- İçinde hızlı bir hayat tarzı hüküm sürmektedir. Zaman zaman bir tek cümle veya deyişle zamanların aşıldığını ve yılların üzerinden uçularak geçildiği görülür.
- Tarihle ilgi vardır. Destan tarih değildir, ancak tarihe de tamamen kayıtsız değildir. Destan tarihten doğar ve tarihî bir olaya dayanır. Destan, tarihî olayların millet hayatında bıraktığı şiirleşmiş, sanat eseri haline gelmiş şeklidir de denilebi- lir. Destanların en önemli tarafı, tarihî olmalarından çok, milletin ortak vicdanın- dan doğmuş olmalarıdır.
- Bir coğrafya vardır. Tarihe dayanma özelliğinin yanı sıra bir de tarihî coğrafya vardır.
- Uzun, büyük ve manzum eserlerdir. Fakat beyit sayısı sabit değildir. Artar, eksilmez.
- Bir kahraman etrafında olaylar gelişir. Bu kahraman konuşulduğu, tanındı- ğı çevrelerin şartlarını da şahsında barındırabilen bir kahramandır. Mükemmel denilebilecek bir dil özelliğine sahiptir. Destan dili, bağlı olduğu dilin en güzel ör- neğini teşkil eder. Bu dil, yüzyıllarca milletin ağzında süzüle süzüle adeta atasözleri ve vecizeler dizisi haline gelmiş bir dildir. Destan, dili bakımından mukaddes kitap- ların dilini andırır.
Destanların oluşmasında çekirdek, gelişme ve tespit olmak üzere üç aşama vardır. Milletin ilk zamanlarında onu toptan sarsan bir tarihî olay üzerine destan çekirdeği oluşur; sonra bu çekirdek uzun zaman bir destan devri yaşayan o millet tarafından yeni olaylarla geliştirilir; son olarak da bu gelişme tamamlandıktan sonra, fakat erimeden, canlı iken yazılı devreye geçilerek bir sanatkârın onu tespit etmesi gerekir.
Destanlarda başlıca şu iki unsur yer alır:
- Destanlar, tarihî bir temel olaya dayanır. Bu olay tek ve derli toplu, ilgi uyandırıcı kahramanlık göstermeye müsait ve olağanüstü özelliklere sahiptir. Bir bütün olarak değil, bir takım bölümler halinde anlatılır.
- Olay içinde genel ilgiyi üzerinde toplayan belli başlı bir tarihî şahıs vardır. Bu şahıs, destanı yaratan ırkın kahramanlık, sadakat, merhamet, vb. gibi bütün üs-
tün meziyetlerini şahsında toplar. Yaptığı büyük ve önemli işlerle milletin takdirini kazanır. O daima örnek insandır. Etrafındaki her şeye ve herkese hakimdir.
Destanlarda ikinci derecedeki şahıslar da önemlidir. Bunların her biri iyi veya kötü, ayrı bir davranış şeklinin (aşk, merhamet, kıskançlık, gayret, ihtiras, alçaklık, vs.) temsilcisidirler. Tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar gibi, gerçek kişilerin kaderlerini tayin eden mitolojik varlıklar da destanlarda yer alır.
Destanlar, meydana geldikleri tarihte, ait oldukları milletin ortak ülküsünü belirtir- ler. Bu özelliklerinden dolayı, millet hayatında önemli yer tutarlar. Ayrıca milletin kendilerine güven duymalarını sağlar ve yeni nesillerde millî şuurun gelişmesinde yardımcı olurlar. Tarihî veya sosyal bir sebeple uzaklaşılan millî benliğe yeniden dönüşü kolaylaştırırlar.
İki türlü destan vardır:
- Tabiî Destan; yukarıdan beri özellikleri anlatılan destanlar bu türe girerler.
- Sun’i Destan; yeni ve yakınçağlarda cereyan etmiş herhangi bir önemli tarihi olayın, bir şair tarafından tabiî destan kaidelerine uygun olarak kaleme alınması ile meydana gelen destanlardır.
