
Mazandaran, İran’ın herhangi bir yerinden daha fazla destansı ve romantik efsane ve mite sahip,
Elburz Dağları, Hırkanya ormanları ve Hazar Denizi arasındaki konumu nedeniyle İran halkının kültürel ve kimlik bulmacasının en önemli toprakları olan mitolojik bir diyardır.
Mazandaran mitolojisi, Mazandaran halkının mitolojik ve yarı mitolojik yaratıklara ve toplumun gelişmesiyle birlikte iyilik ve kötülüğün taşıyıcılarına olan inancına dayanır. Bu hikayeler, yüzyıllar boyunca yerel halk arasında sözlü olarak aktarılmıştır. Bu mitolojik yaratıkların büyük bir kısmı, ayrı hikayeler olarak Mazandaran folklorunun bir parçası haline gelmiştir.
İran’ın kuzeyinde, Hazar Denizi’nin kıyısında yemyeşil Hyrcanian Ormanları ile çevrili Mazandaran bölgesi, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda köklü ve eşsiz mitolojisiyle de dikkat çeker. Bu topraklar, zengin kültürel dokusuyla sadece coğrafi bir bölge olmakla kalmaz, aynı zamanda destanlara ve efsanelere konu olan fantastik bir “diyar” olarak anılır. Büyük Fars destanı Şahname’de “divlerin yurdu” olarak tasvir edilen Mazandaran, kendine özgü tanrıları, doğa ruhları ve korkutucu figürleriyle bambaşka bir dünyanın kapılarını aralar.
Hyrcanian Ormanlarının Gizemi: Mazandaran Doğa-Tanrı İlişkisini Kuruyor

Mazandaran’ın kalbi sayılan Hyrcanian Ormanları, sadece nefes kesen doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda binlerce yıllık geçmişiyle de büyüleyicidir. Bu ormanlar, buz devrinden kalma fosil ağaç türlerini barındıran, UNESCO Dünya Mirası listesine girmiş nadir ekosistemlerden biridir. Mazandarani mitolojisinde bu ormanlar, sıradan ağaç kümeleri değil, yaşayan, nefes alan ve hatta ruhu olan varlıklar olarak kabul edilir. Buradaki her dere, her tepe, her yaşlı ağaç kendine özgü bir ruha veya ilahi bir güce ev sahipliği yapar. İnsanlar, doğayı sadece bir kaynak olarak görmez, onunla derin bir saygı ve korku karışımı bir ilişki kurar.
Toprak, su, ağaçlar, hayvanlar; her biri tanrısal birer varlık ya da tanrıların elçisi olarak görülür. Bu, Mazandaran halkının doğayla iç içe yaşamının bir yansımasıdır. Kuraklık, sel veya hastalık gibi doğal afetler, doğa ruhlarının öfkesi ya da tanrıların gazabı olarak yorumlanır. Bu nedenle, ormanlara girerken izin istenir, avlanırken doğanın ruhlarına şükran sunulur ve ekinler ekilirken bereket duaları edilir. Hyrcanian Ormanları, sadece coğrafi bir sınır değil, aynı zamanda ruhani bir geçit, dünyanın ve öteki dünyanın kesiştiği mistik bir alan olarak kabul edilir. Bu derin bağ, Mazandarani mitolojisindeki her figürün kökeninde yer alır ve onların hikayelerine eşsiz bir derinlik katar.
Ağa Tanrı Darya Mahi: Denizlerin ve Rüzgârın Deniz Annesi
Hazar Denizi, Mazandaran’ın sadece ekonomisini değil, aynı zamanda ruhani dünyasını da şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Bu bereketli ve bazen de hırçın denizin tanrıçası hiç şüphesiz Darya Mahi’dir. “Deniz Annesi” veya “Deniz Tanrıçası” anlamına gelen Darya Mahi, Mazandarani mitolojisinin en saygın ve güçlü figürlerinden biridir. O, Hazar’ın derinliklerinin, gelgitlerin, rüzgârların ve fırtınaların mutlak hakimidir. Balıkçıların ve denizcilerin korkuyla karışık bir saygıyla andığı bu tanrıça, hem hayat veren hem de can alan bir güce sahiptir.
Darya Mahi, bereketin ve bolluğun sembolü olarak görülür. Balıkçı teknelerinin ağlarını doldurmasını, deniz ürünlerinin bol olmasını o sağlar. Aynı zamanda, denize açılan gemileri korur, hırçın fırtınaları yatıştırır veya dilerse gemileri devirip batırabilir. Mazandaranlılar, denize açılmadan önce Darya Mahi’ye adaklar adar, dualar eder ve onun merhametine sığınırlar.
Özellikle tehlikeli deniz yolculuklarında veya balık mevsimi öncesinde, onun öfkesini dindirmek veya hoşnutluğunu kazanmak için özel ritüeller düzenlenir. Darya Mahi’nin bazen güzel bir kadın bazen de devasa bir balık suretinde göründüğüne inanılır. Onun varlığı, Hazar Denizi’nin sırrını ve gücünü somutlaştırır, kıyı halkının denize olan bağımlılığını ve saygısını simgeler.
Gorg‑e Shekarestan: Ormanın Kurt Ruhunu Koruyan Vahşi Koruyucu

