Samguk Yusa: Kore’nin Efsanevi Üç Krallık Dönemini Anlatan Budist Tarih Hazinesi

Kore Yarımadası’nın kadim tarihi, efsaneler, mitler ve gerçeklerin iç içe geçtiği zengin bir anlatılar bütünüdür. Bu anlatılar arasında en önemlilerinden biri, 13. yüzyılda Budist rahip İlyeon (일연) tarafından derlenen Samguk Yusa (삼국유사) adlı eserdir.
Kelime anlamı “Üç Krallık’ın Yadigar Kalıntıları” olan bu kitap, Kore’nin kuruluş mitlerinden Samhan dönemi, Üç Krallık (Goguryeo, Baekje, Silla) ve Birleşik Silla dönemlerine ait eşsiz hikâyeler, efsaneler, destanlar, tapınak kayıtları ve Budist menkıbeleri içerir. Samguk Yusa, sadece tarihi verileri değil, aynı zamanda Kore halkının kolektif hafızasını, inançlarını ve kültürel kimliğini yansıtan paha biçilmez bir kaynaktır. Resmi tarihlerden farklı olarak, halk arasında dolaşan sözlü anlatılara, Budist manastırlarının arşivlerine ve kaybolmuş kadim metinlere dayanması, esere ayrı bir değer katar.
Samguk Yusa’nın Derlenişi: İlyeon’un 13. Yüzyıldaki Tarihsel Misyonu

Samguk Yusa, 13. yüzyılın sonlarında, Kore Yarımadası’nın Goryeo Krallığı (918-1392) tarafından yönetildiği bir dönemde, Budist Başrahip İl-yeon (1206-1289) tarafından derlenmiştir. Eserin tamamlama tarihi kesin olmamakla birlikte, genellikle 1280’ler olarak kabul edilir. Bu dönem, Goryeo’nun Moğol İmparatorluğu’nun (Yuan Hanedanlığı) egemenliği altında olduğu ve ulusal kimliğin ve bağımsızlık ruhunun ciddi tehdit altında bulunduğu oldukça çalkantılı bir zamandır. İlyeon’un eseri derleme misyonu, bu zorlu koşullar altında Kore’nin kadim köklerini, eşsiz tarihini ve mitolojik zenginliklerini belgeleyerek, halkın moralini yükseltmek ve ulusal gururunu pekiştirmek amacını taşımaktaydı.
İlyeon, resmi tarih kitabı Samguk Sagi (Üç Krallık’ın Tarihi) ile aynı dönemi ele alsa da, Samguk Yusa‘nın metodolojisi ve içeriği tamamen farklıdır. Samguk Sagi, modern anlamda daha “tarihsel” bir yaklaşımla, ağırlıklı olarak resmi kayıtlara, devlet kroniklerine ve Silla merkezli bir bakış açısına dayanır. Buna karşılık, Samguk Yusa, efsaneler, mitler, halk hikâyeleri, Budist menkıbeleri, coğrafi anlatılar, sanat eserleri ve kültürel pratikler gibi daha geniş bir yelpazeyi kapsar.
İlyeon, farklı bölgelerden (Goguryeo ve Baekje dahil), farklı kaynaklardan (sözlü gelenekler, yerel kayıtlar, tapınak metinleri) bilgi toplamış ve bunları tematik bölümler halinde düzenlemiştir. Bu derleme çabası, resmi tarihin göz ardı ettiği veya dışladığı pek çok değerli bilgiyi ve hikâyeyi günümüze taşımıştır. Moğol istilasının yarattığı karmaşa ortamında, İlyeon’un bu kültürel mirası kayıt altına alma çabası, sadece entelektüel değil, aynı zamanda derin bir vatanseverlik misyonu olarak görülebilir.
Dangun Efsanesi ve Gojoseon’un Kuruluşu: Kore Ulusal Kimliğinin Mitolojik Temeli

