
Bugün sizi, tarih boyunca ticaretin, denizciliğin ve kültür alışverişinin beşiği olan Fenikelilerin büyüleyici dünyasına götüreceğim. Bildiğimiz birçok mitoloji gibi Fenike mitolojisi de, doğanın güçlerine, insanın varoluşuna ve yaşam döngüsüne dair cevaplar arayan hikâyelerle dolu. Ancak Fenikelilerin mitolojik dünyası, diğer kültürlerden biraz farklı: Hem tanrılarına hem de hikâyelerine deniz tuzu kokusu sinmiş durumda.
Fenikeliler kim mi? Bugünkü Lübnan, Suriye ve İsrail topraklarında, yaklaşık M.Ö. 3000’den itibaren yaşamış, denizci bir halk. Onlar, kendi mitolojilerinden çok, Akdeniz’i boydan boya geçerek taşıdıkları fikirlerle bilinir. Alfabenin atası sayılan yazı sistemini geliştirmeleri, diğer kültürlerin mitolojilerine de dolaylı yoldan etki etmelerine olanak tanımıştır. Ancak bu yazıda, alfabeleri değil, onların kendi tanrılarını, yaratılış hikâyelerini ve mitolojik miraslarını konuşacağız.
Fenike mitolojisine bir dalış yapmak, adeta denizin derinliklerinde antik bir hazineyi aramak gibidir. Hazırsan, dalış başlıyor!
Fenikeliler Kimdir?
Fenikeliler Eski Ahit’te Kenan halkı olarak adlandırılan Demir ve Bronz Çağlar arasında bugünkü Lübnan civarında yaşamış denizci bir kavim olup başlangıçta Akdeniz’in batısından bölgeye geldikleri sanılmaktadır. Mikenlerle aşağı yukarı aynı dönemde MÖ 1500 civarında kendi alfabelerini geliştiren Fenikeliler Akdeniz dünyasında kendi ticaret kolonilerini kurmuşlardır.

Fenike Dini
Fenike Dini , diğer birçok antik kültürde olduğu gibi, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Baal , Astarte ve Melqart gibi tanrılar adına tapınaklar inşa ettirdi, onlara düzenli olarak adaklar ve kurbanlar verildi, kraliyet ailesi baş rahipleri olarak görev yaptı ve hatta gemiler onların temsillerini taşıdı. Seleflerinden ve komşularından etkilenen Fenikeliler, ticaret yaptıkları ve koloniler kurdukları her yerde inançlarını Akdeniz’e yaydı ve dinleri, en büyük kolonileri olan Kartaca tarafından gelişmeye ve yaşatılmaya devam etti.
Tanrıların insan görünümünde tasarlandığı, her ailenin ilk çocuğunun kurban edildiği çok tanrıcı bir inanç sistemidir. Arkeolojik çalışmalardan din adamlarının siyasi güce sahip olduğu ve ölümden sonra yaşama inanıldığı sonuçları çıkarılmıştır.