Hyrcanian Ormanları’nın derinliklerinde dolaşan, gözleri bir yıldız gibi parlayan ve vahşi bir özgürlükle uluyan bir ruh vardır: Gorg-e Shekarestan. Adı “Orman Kurdu” veya “Av Kurdu” anlamına gelen bu varlık, Mazandarani mitolojisinde ormanların ve içerisindeki tüm canlıların koruyucu ruhu olarak kabul edilir. O, sadece bir kurt değildir; doğanın dengesini, ormanın sırlarını ve yaban hayatının dokunulmazlığını temsil eden tanrısal bir varlıktır. Gorg-e Shekarestan, ormana zarar veren, av kurallarını çiğneyen veya doğanın huzurunu bozan herkese karşı acımasız olabilirken, ormanı ve onun sakinlerini içtenlikle sevenlere karşı yol gösterici veya koruyucu bir güç olarak da ortaya çıkabilir.
Halk arasında, Gorg-e Shekarestan’ın bazen devasa, bembeyaz bir kurt suretinde, bazen de ormanın derinliklerinde dolaşan gizemli bir avcı kılığında göründüğüne inanılır. O, ağaçların fısıltılarını duyar, hayvanların dilinden anlar ve ormanın her köşesindeki gizli geçitleri bilir. Avcılar ve ormancılar, onunla karşılaşmaktan hem çekinir hem de saygı duyarlar. Ona zarar vermek, ormanın kendisini öfkelendirmek anlamına gelir. Bazı rivayetlerde, darda kalan dürüst avcılara yol gösterdiği, kaybolanlara doğru yolu buldurduğu, ancak açgözlü ve saygısız olanları ormanın derinliklerinde kaybolmaya mahkum ettiği anlatılır. Gorg-e Shekarestan, Hyrcanian Ormanları’nın vahşi ve el değmemiş ruhunun canlı bir sembolüdür.
Bom Sari Kija ve Dawalpa: Çocuklara Korkuyla İtaat Ettiren Kâbus Figürleri

Her kültürde, çocukları yaramazlıktan alıkoymak ve onlara belirli davranış kurallarını öğretmek için kullanılan korkutucu figürler bulunur. Mazandarani mitolojisinde bu rolü üstlenenlerin başında Bom Sari Kija ve Dawalpa gelir. Bom Sari Kija, kelimenin tam anlamıyla “Başı Havada Kız” veya “Başı Bozuk Kız” anlamına gelebilir, ancak daha çok düzensiz ve korkutucu bir dişi figürü tanımlar. Genellikle dağınık, pasaklı ve ürkütücü bir görünüme sahip olduğu, çocukları korkutup onlara eziyet ettiği anlatılır. Çocuklara, ebeveynlerinin sözünü dinlemezlerse, yatma vaktinde uyumazlarsa veya yaramazlık yaparlarsa Bom Sari Kija’nın gelip onları alacağı veya onlara kötü şeyler yapacağı söylenir.
Dawalpa ise daha çok devasa, şekilsiz ve açgözlü bir varlık olarak tasvir edilir. Ağzı büyük, dişleri keskin ve sürekli aç olduğu anlatılır. O da Bom Sari Kija gibi, özellikle yaramaz çocukları hedef alır. Çocuklara, eğer yaramazlık yapmaya devam ederlerse Dawalpa’nın gelip onları yiyeceği veya kaçıracağı anlatılır. Bu iki figür, nesiller boyu çocukların zihinlerinde yer etmiş, onları hem eğlendiren hem de disipline eden geleneksel korku unsurlarıdır. Onlar, sadece basit “öcü” figürleri değil, aynı zamanda toplumun çocuklardan beklediği düzen, itaat ve ahlaki değerlerin sembolik bekçileridir. Bu şekilde, aile büyükleri ve topluluk, çocukların sosyalleşme süreçlerinde bu mitolojik figürleri etkili birer araç olarak kullanır.
Reera: Şafakta Ormanları Süzen Peri Kadın

