Türk Mitolojisinde Hayvanlar
Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip olan hayvanlar, genellikle sembolik anlamlar taşırlar ve insanların yaşamlarında önemli roller üstlenirler. Bu hayvanlar arasında kurt, at, kartal, ejderha, akrep ve yılan gibi birçok tür bulunmaktadır.
Bu hayvanlar, Türk kültüründe derin anlamlara sahip olmalarının yanı sıra, kutsal olarak da kabul edilirler. Kurt, Türk mitolojisinde cesaretin, gücün ve liderliğin sembolü olarak kabul edilir. Kurt, aynı zamanda koruyucu bir hayvan olarak da görülür ve insanları kötü ruhlardan koruduğuna inanılır.
At ise, hız, özgürlük ve bereketi temsil eder. Türkler için at, uzun süredir önemli bir yere sahiptir ve at üzerindeki yetenekleriyle tanınan Türkler, atı kutsal bir varlık olarak görmüşlerdir.
Kartal, Türk mitolojisinde gücün, özgürlüğün ve zaferin simgesidir. Kartal, gökyüzünde süzülerek özgürlüğü temsil eder ve aynı zamanda gökyüzü ile yer arasında bir köprü olarak kabul edilir. Ejderha ise, Türk mitolojisinde kötülüğü, dehşeti ve yıkımı simgeler.
Ejderhalar ve Benzerleri
Ejderha, genellikle tehlikeli ve korkutucu bir varlık olarak tasvir edilir ve insanları korumak için savaşılması gereken bir düşman olarak görülür. Akrep ve yılan da Türk mitolojisinde önemli yer tutan hayvanlardır. Akrep, gizemli bir varlık olarak kabul edilir ve insanların hayatlarında dönüm noktalarını temsil eder. Yılan ise, bilgelik, dönüşüm ve ölümü simgeler. Yılanın derisi değiştiği için dönüşümü temsil ettiği düşünülür ve insanların yaşamlarında yeni bir başlangıcı simgeler.
Türk mitolojisinde ismi geçen ve sembolleşen hayvanlar, Türk kültürünün derinliklerine işlemiş ve insanların yaşamlarında önemli bir yere sahip olmuşlardır. Bu hayvanlar, Türk mitolojisinin zenginliğini ve çeşitliliğini yansıtırken, insanların günlük yaşamlarında da önemli bir role sahiptirler. Her bir hayvanın farklı bir anlamı ve sembolizmi olduğu için Türk mitolojisi, bu hayvanlar aracılığıyla insanlara değerli mesajlar iletmektedir. Bu nedenle, Türk mitolojisindeki hayvanlar sadece semboller değil, aynı zamanda yaşamın anlamını ve insanın doğayla olan ilişkisini ifade eden önemli unsurlardır.
Geyik
Geyik motifi Türk efsânelerinde değişik şekillerde kar- şımıza çıkar. Göktürkler’in Türeyiş Destanı’nda bir dişi kurt, bir çocukla birlikte mağaraya giriyor ve orada yaşıyor; Dede Korkut Kitabı’nda Bamsı Beyrek, geyik kovalayarak, nişanlısı banı Çiçek’in otağının önüne gidiyor.
Geyik Türk Destanları’nda, dağların, vadilerin ve sarp kayalıkların görünüp kaybolan sihirli ve en güzel hayvanlarındandır. Kurt göklerin, ala geyik ise yerlerin sembolü ve ruhu gibidir.
Güney Sibirya’da yaşayan Baraba-Om Türkleri’nin Radlof tarafından derlenmiş “Yestey Möngkö” masalında geyik şöyle anlatılmaktadır:
“Geyik-kız, yeraltının bittiği yerde oturuyordu. Yestey Möngkö adlı bir yiğit, geyik-kızı bir gün yer yüzünde gördü. Yedi yıl yorulmadan ve yılmadan geyiğin peşine düştü ve kovaladı. (Bu kovalama yer altına doğru bir kovalamaydı.) En sonunda onu bir taş evde yakaladı ve geyik-kızla evlendi. (Burası yerin bittiği yer olabilir. Benzeri taş eve Oğuz Kagan Destanı’nda da rastlamaktayız.) Yer Kara-Alp adlı bir yer ruhu ise, onlara düşmen oluyor. Geyik-kız, Yer Kara-Alp’in baldızı imiş. Bundan sonra savaş hazırlığı başlar. Geyik-kız da kocası gibi silahlı imiş.”
