Mitoloji, Söylence ve Mit
Mitoloji 17. Yüzyılın sonralarına doğru bilim dalı haline gelmiştir. Yüzyıllar boyunca oluşan kültürel değişimler sebebiyle mitoloji algısı değişmiş ve bu sebeple de birçok mitoloji tanımı ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, mitolojinin herkes tarafından kabul edilecek bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Çeşitli mitoloji tanımları vardır.
Bunlar: Mitoloji, insanları bütünüyle saran yaşanılan bir geçmişin dilde, ritüelde ve betimlemelerde gerçekleşen diyalektiğidir. Bunun yanında mitoloji, dünyada bulunan bütün toplumların düşünce hayatlarının ilk ve ana kaynağıdır.
Daha geniş manada mitoloji, hayatla birebir bağlantılı dünyayı algılama sistemi olup bu algılama sistemini modelleştiren dünya görüşüdür. “Mitoloji” kelimesi, Yunanca, masal, öykü demek olan “Mythos” ile, söz anlamına gelen “Logos” kelimelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur ve mitoloji çok eski zamanlarda gelmiş ve yaşamış olan milletlerin inandıkları Tanrıların, kahramanların, perilerin, devlerin yaşam ve maceralarından bahseden “Mit”(Mythe) ler ve öykülerdir.
Buna ek olarak mitoloji; Gerçeklikle örtüşmeyen bu efsanevi öykülerin, masalların nasıl doğduğunu, nasıl gelişim gösterdiğini, ifade ettikleri anlamı, inancı ve bu alanda yetişen bilginlerin fikirlerini bildiren bir ilimdir.Ana Biritannica’da ise mitoloji, “belirli bir varlığa ya da dinsel geleneğe özgü inançları, uygulamaları, kurumları ya da tabiat olaylarını açıklamak amacıyla görünüşte gerçekten yaşanmış olayları ileten, ama özellikle atin ve törenlerle bağlantılı, genellikle kökeni bilinmeyen ve en azından kısmen geleneğe dayanan söylenceler toplamı olarak ifade edilir.
Bunlar sıradan insan hayatının dışında kalan, fakat onun temellerini oluşturan örnek olay ve durumlar ile tanrıların ya da insanüstü varlıkların eylemlerini anlatır. Ayrıca bunlar insan davranışı, kurumları ve evrensel durumlar için geçerli modeller sunar.
Söylence olarak da ifade edilen mitoloji; Tanrılar, kahramanlar, önceki kuşakların olayları üzerine anlatılar, masallar ve öyküleri kapsar. Aynı zamanda bir toplumda öykü şeklinde canlı olarak yaşayan eski gelenek ve görenekler bağlamında ve insanlığın en eski yaşantı ve fikirlerinde dile gelmiş olan öyküler olarak da betimlenir.Başka bir ifadeyle söylence, kahramanlar, ilahi varlıklar, tarihi hikayeler, masallar ve hayal ürünü olarak estetiğin konusu olan hikayelerdir. Aynı zamanda ulusların çok eski hayat tarzlarını sembollerle ifade edilişidir.
Mit, hayatın ve olayların genelleştirilmiş modelidir: Değerler paradigma’sında evreni algılama, şekillendirme, sembolleştirme biçimidir. Anlam paradigma’sında ise, bir düşünce şekli, bir şuur ve bilinçtir. Antik yunanca da söz, hikaye manasına gelen mit, ilk insan topluluklarının, kozmosu, yeryüzünü ve tabiat olaylarını kişileştirerek yorumlama ya da henüz gizemini çözemedikleri yaşam ile ilgili her türlü problemi kendileri için anlamlı olacak şekilde açıklama ihtiyacından doğmuş hikayelerdir. Mit, geleneksel olarak yayılan veya ulusun hayal gücüyle şekil değiştiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğuşuyla ilgili düşsel, alegorik bir anlatımı olan halk hikayeleridir. Mitler insana, süreç içinde yerini belirleme ve geçmiş ve gelecekle bir bağ kurma imkanı sağlar.