Hyrcanian Ormanları’nın mistik atmosferinde, şafağın ilk ışıklarıyla birlikte ortaya çıkan efsanevi bir güzellik vardır: Reera. O, Mazandarani mitolojisinin nazik, zarif ve büyüleyici peri kadınıdır. Reera, genellikle ince, uzun boylu, uzun ve parıldayan saçlarıyla tasvir edilir. Doğanın kendisiyle iç içe, çiçeklerden dokunmuş elbiseler giydiği veya yapraklardan süzülen bir ışık huzmesi gibi gezindiği anlatılır. Reera’nın en sık görüldüğü zamanlar şafak vakti ve alacakaranlıktır; ormanın en sessiz ve perilerin en aktif olduğu saatlerdir.
Reera’nın doğayla derin bir bağı vardır; çiçeklerin açmasını sağlar, ağaçlara hayat verir ve ormanın ruhunu korur. İnsanlarla olan etkileşimleri ise genellikle iyi niyetli ancak bazen de yaramaz olabildiği anlatılır. O, kaybolanlara yol gösterebilir, darda kalanlara yardım edebilir veya müzikleriyle insanları büyüleyebilir. Ancak, ona saygısızlık edenlere veya ormana zarar verenlere karşı görünmez engeller koyar, yollarını karıştırır veya onları korkutur. Reera’nın şarkılarının ve danslarının ormanın en derinliklerinde duyulduğuna, bazen de yoldan geçenlerin dikkatini çeken gizemli ışıklar saçtığına inanılır. O, Mazandaran’ın el değmemiş doğasının, zarafetinin ve büyüsünün yaşayan bir sembolüdür.
Mina ve Panter Efsanesi: İnsanla Doğa Arasında Kırılgan Dostluk

Mazandarani mitolojisi, insan ve doğa arasındaki karmaşık ilişkiyi anlatan birçok hikayeye ev sahipliği yapar. Bu hikayelerden biri de Mina ve Panter Efsanesi’dir. Bu efsane, avcıların ve orman halkının doğaya karşı beslediği derin saygının ve bazen de beklenmedik bağların bir metaforudur.
Hikayenin tam detayları rivayetlere göre değişse de, ana tema genellikle şöyledir: Genç bir avcı veya orman sakini olan Mina, ormanda yaralı veya yardıma muhtaç bir panter yavrusu bulur. Toplumun panterlere karşı beslediği korkuya rağmen, Mina bu yavruya şefkat gösterir, onu iyileştirir ve gizlice besler. Zamanla, yavru büyür ve vahşi bir pantere dönüşür, ancak Mina’ya olan minneti ve bağlılığı devam eder.
Bu efsanevi panter, Mina’yı tehlikelerden korur, avlarında ona yardım eder ve ormanın bilinmeyen yollarında rehberlik eder. Ancak bu dostluk, her an kırılabilecek kadar hassastır. Panter, vahşi doğanın bir parçasıdır ve içgüdüleri her an ortaya çıkabilir. Efsane, insan ile doğa arasındaki bu ince çizgiyi vurgular: doğaya saygı duyulduğu ve denge bozulmadığı sürece bir uyum var olabilir; ancak doğanın sınırları zorlandığında veya ona ihanet edildiğinde, bu dostluk kırılır ve doğanın vahşi yüzü ortaya çıkar.
Mina ve Panter efsanesi, Mazandarani halkının avcılık kültürüyle, doğaya olan derin bağlılığıyla ve vahşi yaşamla birlikte yaşama felsefesiyle doğrudan ilişkilidir.
Azhdaha ile Mücadele: Su Tanrısı, Kahraman ve Ejderha Döngüsü

Ejderha veya devasa yılan figürü olan Azhdaha, Fars ve Orta Asya mitolojilerinde sıkça rastlanan bir motif olup, Mazandarani mitolojisinde de önemli bir yer tutar. Burada Azhdaha genellikle su kaynaklarını ele geçiren, kuraklığa neden olan veya insanlara felaket getiren kötücül bir varlık olarak tasvir edilir. Bu, suyun hayati önem taşıdığı bir coğrafyada oldukça mantıklıdır. Azhdaha ile mücadele, genellikle bir kahraman veya bazen de bir su tanrısı tarafından gerçekleştirilen epik bir döngüyü temsil eder. Bu mücadeleler, sadece fiziksel bir çatışma değil, aynı zamanda kaos ile düzen, kuraklık ile bereket arasındaki bir savaşı simgeler.
Hikayelerde, Azhdaha’nın bir nehrin akışını engellediği, bir pınarı kuruttuğu veya bir gölün suyunu zehirlediği anlatılır. Bu durum, bölge halkı için büyük bir felakete yol açar. İşte bu noktada, halkın umudunu bağladığı yerel bir kahraman veya bir doğaüstü varlık devreye girer. Kahraman, Azhdaha’yı yenmek için zorlu bir yolculuğa çıkar, türlü sınavdan geçer ve sonunda ejderhayı alt eder.
Ejderhanın yenilmesiyle birlikte sular yeniden akmaya başlar, topraklar yeşerir ve bereket geri gelir. Bu döngü, doğanın yeniden canlanmasını, kötülüğün iyilik karşısında yenilgisini ve toplumsal düzenin yeniden tesis edilmesini sembolize eder. Azhdaha ile mücadele efsaneleri, Mazandarani halkının doğanın döngülerine olan inancını ve kahramanlık ruhunu yansıtır.
Mazandaran ve Şahname: Div‑e Sepid’ten Efsanevi Kral mücadelesine