Samguk Yusa‘nın en bilinen ve Kore ulusal kimliği açısından en temel anlatılarından biri, Kore ulusunun ve ilk krallığı Gojoseon’un kuruluş efsanesidir. Bu efsane, Gök Tanrı’nın oğlu Hwanung’un (환웅) insan dünyasına inmesiyle başlar. Hwanung, beraberindeki 3000 takipçi ve rüzgâr, bulut, yağmur tanrılarıyla birlikte Taebaek Dağı’na iner ve insanlar için iyi bir yaşam düzeni kurar.
Bir ayı ve bir kaplan, insan olmayı dilemek için Hwanung’a gelir. Hwanung onlara bir mağarada 100 gün boyunca sadece sarımsak ve pelin otu yiyerek güneş ışığından kaçınmalarını söyler. Kaplan bu zorluğa dayanamayıp kaçarken, ayı sabreder ve 21 gün sonra güzel bir kadına dönüşür. Bu kadına Ungnyeo (웅녀) adı verilir. Ungnyeo’nun evlenecek bir eşi olmadığı için üzülmesi üzerine, Hwanung geçici olarak insana dönüşüp onunla evlenir. Bu birliktelikten Dangun Wanggeom (단군왕검) doğar. Dangun M.Ö. 2333 yılında Pyongyang’da Beakdal Dağı’na yerleşir ve Gojoseon Krallığı’nı kurar.
Bu efsane, Samguk Yusa‘da yer alması sayesinde Kore’nin kuruluş miti olarak kabul görmüş ve nesilden nesile aktarılmıştır. Dangun, Kore’nin ilk atası ve Gojoseon’un kurucusu olarak, Kore halkının ortak kökenini ve kimliğini simgeler. Efsane, aynı zamanda doğa ve insanlık arasındaki ilişkiyi, sabrın ve azmin önemini ve göksel ile dünyevi unsurların birleşimini vurgular. Moğol egemenliği altındaki bir dönemde, bu tür bir kuruluş mitinin kayda geçirilmesi ve yayılması, Kore halkının sömürgeci baskıya rağmen binlerce yıllık köklü bir tarihe sahip olduğunu hatırlatması açısından büyük önem taşımaktaydı. Dangun efsanesi, günümüzde de Kore’nin milli bayramlarından biri olan Açılış Günü (Gaecheonjeol) ile anılmakta ve ulusal kimliğin temel taşlarından biri olmaya devam etmektedir.
Üç Krallık Dönemi Anlatıları: Goguryeo, Baekje ve Silla’nın Efsaneleri

Samguk Yusa, Dangun efsanesinin ardından Kore tarihinin en kritik dönemlerinden biri olan Üç Krallık dönemine (M.Ö. 57 – M.S. 668) ait zengin anlatılara yer verir. Goguryeo (M.Ö. 37-M.S. 668), Baekje (M.Ö. 18-M.S. 660) ve Silla (M.Ö. 57-M.S. 935) krallıklarının her birinin kuruluşuna ve erken dönemlerine dair efsanevi hikâyeler kitapta önemli bir yer tutar.
Goguryeo’nun kuruluş efsanesi, Samguk Yusa‘da Jumong (주몽) etrafında şekillenir. Göksel bir soya sahip olduğu söylenen Jumong’un mucizevi doğumu, okçuluktaki yeteneği ve sonunda kendi krallığını kurmak için yolculuğa çıkışı anlatılır. Baekje’nin kuruluş efsanesi ise genellikle Goguryeo’nun kurucusu Jumong’un oğulları Onjo (온조) ve Biryu (비류) ile ilişkilidir. Bu iki kardeşin güneye inerek farklı yerlerde kendi devletlerini kurma çabaları ve Onjo’nun bugünkü Seul civarında Baekje’yi kurması hikâyesi aktarılır. Silla’nın kuruluşu ise Park Hyeokgeose (박혁거세) efsanesine dayanır. Bir yumurtadan doğduğu söylenen Hyeokgeose’nin göksel işaretlerle kral seçilmesi ve Silla’nın temellerini atması anlatılır.
Bu kuruluş efsaneleri, Samguk Sagi‘de de yer almakla birlikte, Samguk Yusa‘daki anlatılar genellikle daha renkli, daha efsanevi ve daha fazla doğaüstü unsur içerir. Eser, sadece kuruluşları değil, aynı zamanda bu krallıkların erken dönemlerindeki önemli olayları, kahramanları, kralları ve kraliçeleriyle ilgili efsanevi ve yarı-tarihi hikâyeleri de barındırır. Bu anlatılar, her bir krallığın kendi benzersiz kimliğini, inanç sistemini ve halkının değerlerini yansıtır. Samguk Yusa, Üç Krallık arasındaki rekabeti, ittifakları ve savaşları resmi bir tarihçinin bakış açısıyla değil, halkın hafızasında yer etmiş efsaneler ve menkıbeler aracılığıyla sunar. Bu yaklaşım, dönemin sosyal ve kültürel dokusunu anlamak için eşsiz bir pencere sunar.
Budist Mucizeler ve Tapınak Hikâyeleri: Dharma’nın Kore’ye Yayılışı