Mitlerin özellikleri şu şekilde ifade edilebilir:
Mitler, ortak kültürel mirasın ürünüdür. Mitlerden hareketle, milli kültürün geçmişle bugün arasındaki ilişkisi tespit edilebilir. Mitler yaratıldıkları toplumun evrene ve olaylara bakış açısını bize yansıtır.
Mitler, hayatın ve olayların genelleştirilmiş halidir
- Mitler, bir düşünce tarzı, bir şuur ve bilinç türüdür. O halde mit, evren hakkındaki gerçekliğin ta kendisidir.
- Mitler, insanın evrene ve yaratılışa dair kendisini anlamlandırmak için sorduğu “neden” ve “nasıl”lara verdiği cevaplardır.
- Mitler, sosyo-kültürel ve ekonomik olarak ait olduğu ulusun tüm dinamikliğine özgüdür ve ulusaldır.
- Mitler, doğa olaylarını, canlıların kökenini, töreleri, örf ve adetleri, tarihi olayları, kısacası insanın var oluş macerasını anlatır.
Türk Mitolojisi
Türk ulusunun kültüründe yer alan inanmalar, tanrılar, kutsal ruhlar, sıra dışı olaylar, kahramanlar, tabiat ve tüm canlıların varoluşu hakkında sözlü ve yazılı anlatımları Türk mitolojisi olarak değerlendiriyoruz.
Türk mitolojisi hakkında önemli çalışmaları ve değerlendirmeleri olan Türk araştırmacıların mitolojiyle ilgili değerlendirmelerine bakacak olursak: Fuzuli Bayat mitolojiyi, geleceğin kehaneti niteliğinde olan geçmişin sırrının saklı olduğu sembolik bir dil olarak tanımlar.
Bahattin Ögel mitolojinin, yalnızca dinler tarihi, efsaneler ve destanlardan oluşmuş bir metinler bütünü olmadığını bununla birlikte bir milletin hayatına, algılamalarına, gelenek ve göreneklerine tesir etmiş bir sembolik alan olduğunu belirtir.
Ögel aynı zamanda Türk mitolojisine dair şunları ifade eder: “Türk mitolojisi, Türk ailesi, Türk cemiyet düzeni ile Türk ahlak ve adetlerinin bir aynası gibidir. Türk mitolojisi diğer dünya mitolojilerinde olduğu gibi ölü fikir ve anlayışlardan meydana gelmemiştir. Türk mitolojisi bir hayat yoludur. Cemiyeti düzenleyen ve güden canlı düşüncelerin bir toplamıdır.”
Yaşar Çoruhluya göre Türk mitolojisi, tıpkı Türk sanatındaki gibi Orta ve iç Asya’da paleolitik çağdan itibaren gelişip bozkır kültüründe yeniden şekillenen ve proto-Türklerce farklı bir boyut haline getirilerek tekrardan ortaya çıkan bir oluşum aşamasına sahiptir.
Türk Mitolojisinin Ana Unsurları
Dünya modeli tüm mitolojik sistemlerin temel konusudur. Gerçekte mitolojinin dünya modelini ortaya koymak için var olduğunu dile getirirsek yanlış bir ifade kullanmamış oluruz. Türk şuurunun mekanizması dünya modelinde şekillenir ya da dünya modeli Türklerin kolektif düşünce biçiminin göstergesidir.
Dünya modeli genel olarak dikey ve yatay mekan kavramına uygun olarak tasarlanmış ve zaman anlayışı da bu kavram üzerinden gelişim göstermiştir. Kozmik model, dikey ve yatay bölümlerden oluşur Dünya modelinin dikey düzeyi bir ok ekseni boyunca yukarı(gök), orta(yerüstü) ve aşağı(yeraltı) katlara bölümlenir. Her katın özelliğiyle birlikte bir de katmanları vardır.
Türk düşüncesinde, dünya modelinin dikey bir şekilde kavranılması bir dizi anlayışlarla karakterize edilir. Nitekim dikey yapı, diriliğin, canlılığın simgesi iken yatay yapı, ölümün, hastalığın simgesidir. Mitik mekan, zihinsel tasavvurdaki kutsal kodlarla sınırlandırılarak sistemli hale getirilir. Bu kutsak kodlar, insanoğlunun sosyo-kültürel ve dini bakımdan bir takım değişimler yaşamasıyla paralellik gösterir. Fakat mitik mekan kavramında bir değişme olmaz. Toplum ihtiyacı gereği mekanı inandığı değerlerle kutsallaştırır. Değişim zihinsel tasavvurda değil ifade edişte karşımıza çıkar.