Mazandaran’ın mitolojisi, sadece yerel halkın ağızdan ağıza aktardığı hikayelerle sınırlı değildir; aynı zamanda Fars edebiyatının en büyük destanı olan Firdevsi’nin Şahname’sinde de kendine önemli bir yer bulur. Ancak Şahname’deki Mazandaran tasviri, yerel anlatılardan oldukça farklı bir tablo çizer.
Şahname’de Mazandaran, sıradan bir diyar değil, “divlerin” yani devlerin ve iblislerin hüküm sürdüğü, büyü ve karanlıkla dolu tehlikeli bir cehennem diyarı olarak tasvir edilir. Burası, İran’ın kahraman kralı Key Kavus’un pervasızca ele geçirmeye çalıştığı ve sonrasında korkunç Div-e Sepid (Beyaz Div) tarafından esir alındığı bir yerdir.
Bu durum, İran’ın ulusal kahramanı Rüstem’in yedi zorlu sınavı aşarak (Heft Khan-e Rostam) Mazandaran’a doğru destansı yolculuğunu başlatmasına neden olur. Rüstem, bu diyardaki en güçlü ve korkunç div olan Div-e Sepid ile kıyasıya bir mücadeleye girişir. Bu mücadele, sadece fiziksel bir savaş değil, aynı zamanda ışık ile karanlık, düzen ile kaos arasındaki ilahi bir çatışmadır. Rüstem, Div-e Sepid’i yener ve esir düşen Key Kavus ile ordusunu kurtarır.

Şahname’deki bu tasvir, Mazandaran’ın dışarıdan nasıl algılandığını gösterir: gizemli, tehlikeli ve doğaüstü güçlerle dolu bir coğrafya. Yerel mitolojinin doğa ruhları ve koruyucu figürleri, Şahname’de daha ilkel, vahşi ve kontrol edilmesi gereken “divler” olarak yeniden yorumlanmıştır. Bu ikili bakış açısı, Mazandaran’ın hem yerel halkı için kutsal ve yaşam dolu bir yuva, hem de dışarıdan bakanlar için büyüleyici ama korkutucu bir diyar olduğunu ortaya koyar.
Mazandarani mitolojisi, Hyrcanian Ormanları’nın derinliklerinden Hazar Denizi’nin hırçın dalgalarına kadar uzanan, doğayla iç içe, canlı ve nefes alan bir inanç sistemini yansıtır. Darya Mahi’nin denizlerin ruhu, Gorg-e Shekarestan’ın ormanın koruyucusu, Reera’nın şafağın perisi ve Azhdaha’nın kaos getiren ejderhası gibi figürler, bu bölgenin kendine özgü coğrafyasından ve yaşam biçiminden beslenir. Bom Sari Kija ve Dawalpa gibi korkutucu figürler, toplumsal düzenin ve çocuk eğitiminin mitolojik araçları olurken, Mina ve Panter efsanesi insan-doğa ilişkisinin karmaşıklığını gözler önüne serer.
Şahname’de “divler diyarı” olarak tasvir edilmesi, Mazandaran’ın sadece coğrafi bir bölge olmaktan öte, kültürel ve mitolojik bir sınır bölgesi olduğunu gösterir. Bu zengin mitolojik miras, modern zamanlarda bile Mazandaran halkının kimliğinin ve doğayla olan derin bağlarının ayrılmaz bir parçası olmaya devam etmektedir. Bu hikayeler, sadece geçmişten gelen masallar değil, aynı zamanda doğaya duyulan saygının, korkunun ve onunla uyum içinde yaşama arzusunun canlı birer ifadesidir. Mazandarani mitolojisi, bize doğanın sadece bir kaynak olmadığını, aynı zamanda ruhani bir varlık olduğunu ve onunla kurduğumuz her ilişkinin kendi içinde bir efsaneyi barındırdığını hatırlatır.