Konuşan geyikler de Türk mitlerinde görülmektedir. “Yavrusu kötürüm olan bir geyik, kimsesiz bir yiğide geliyor ve ondan kötürüm yavrusu için ilaç istiyor. Yiğit de gerekli ilacı veriyor ve yavru iyileşiyor. Bundan sonra da geyik yiğide çeşitli iyilikler yapmaya başlıyor.”
“Ala-geyik” tüylerinin arasında beyaz benekler olan geyiktir ve Türk Halk Ede- biyatı’nda da önemli yeri olan bir türdür. Orta Asya Türk Halk Edebiyatı’nda da bu geyiğin çok daha farklı mitolojik türlerine rastlayabiliyoruz.
Geyik esaslı kayıtlara baktığımızda, geyiklerle ilişkilendirilmiş atasözleri de görebiliyoruz: “Bu dağda durarak, öbür dağa göz diken geyik ölür.” Anadolu’da görülen basma mevlüt kitaplarının içinde de nazım şeklinde yer alan “Hikâye-i Geyik” bölümleri vardır.
Ali Rıza Yalgın (Yalman)’ın, Binboğa Türkmenlerinden derlediği geyik hikâyesi kısaca şöyledir: “ Nurhaklı bir yiğit ava gidiyor. Bir geyik sürüsüne rastlıyor. Sü- rünün yanında da bir “Koca Adam” görüyor. Yiğit, geyiklere saldırıyor. Koca, bir geyik oluyor. Yiğit de kaçıyor…” Bu hikâyeyi anlatan Nurhaklı geyik avcısı, şu atasözlerini de sıralamaktadır:
“Geyiğin avına biyol (bir kez) giden, bir daha tövbe eder.” “Geyiği iyi sayarlar, onun piri varmış.” “Bir adam su içen geyiğe bir ok atmış, geyik hemen ak sakallı koca olmuş.” “Davarın uğruna bir geyik çıkarsa, o obaya zeval olmaz.”
Gene Nurhaklı geyik avcılarının anlattığı bir başka geyik efsânesi de şöyledir: “ Yusuf adlı bir avcı, geyik avına gitmiş. Geyik sürüsünün yanında, ak sakallı bir koca görmüş. Koca, Yusuf’a; beni kimseye söyleme, sana bir çebiş vereyim demiş. Fakat Yusuf dinlemeyip, sürüyü talana başlamış. İşte o zaman “koca” bir geyik tekesi oluyor ve Yusuf’a “yuf” diyor. Yusuf kayalardan düşerek ölüyor…”
Kurt
Tarihte büyük devletler kurmuş olan Türklerde “kurt”, tuğ- lar ve bayrakların tepesinde yer almak şekliyle bir devlet sembolü haline dönüşmüştür.
Orta Asya Türk Halk Edebiyatı’nda kurt, çoğu zaman erkektir. Büyük devletler kurmuş olan Türkler’de ise –örneğin Göktürkler’de- kurt dişi ve büyük anne görünümündedir.
Oğuzlar’da “kurt”un solucan anlamına gelen kelimeyi karşıladığı, vahşi hayvan anlamında kurt’u karşılayan kelimenin “böri” olduğunu da görüyoruz. Kutadgu Bilig’de de kurt, solucansılar için kullanılmıştır. Yine Kutadgu Bilig’de hakan anlamına “Gök-börü” deyimini görürüz.
Doğan ve Kartal
Doğan, Türkler tarafından daha çok avcılık- ta kullanılan bir hayvandır. Türkler her tür doğana ayrı ayrı adlar vermişlerdir. Tuğrul, çağrı, sungur, şahin, laçın gibi doğan adları insanlara da öz ad olarak verilmiştir.
“Hacı Bektaş Veli, bir güvercin donuna girip, Anadolu’ya (Rum’a) geliyor. Bunu gören Anadolu’nun yerli dervişlerinden “Doğrul Baba” bir doğan donuna giriyor ve Hacı Bektaş’ı yakalamak istiyor. Ancak, Hacı Bektaş silkinerek yeniden insan olup Doğrul Baba’nın boğazından tutuyor. Böylece kendisine biât ettiriyor…” “Ölen yiğitlerin ruhlarının, bir doğan olup göğe uçtuğu” ifadesi Türk efsânelerinde de yer almaktadır.
M.S. 552-744 yılları arasında, Göktürk Devleti’nin idaresinde Bar-Köl bölgesin- de yaşayan Şato Türkleri’nin başkanı için, “Şato (Türklerinin başkanı) kartal yuvasında doğdu.” şeklinde bir belge Çin yıllıklarında yer almıştır.