Türk mitolojisinin kozmoloji öğretisine bakıldığında, varlık düşüncesiyle ilgili bize bir takım ipuçları sunmaktadır. Geleneksel Türk kozmoloji öğretisinde Gök-Tanrı inancı ve kutsalın evrene ve özellikle dünyaya yayılması sonucu meydana gelen tezahür türü, ilk adımda iki, daha sonraları üçe çıkmaktadır. İki evren tezahüründe dünya, gök ve yer olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir. Gök Yarım kubbe şeklindedir. Yeryüzü dört köşeli olarak tasavvur edilip gökyüzü tarafından kaplanmaktadır.
Ayrıca bu iki varlık kategorisi başlangıçta bir olup sonradan ayrılmışlardır. Gök ve yer katlarına yabancı dinlerin ve kültürlerin etsisinde olduğu dönemlerde ortaya çıktığı kabul edilen katman yeraltıdır. Bu söz konusu üçüncü varlık kategorisi, kötülükler ülkesi ve cehennem olarak düşünülmüştür. Türklerin geleneksel inanç sisteminde, gök, Tanrı’nın yardımcı ruhlarıyla birlikte oturduğu mekandır ve katmanlardan meydana gelir.
Gök olarak adlandırmasının yanı sıra tengri, gökyüzü, mavi gök, yukarı dünya şeklinde de isimlendirilir. Tanrı en üst katta yer alırken yardımcı ruhlar ise diğer katlardadır.
Üst Dünya’nın hakimi Ülgen’dir iyelik idesidir. Gök cisimlerini yönetir. Dokuz kızı ve yedi oğlu vardır. Karısı Umay anadır. Kendisi ve ailesi üyeleri insan şeklindedir. Altın bir sarayda ve ışıklar içinde yaşar. Türklerin geleneksel inanç sisteminde, yeryüzü, gökyüzü ile yer altı katmanlarının arasında yer alan, kimi zamanda orta dünya olarak da adlandırılan, insanlar, hayvanlar, bitkiler gibi canlıların yanı sıra yer-su iyilerinin de yaşadığına inanılan mekandır. Yeryüzü bu üçlü tasarım içinde hem iyiliğin hem de kötülüğün olduğu mekan olarak düşünülüştür.
Türklerin geleneksel inanç sisteminde yeraltı ise, ayın ve güneşin olmadığı, kötü ruh ve tanrıların olduğu mekan olarak karşımıza çıkar. Türk mitolojisinde yer altının tanrısı Erliktir. Kötülük iyesidir. Yer altı ve kötü ruhları kontrol eder. Yedi veya dokuz kattan oluşmuştur.
Türklerin dünyanın oluşumuyla ilgili düşüncelerini bu üçlü yapı meydana getirmektedir. Türkler evrenin bu üç katının bir direk, ok veya ağaç ile birleştirildiğine inanırlar. Buna hayat ağacı adını verirler. Dalları üst dünyada(gökte), gövdesi orta dünyada(yeryüzünde) ve kökleri alt dünyada(yeraltında) bulunur.
Mitolojide mekan her ne kadar kutsal merkeze göre belirlenmiş olsa da sosyal yaşamdaki düzenleme olarak algılanır. Nitekim mitolojiyi oluşturan kavmin yerleşim düzeyinden dünyayı algılama şekli oluşmaktadır. Türk düşüncesinde dünya modelinin dört köşeli ve sekiz taraflı olarak tasavvur edilmesi de sosyal düzenlemenin yaşanan gerçeklikle ilişkili olarak gelişim göstermesidir. Mekan, kutsal merkezin genişlemiş varyantıdır ve çoğunlukla kutsal merkezle bağlantılıdır.