Samguk Yusa‘nın en belirgin özelliklerinden biri, Budizme verdiği derin önem ve kitaptaki Budist anlatıların geniş yer kaplamasıdır. Kore’ye Budizmin gelişi, yayılışı, önemli keşişler, tapınakların kuruluşu ve Budizmle ilişkili mucizeler, eserin önemli bir bölümünü oluşturur. Budizm, Üç Krallık döneminde devlet dini haline gelmiş, saraydan halka kadar tüm toplumu etkilemişti ve Samguk Yusa, bu etkinin bir kanıtıdır.
Eserde, Budizmin Kore’ye ilk kez nasıl ulaştığına dair hikâyeler bulunur. Örneğin, Goguryeo’ya M.S. 372’de, Baekje’ye M.S. 384’te ve Silla’ya M.S. 527’de resmi olarak kabul edilişiyle ilgili anlatılar yer alabilir. Bu tarihler, resmi tarihçiler tarafından da kaydedilmiştir, ancak Samguk Yusa genellikle bu olaylara eşlik eden mucizelere odaklanır. Örneğin, Silla’da Budizmin kabulü sırasında bir şehidin (Ichadon) mucizevi ölümü gibi hikâyeler, Dharma’nın (Budist Öğreti) ilahi gücünü vurgular.
Kitapta, sayısız Budist tapınağının kuruluşuyla ilgili efsaneler, bu tapınakların sahip olduğu kutsal emanetler (rölikler) ve heykeller hakkında hikâyeler yer alır. Önemli keşişlerin hayatları ve eriştiği ruhani seviyelerle ilgili menkıbeler geniş yer tutar. Wonhyo (원효) ve Uisang (의상) gibi Silla döneminin büyük keşişlerinin aydınlanma deneyimleri, öğretileri ve yaptıkları mucizelerle ilgili anlatılar, Budizmin Kore’deki entelektüel ve ruhani gelişimini gözler önüne serer.
Eserde anlatılan Budist mucizeler arasında; Budist imgelerin kendiliğinden ortaya çıkması, kutsal emanetlerin gökten inmesi, keşişlerin doğaüstü yetenekleri (uçmak, hastaları iyileştirmek) ve Buda’nın veya Bodhisattvaların insanlara görünerek yol göstermesi gibi olaylar bulunur. Bu hikâyeler, Budizmin sadece bir felsefe veya din olmanın ötesinde, dönemin insanları için hayatın ve kâinatın işleyişini etkileyen canlı, dinamik bir güç olarak algılandığını gösterir. Samguk Yusa, Budizmin Kore kültürüne ne kadar derinlemesine nüfuz ettiğini ve halkın yaşamının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini gösteren eşsiz bir kaynaktır.
Silla Krallığı’nın Altın Çağı: Kraliyet Soyları ve Kahramanlık Öyküleri

Samguk Yusa, Üç Krallık’ın tümünü kapsasa da, özellikle Silla Krallığı’na dair daha fazla detay ve hikâye içerdiği görülür. Bunun bir nedeni, eserin yazarının (İlyeon) yaşadığı Goryeo Hanedanı’nın, Üç Krallık’ı birleştiren Birleşik Silla’nın mirasçısı olarak görülmesidir. Samguk Yusa, Silla’nın erken dönemlerinden başlayarak, krallığın yükselişini, kültürel gelişimini ve Kore Yarımadası’nı birleştirme sürecindeki önemli olayları efsanevi bir mercekten anlatır.
Eserde, Silla’nın kutsal kemik ve gerçek kemik (seonggol ve jingol) adı verilen kast sistemine dair ipuçları, kraliyet soyundan gelen önemli figürlerin hayatları ve başarıları yer alır. Örneğin, Silla’nın Üç Krallık’ı birleştirme sürecinde kilit rol oynayan Kral Muyeol (태종 무열왕) ve oğlu Kral Munmu (문무왕) gibi hükümdarların hikâyeleri, genellikle kahramanlık ve ilahi destek unsurlarıyla bezelidir. Kraliçe Seondeok (선덕여왕) gibi kadın hükümdarların bilgeliği ve liderliği hakkında efsanelere de rastlanır.
Samguk Yusa, Silla’nın ünlü genç savaşçı grupları olan Hwarang’a (화랑) dair hikâyeleri de içerir. Bu gruplar, sadece askeri eğitim almakla kalmayıp, aynı zamanda ahlaki değerlere ve sanata önem veren elit gençlerden oluşuyordu. Hwarang’ların cesareti, sadakati ve vatanseverliği, Silla’nın askeri gücünün ve ruhunun önemli bir parçası olarak tasvir edilir. Kitapta anlatılan kahramanlık öyküleri, sadece savaş alanındaki başarıları değil, aynı zamanda zorluklar karşısındaki direnci, öngörüyü ve bazen de doğaüstü yardımı vurgular.
Silla’nın başkenti Gyeongju ve çevresindeki önemli sit alanları, tapınaklar ve anıtlarla ilgili efsanevi köken anlatıları, krallığın altın çağındaki kültürel ve sanatsal başarılarını da yudumlatır. Samguk Yusa, Silla’nın yükselişini ve birleşme sürecini, sadece siyasi veya askeri bir başarı olarak değil, aynı zamanda kaderin, ilahi iradenin ve kahramanlık ruhunun bir sonucu olarak sunarak, Silla kimliğinin efsanevi boyutunu derinlemesine yansıtır.
Büyücüler, Keşişler ve Mistik Güçler: Samguk Yusa’daki Doğaüstü Anlatılar