Fenike Mitolojisi ve Başlıca Fenike Tanrıları
Tarihsel kaynaklar yorumlamada bazı zorluklar sunsa da, Fenike Dini, neredeyse kesinlikle Fenikelilerin Levant’ın dar kıyılarında tutulduğu ve Arami ve İbrani komşularıyla sınır oluşturan dağlarla desteklendiği bölgenin coğrafyası nedeniyle, dikkate değer bir şekilde sabitti. Bu, bölge genelinde tekdüze olduğu anlamına gelmez, çünkü antik Fenike, tek bir homojen devlet olmaktan ziyade ayrı şehir devletlerinin bir koleksiyonuydu.
Örneğin, her şehrin kendi baş tanrısı ve panteonu vardı , ancak Astarte gibi bazıları Fenike genelinde tapınıyordu. Dünyanın kökeninin Rüzgar ve Arzu’nun kadim unsurlarının birleşmesinden kaynaklandığı mitolojisi, ardından bir yumurtadan çıkan yaratıklar ve bunun da insanlığı yarattığı, çeşitli şehirlerin yaratılış mitolojisinde ortak bir unsur gibi görünüyor. Bununla birlikte, Byblos, Sidon ve Sur olmak üzere üç büyük şehrin ötesinde , diğer Fenike şehirlerindeki dini uygulamalar hakkında çok az şey bilinmektedir.
El, Baalat ve Adonis özellikle Byblos’ta tapınılırdı. El Sami kökenliydi ve İncil’de Eliun ile eşitlense de ayrı bir tanrıydı. Fenikelilerin günlük yaşamında önemliydi ancak özellikle aktif değildi, bu da Yunanlıların onu Kronos’larıyla eşitlemesine yol açtı .Baalat, toprak ve doğurganlıkla ilişkilendirilen dişi bir tanrıydı. Sıklıkla Baalat Gebal veya ‘Byblos’un Hanımı Baalat’ı’ olarak anılır ve kralların saltanatlarının başarılı olması için kendisine yalvardıkları yazıtlarda sıklıkla bahsedilir.
Değerli metallerden inşa edilen sunaklar ve anıtlar ona adanmıştır. Diğer Yakın Doğu kültürlerindeki eşdeğerleri İştar , İnnin ve
İsis’tir . Adonis, Yunan mitolojisinden bilinir ve Fenikeliler için doğanın yıllık döngüsünü temsil eder. Yine komşu kültürlerdeki tanrılarla,özellikle Mısır’daki Osiris ve Babil ve Asur’daki Tammuz ile bazı özellikleri paylaşır.

El: Her Şeyin Babası
Fenike mitolojisinin zirvesinde El yer alır. O, hem göklerin hem de tanrıların babasıdır. Adı bile onun kutsallığını yansıtır; “El”, birçok Sami dilinde “Tanrı” anlamına gelir. El’in tasviri genelde bilge, yaşlı bir lider olarak yapılır. Ancak dikkat! El, Yunan mitolojisindeki Zeus gibi sürekli sahnede görünen bir figür değildir. O daha çok perde arkasındaki güçtür, her şeyi düzenleyen ve kontrol eden bir baba figürü.
Biraz da El’i anlamak için bir analoji kullanalım: El, Fenike mitolojisinin CEO’su gibidir. Her şeyin kontrolünü elinde tutar ama günlük işleri yürütmek için ekibine (diğer tanrılara) güvenir.
Baal: Fırtınanın ve Bereketin Efendisi
El’in ardından gelen en güçlü tanrı, Baal’dir. Baal, fırtınaları ve yağmuru kontrol eder; bu da onu tarımla uğraşan Fenikeliler için son derece önemli bir figür haline getirir. Yağmur olmadan ürün olmaz, ürün olmadan da yaşam sürmez. Bu yüzden Baal, halk arasında özellikle popüler bir tanrıdır.
Baal aynı zamanda savaşçı bir tanrı olarak da bilinir. Onun hakkında en çok anlatılan hikâyelerden biri, deniz tanrısı Yam ile olan mücadelesidir. Yam, denizlerin ve kaosun tanrısıdır; Baal ise düzenin koruyucusudur. Bu hikâye, doğanın düzensizliği (kaos) ile insanın düzen kurma çabası arasındaki ezeli çatışmayı temsil eder. Baal’ın Yam’ı yenmesi, düzenin kaos üzerindeki zaferini simgeler.
Bunu basit bir benzetmeyle anlatacak olursak: Baal, bir çiftçinin hayalini süsleyen yağmur bulutudur, ama aynı zamanda fırtınalarıyla güç gösterisi yapmaktan da geri durmaz. Yam ise, denizde fırtınaya yakalanan bir denizcinin kabusudur.