Zaman tasavvuruna söz konusu olduğunda, mitik zaman, tarihsel zamandan kronoloji olarak ayrılır. Mitik algının ortaya koyduğu zaman kavramının belirli bir sıralaması bulunmaz. Fakat tarihsel zamanın belli bir zaman sıralaması vardır. Mitik zaman algısı şu şekilde izah edilebilir: Mitik bilinçte, henüz bir tarih öncesi kesin zaman, kendi doğası gereğince parçalanmaz ve mutlak olan, bu yüzden ona süre atfedilen, ancak yalnızca an olarak incelenebilen bir zaman hakimdir.
Mitik zaman Türk yaratılış metinlerinde “Dünya bir deniz idi, ne gök vardı ne de bir yer, uçsuz bucaksız sonsuz sular içreydi her yer!” biçiminde geçmiştir. Zamanın başlangıcı her yerin suyla kaplı olduğu bir mekan algısıyla şekillendirilmiştir. Mitik zaman algısı mitik bilincin meydana getirdiği kutsallıkla biçimlenir. Örneğin baharın gelmesiyle toprağın dolayısıyla doğanın canlanması nevruz bayramıyla kutlanır. Zamanın kutsal olarak anlamlandırılması mitik zamanın şekillenmesini sağlar.
Mitolojik düşünce de zamanda antropomorflaşır. Bu durum en açık örneğini oğuz kağan destanında görmemiz mümkündür. Oğuzun altı oğlu-altı yönün,12 çadır-yılın on iki ayının; 24 torun-günün yirmi dört saatinin; 366 alp- yılın günlerinin maddileşmiş simgeleridir. Bu durum mitolojik zamanın tekrarlandığının göstergesidir. Yıllar, insanlar ve bitkiler doğarlar ve ölürler. Zamanın döngüsel olması doğum ve ölüm, geliş ve gidişle simgeselleşir. Gidiş gelişin, ölüm de yeni doğuşun habercisidir. Türk düşüncesinde hem zaman hem de mekan merkeziyetçi bir ölçek şeklinde algılanmıştır.
Kutsal vatan, boyun sosyal ve coğrafi durumuna göre değişkenlik gösterse de etnosantrik(merkeziyetçi) olgu vatan ve kutsal merkez üzerine aktarılır. Hem kutsal merkezin korunması hem de kutsal zamanın tanrı himayesinde olması Türk düşüncesinin en dikkat çeken özelliğidir.
Tarihi bir olgu olarak din, toplumların anlaşılmasını sağlayan en önemli etmenlerden birisidir. Kuşkusuz bu manada, Türklerin en eski inanç sistemlerinin temellerini araştırmak, onların tarihi kökenlerini daha iyi anlamamıza katkı sağlayacaktır. Türklerin en eski inanç sistemini gök, yer/sular, atalar kültü oluşturmaktadır.
Gök Tanrı inancına, yerleşik tarım toplumlarında değil, göçebe, çoban toplumlarında rastlanır. Türklerin yaşam tarzı olan yarı göçebe atlı çoban kültürü ve tabiat ve iklim şartları onların gökyüzüne tanrı misyonu yüklemesine sebep olmuştur. Türk toplumu Tanrıya saran, kavrayan, kuşatan anlamını yüklemiştir. Bu fikir, Türk yaşam şekline de yansıtılmıştır. Türk çadırı tıpkı gök gibidir. Çadırın tabanı yer olarak kabul edilirse gök kubbe şeklini alır ve dünyayı sarar.
Diğer yandan göğün kendisi bir aşkınlığa, yüceliğe, gücü ve kutsallığı simgelemektedir. İnsanoğlu en yüce yere tanrısallık atfetmektedir. Gök, cismani ve ruhani varlıkların, mekan ve zamanın üstünde bir varlık demektir. Türklerin eski dini olan gök tanrı inancı, yaşam biçimine bağlanmaktadır.
Türk mitolojik sisteminde ne kadar çok iyeler, ata ruhları ve koruyucu ruhlar var olsa da Gök Tanrı, zaferi veren, gücü veren tek kurtarıcıdır ve bu nedenle de tüm kutlamaların başında gelmektedir. Gök Tanrı, dualarda gökte yaşayan en büyük ruh, insanları ve tabiatı, ateşi ve yeri, güneşi, ayı ve yıldızları ile gök kubbeyi yaratan, dünyanın düzenini yöneten ve insan kaderini belirleyen bir varlıktır.