Samguk Yusa‘yı resmi tarihlerden ayıran en çarpıcı özelliklerden biri, içerdiği yoğun doğaüstü ve mistik unsurlardır. Kitap, Budist mucizelerin yanı sıra, yerel şamanizm, Taoizm ve diğer halk inanışlarından kaynaklanan pek çok büyücü, kehanet, hayalet, ejderha, dokuz kuyruklu tilki gibi mitolojik yaratık ve doğaüstü olayı barındırır. Bu anlatılar, dönemin insanlarının dünya görüşünü, kâinatı nasıl algıladığını ve farklı inanç sistemlerinin nasıl bir arada var olduğunu gösterir.
Eserde, önemli olayların öncesinde veya sırasında görülen kehanetler, uğurlu veya uğursuz işaretler (omenler) sıkça yer alır. Kralların veya önemli kişilerin rüyaları, geleceğe dair ipuçları verir. Büyücüler ve şamanlar, kehanette bulunur, ruhlarla iletişim kurar veya kötü ruhları kovar. Ejderhalar, genellikle suyla, krallıkla ve ilahi güçle ilişkilendirilir; denizin koruyucusu veya bir kralın ruhunun dönüşmüş formu olarak karşımıza çıkabilirler. Tilkiler gibi hayvanların insanların kılığına girerek aldatması veya doğaüstü güçlere sahip olması gibi halk efsanelerine de rastlanır.
Budist keşişler de genellikle mistik güçlerle donatılmış olarak tasvir edilir. Sadece dini liderler değil, aynı zamanda doğa üzerinde kontrol sahibi olabilen, geleceği görebilen, mesafeleri anında kat edebilen veya canavarlarla savaşabilen figürlerdir. Bazı hikâyelerde, keşişlerin doğaüstü yetenekleri, Budist inancın gücünün bir kanıtı olarak sunulur.
Samguk Yusa‘daki bu doğaüstü anlatılar, dönemin Kore toplumunda rasyonel ve mantıksal açıklamaların yanı sıra, mistik ve büyülü düşüncenin ne kadar yaygın olduğunu gösterir. Bu hikâyeler, sadece eğlencelik değil, aynı zamanda o dönemin insanlarının korkularını, umutlarını, ilahi adalete veya kaderciliğe olan inançlarını yansıtan kültürel belgelerdir. Samguk Yusa, Kore’nin antik ve ortaçağ inanç manzarasının ne kadar katmanlı ve renkli olduğunu gözler önüne serer.

Sonuç
Samguk Yusa, Kore tarihinin ve kültürünün anlaşılması için vazgeçilmez bir kaynaktır. Başrahip İlyeon’un 13. yüzyılda, Moğol baskısı altında derlediği bu eser, resmi tarihin dışladığı pek çok efsane, mit, halk destanı ve tarihi olayları içermektedir. Samguk Yusa, Kore’nin üç hanedanlığı olan Goguryeo, Baekje ve Silla’nın tarihini anlatırken, aynı zamanda bu halkların inançlarını, toplumsal yapısını ve kültürel değerlerini de gözler önüne sermektedir.
Eserde, tarihi figürler ve olaylar mitolojik unsurlarla harmanlanmış bir şekilde sunulmakta, bu da Kore tarihine dair zengin bir bakış açısı sunmaktadır. İlyeon’un anlatımı, sadece tarih yazımının değil, aynı zamanda Kore’nin tarihsel hafızasının da önemli bir parçasıdır.
Samguk Yusa’nın içindeki öyküler, Kore kültüründe yerleşmiş birçok gelenek ve göreneğin kaynağını anlamamıza yardımcı olur. Bu yapıtta yer alan efsaneler, ulusun kimliğini şekillendiren unsurlardan biridir. Örneğin, Dangun’un hikayesi gibi mitolojik anlatılar, Korelilerin kendi kökenlerine dair inançlarını ve dünya görüşlerini yansıtır.
Sonuç olarak, Samguk Yusa, Kore tarihi ve kültürü hakkında derin bir anlayış kazandıran, eşsiz bir eser niteliğindedir. Bu eser, sadece tarihçiler için değil, aynı zamanda folklor, din ve kültürel çalışmalar ile ilgilenen herkes için değerli bir kaynak oluşturmaktadır. Kore’nin zengin geçmişine bir kapı aralamakta ve günümüz okurlarına bu kültürel mirası tanıtmaktadır.