Dünyada medeniyetler kurmuş pek çok milletin, kendine has orijinal destanları vardır. Bunlardan en eskisi, M.Ö. 1800 yıllarında yazıldığı tahmin edilen “Gılgameş Destanı”dır. Eski Babilce yazılmış olan bu destan, 3000 mısradır ve Gılgameş ile arkadaşı “Engidu”nun ölmezliği arayışlarını dile getirir. Uruk şehrinden çok uzak- lardaki katran ağacını aramaya giden iki arkadaş, dağların ve ormanların bekçisi “Humumba” ile karşılaşır ve savaşarak onu öldürürler.
Anadolu’ya ait bir diğer destan, Hititler devrine ait Hititce yazılmış “Kumarbi Efsanesi”dir. Anadolu efsanelerinden bazılarını eski Yunanlılar’da da görürüz. Eski Yu- nanlılar’ın sözlü geleneklere dayanan destanlarını, M.Ö. 850 yıllarında “İlyada” ve “Odessa” adı altında sanatkarâne bir şekilde “Homeros” kaleme almıştır. Hintliler’in “Mahabarata” ve “Ramayana” destanlarının kahramanları da insan ve hayvan şekline girmiş tanrılardır. Hint destanlarında din ağır basar.
Batılı milletler, 10-13. yüzyıllar arasında millî şahsiyet haline gelirlerken, destanlar da ortaya koymuşlardır. Fransızlar’ın “Chansonse de Geste”leri, 11-12. yüzyıllar arasında ortaya çıkmıştır. Almanlar’ın “Niebelungen” ve Finliler’in “Kalavela Destanları” 13. yüzyıla aittir. Ruslar’ın da “İgor” adlı bir prensin “Kuçak” adlı bir Hunlu ile savaşını anlatan destanları vardır.
Firdevsî de, Türkler arasında pek meşhur olan “Şehnâme”sinde İranlılar’ın İslâmiyet öncesi kahramanlık ve mitolojilerini anlatmıştır.
Türk Destanları
Eski Türk Destanları’nın bugün elimizde bulunan parçaları çeşitli kaynaklardan derlenmiştir. Bu kaynakların en önemlileri, eski Çin yıllıklarıdır. Arap, İran tarihi ve edebiyatına ait el yazması eserlerde, Bizans tarihleri gibi bazı kaynaklarda da Türk destan parçaları yer alır. Destanlarımızın diğer mühim bir kısmı da bizzat Türk aydın ve yazarları tarafından tarihin çeşitli devirlerinde türlü sebeplerle, çeşitli dil ve yazılarla yazılı edebiyata geçirilmiştir.
Bu destanlardan bazıları Çin, İran, hatta Türk yazmalarına, Türk milletinin tarihi sanılarak alınmıştır.
Türk destanlarından çoğu, yazılı edebiyata, oluştukları tarihten çok sonra geçmiştir. Ancak destanlar, halk dilinde asırlarca yaşadıktan sonra yazıya geçirilmişlerdir. Bu zaman içinde destanlar Türklerin duygu, düşünce, görgü, hayâl ve hatıralarıyla zenginleşir. Tarihin ister istemez birbirine benzeyen nice kahramanları ve kahra- manlık olayları, bu destanlarda birbiriyle kaynaşmış ve tarih içinde Türk fazilet ve kahramanlığını özetleyen birer örnek olmuştur.
Aslında, bir destanın doğduğu zamanla yazıya geçirildiği zaman arasındaki mesafe ne kadar olursa olsun, destan meydana geldiği çağın ürünüdür. Yani destanları kaleme alındığı veya dinlendiği çağlarda değil, ortaya çıktığı çağların şartlarında dü- şünmek zorundayız.
Çünkü destanların temel olayları doğdukları devre aittir. Aradan geçen asırlar, bu ana olayları ya halk dilinde yaşayan eski destan ve efsane mi- raslarıyla süsler veya az çok değiştirip zenginleştirir. Fakat destanlardaki ana olaylar daima korunur. Türk destanları genellikle Türk tarihinin ilk devirlerini hikâye eden eserlerdir.