Yaşam ve üreme onun elindedir. İyilik kaynağıdır ve her şeyi bilendir. Gök Tanrı insanların yaptığı işlerle ilgilenmese de zamanla hiddet ve hoşnutsuzluktan kıtlık, sel taşkın gibi doğal afet olaylarını da türetir.
Renkler, Toplum yapıları içerisinde önemli simgesel roller üstlenmektedir. Öte yandan tüm kültür ürünleri gibi renklerle ilgili kültüründe zamanla değişmesi söz konusudur. Renkler, simgeledikleri kavram ve anlamlar aracılığıyla, Türk kültür ve geleneklerinde önemli bir yer işgal etmektedir. Gerçekte geçmişten günümüze bir geçiş halinde ele alındıklarında bu kullanımların, birer şifre veya kod durumları ifade ettikleri söylenebilir.
Türk kültüründe renklerin mitolojiyle ilgisi genellikle kozmolojik tasavvurdan kaynaklanmaktadır. Türk topraklarının dört tarafındaki coğrafi unsurların renklerle anılması veya dört anayöne göre belirlenme söz konusudur: Kuzeyin renk simgesi kara, güneyin kızıl, doğunun gök rengi mavi(bazen yeşil), batının rengiyse ak idi. Merkezin, yani toprağın rengiyse sarı ya da siyah olarak anılıyordu.
Siyah: Genel olarak bakıldığında tüm dünya mitolojilerinde siyah rengin daha çok olumsuz anlamları ifade etmek için kullanıldığını görüyoruz. Bunlar: Ölüm, üzüntü, büyü, kötülük, boşluk gibi. Türklerde ise genel olarak şu anlamlarda kullanılmıştır: kuzeyde olan bir yer ya da kuzeyde hayat sürdüren bir grup; şiddet, güç ve yoğunluğu belirleme; iyi ilkesinin karşısında olan kötü ilkeyi belirtme; yas, ölüm gibi insanın yaşamındaki üzüntülü durumları ifade etme. Türk kültüründe, siyah renge dair mitolojiye ait anlamlar, Tarihi süreç içerisinde hem olumlu hem de olumsuz şekilde kullanılmıştır.
Ancak Beyaz rengin tersine siyah, çoğunlukla olumsuz anlam yükleriyle kullanılmıştır.
Türk mitolojisindeki kara ruhlar meselesi, bu rengin olumsuz kullanımının en dikkat çeken örneklerinden birisidir.
Kırmızı: Bu renk Türk kültürü veya mitlerinde hem gök hem de yer unsurlarıyla ilgili türlü alanlarda karşımıza çıkar. Bu renk hem olumlu hem de olumsuz anlamlar içermekle birlikte her iki durumda da kuvvet, güç, iktidar, şiddet, yoğunluk ifade eder.
Mavi: Doğu yönünün simgesi olan mavi, göğünde rengi olmasından dolayı çoğu kez gök unsurlarına işaret eden çeşitli ögelerin simgesi olarak karşımıza çıkar. Bu anlamda bazen beyaz bazen de yeşille bir tutulur. İsmi niteleyen yani sıfat olarak kullanıldığında mavi, o ismin Gök Tanrı veya gökte olduğuna inanılan ruhlarla ilişkili bir şey olduğunu gösterir. Akıl, idrak, sağduyu, iffet, lekesizlik, sadakat, barış gibi erdem ve erdemli davranışların simgesi bu renktir.
Beyaz: Beyaz rengi dünya genelindeki mitoloji ve kültürlerde, aydınlık, ışık, güneş, hava, saflık, temizlik, iffet masumiyet, sadelik, mükemmellik, kutsallık, ruhsal yetkinlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk kozmolojisinde batı yönünün simgesidir. Aynı zamanda Türklerde beyaz rengi, temizlik, arılık, ululuktur. Devletin adalet ve gücünü bunun yanında devlet büyüklerinin ve rütbenin simgesidir.
Yeşil: Türk toplulukları için yeşilde tıpkı mavi gibi rengini doğadan alır. Başka bir ifadeyle, mavi denilince çoğunlukla göz yüzü akla geliyorsa, yeşil deyince de genellikle ağaç ve orman akla gelmektedir. Türklerde görülen yeşil renkle ilgili anlamlar: gençliğe, umuda, yeniden doğuşa, cennete, koyu olduğu zaman ölüme işaret eder. Bazen de hükümdarlık ve hakimiyetle ilgili renk olmuştur.