Astarte: Aşk ve Savaşın Tanrıçası
Fenike mitolojisinin en büyüleyici figürlerinden biri de Astarte’dir. Astarte, hem aşk hem de savaş tanrıçasıdır. Bu iki zıt alanı nasıl birleştirdiğini merak ediyor olabilirsiniz. Aslında bu, yaşamın tutku ve çatışma arasındaki dengesini simgeler. Astarte, güzelliği ve cazibesiyle tanrılar arasında bile arzu uyandıran bir figürdür, ama aynı zamanda savaş meydanlarında güçlü bir liderdir.
Astarte’yi bir anlamda, doğanın hem yaratıcı hem de yıkıcı gücüne benzetebiliriz. Tıpkı doğanın bir yandan bereket sunup, diğer yandan kasırgalarla yıkım getirmesi gibi.
Diğer tanrılara bakacak olursak Agenor, Kadmus, Kepheus (Etiyopya kralı), Kilix, Europa, Melikertes, Phineus, Phoenix (Agenor’un oğlu), Telephassa, Thasus gibi karakterler Yunan mitolojisine Fenike mitolojisinden ödünçlenmiştir.

Fenike Mitolojisinde Yaratılış Hikâyesi: Kaostan Düzen Doğar
Fenikeliler, evrenin başlangıcını kaotik bir durum olarak hayal eder. Bu kaos, tıpkı karanlık bir okyanus gibidir; dalgalar düzensizce çalkalanır ve her şey belirsizdir. İlk varlık, Mot adında bir güçtür. Mot, hem ölümün hem de yaşamın kaynağıdır. Daha sonra tanrılar bu kaostan düzen yaratır. Özellikle Baal’ın rolü, düzenin kurulmasında kritiktir.
Bu hikâye, Yunan ve Mezopotamya mitolojilerindeki yaratılış hikâyelerine benzese de, Fenike mitolojisinde daha az detaylandırılmıştır. Fenikeliler için mitolojik hikâyeler, dini ritüellerden ziyade günlük yaşamla daha iç içedir.
Fenike yaratılış söylencesinin 4 varyasyonu
1. Bibloslu Philo’nun (MS 42-117) kaydettiği Sançuniathon’un MÖ 11. Yüzyıl kaynaklı olduğu sanılmaktadır. Aer ve Kaos’un bulunduğu, bunlardan Rüzgâr ve Arzu (Potos), onlardan da yumurta formundaki Mot oluşmuş, yumurtanın içindeki canlı ve cansız tüm varlıklar Mot’un kabuğu kırılıncaya dek hareketsiz olarak beklemiştir.
Kabuk kırıldığında güneş, ay ve yıldızlar gökyüzündeki yerini alırken su ile gökyüzü birbirinden uzaklaşmıştır. Kolpia (Rüzgâr) ile karısı Baau birlikte Aion (Hayat) ile Protogonos’u (İlk doğan) oluşturmuş, onlardan doğan Genos ve Genea güneşe tapınmayı soylarından gelen Ateş, Alev ve Işık ise ateşi kullanmayı bulmuşlardır.
Ateşten oluşan devlerden Hyposouranios ilk köyleri kurarken Ousoos ise hayvan postlarını kullanarak ilk kıyafetleri yapmıştır. Elioun ve Berouth’un çocukları Ouranos (Gökyüzü) ile Gea (Yeryüzü) çiftinden doğan Aştart, Atlas, Baitulos, Dagon, El, Zeus Demaros gibi tanrılar ortaya çıkmıştır. Tıpkı Yunan mitolojisindeki Zeus gibi El’in önderliğindeki tanrılar Gea’nın yardımıyla Ouranos’a karşı ayaklanmışlardır.
2. Damaskius söylencesi (MS 480) biraz daha farklı olup, başlangıçta Zaman (Khronos), Arzu (Potos) ve her şeyin anası kabul edilen Omikle’nin varolduğu, bunların birlikteliğinden Aer ile Aura’nın ortaya çıktığı anlatılmaktadır.
3. Athenaeus’un (MS 2. Yüzyıl) bildirdiği Mokhus söylencesine göre Ether ile Aer’den Oumolos doğmuş, o da kendinden önce Khousoros’u ardından kozmik yumurtayı oluşturmuştur. Yumurta çatlayınca içinden Ouranos ve Gea ortaya çıkmıştır.
4. 1928’de keşfedilip, 1929’den 19924’e dek sürdürülen kazılarda keşfedilen Ugarit yazıtlarından elde edilen bilgiler Sanchuniathon öyküsünü doğrular niteliktedir.