Sarı: Türklerde sarı renk merkezin rengi olarak kabul edilmiş. Toprağın, kısacası yaşanan ülkenin rengidir. Bu sebeple yer unsuruyla bağlantılıdır. Bu nedenle daha çok ateşin, albastının hastalığın rengi olmuştur.
Türk mitolojisi ve kültürüyle ilgili metinlerde bu renkler bazen ikili olarak bazen bunların karışımı renkler biçiminde, bazen de farklı tonlarıyla birlikte anılırlar.
Sonuç olarak ifade edecek olursak, çalışmamızda görülmüştür ki Türklerin Dünya algısı, buna paralel olarak mekan ve zaman tasavvuru, dini bir inanış sistemi olarak Gök Tanrı inancı ve renkler ana unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Görülmüştür ki bu ana unsurlar birbiriyle sistematik bir ilişki sunmaktadır. Dünya algısı mekan ve zaman algısıyla iç içeyken, mekan ve zaman algısı da Gök Tanrı inancıyla ilişkilidir. Renk tasavvuru da Dünya algısıyla, mekanla, yaşam biçimiyle ve inançla bağlantılı olarak karşımıza çıkmıştır.
KAYNAKÇA
Ahmetbeyoğlu, Ali, “Eski Türk Dininin Kozmoloji ve Kozmogonisi”, Türk Dünyası Araştırmaları, 119/234, 2018, ss. 45-74.
Akarsu, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, 11. Basım, İnkılap Yayınları, İstanbul 2017.
Bayat, Fuzuli, Türk Mitolojik Sistemi I, 3. Basım, Ötüken Yayınları, İstanbul 2015.Mitolojiye Giriş, 4. Basım Ötüken Yayınları, İstanbul 2013.
Bolay, SüleymanHayri, Felsefe Doktirinleri ve Terimleri Sözlüğü, 11. Basım, Nobel Yayınları, Ankara 2013
Can, Şefik, Klasik Yunan Mitolojisi, 11. Basım, Ötüken Yayınları, İstanbul 2012.
Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, 3. Basım, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2010.
Dikici, Mehmet, Türklerde İnançlar ve Din, 1. Basım, Akçay Yayınları, Ankara 2015.
Duran, Remzi(Ed), “Mit, Din ve Toplumsal İlişki” Mitoloji ve Din, 1. Basım,Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2012.
Gültepe, Necati, Türk Mitolojisi, 2. Basım, Resse Yayınları, İstanbul.
Karataş, Selim, “ Türklerin Orjinal Dinleri Meselesi”, GaziAntep Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi, 13/2, 2014, ss. 463-477.
Kılıç, Cevdet, “ Sistematik Felsefi Düşünce Öncesi Mitoloji, Büyü ve Dinler’ de
Varlık Düşüncesi”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13/11, 2008, ss. 37-50.
Köse, Serkan, “ Aşık Tarzı Şiir Geleneğinde Mitik Mekan ve Mitik Zaman Algısı”,Turkısh Studies, 8/1, 2013, ss. 1995-2012.
Ögel, Bahattin, Türk Kültür Tarihine Giriş VI, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara1994.
Türk Mitolojisi C I, 5. Basım, Türk Tarih Kurumları Yayınları, Ankara 2010.
Toker, İhsan, “Renk Simgeciliği ve Din”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 50/2, 2009, ss. 93-112.
Turan Farma, OzanMeral Ahsen(Ed), Türk Mitolojisine Giriş, Gazi Kitapevi, Ankara2015.
Türker, Ferah, “Türklerdeki Evren Tasavvurunun Dede Korkut’taki İzleri Üzerine”,Türkologiya, 2017, ss. 109-117.
Uğurlu, Nurer, Türk Mitolojisi, 11. Basım, Örgün Yayınları, İstanbul 2012.
Yılmaz, Salih, “Türk Mitolojisinde Bilgelik Kavramı”, TDKB, 2014, ss. 231-249.