Devata: Hindu–Budist Geleneklerde Küçük Deva – Koruyucu Ruhlar

Hinduizm ve Budizm’in zengin ve karmaşık panteonları, en yüce ve evrensel tanrılardan, belirli yerler, nesneler veya işlevlerle ilişkili sayısız daha küçük ruhani varlığa kadar uzanır. Bu geniş yelpazede önemli bir yer tutan ve genellikle göz ardı edilen varlıklardan biri de Devata‘lardır.
Devata’lar, temel olarak “küçük tanrılar” veya “ilahi varlıklar” olarak tanımlanabilir ve evrenin işleyişinde, doğa olaylarında, belirli mekanların korunmasında ve insan yaşamının çeşitli yönlerinde rol oynadıklarına inanılır.
Devata Teriminin Orijini: Sanskrit “Deva”dan Küçük Tanrıya Evriliş
Devata terimi, Sanskrit dilinde “parıldayan, ilahi” anlamına gelen “Deva” kelimesinden türemiştir. Deva’lar, Hindu panteonunun daha büyük, evrensel veya en azından çok geniş kapsamlı etkiye sahip tanrılarını ifade eder (örneğin, Indra, Agni, Varuna gibi Rigveda tanrıları veya daha sonraki dönemde Trimurti – Brahma, Vishnu, Shiva). Devata kelimesi ise, Deva kelimesine dişil bir son ek olan “-ta”nın eklenmesiyle oluşur. Bu son ek, genellikle bir durumu, bir özelliği veya küçük bir versiyonu ifade etmek için kullanılır. Dolayısıyla, Devata terimi, kelime anlamıyla “ilahilik durumu” veya “küçük bir ilahi varlık” anlamına gelir.
Bu etimolojik ayrım, Devata‘ların genellikle Deva’lardan hiyerarşik olarak daha aşağıda konumlandırıldığını gösterir. Deva’lar daha çok kozmik güçleri, evrensel prensipleri temsil ederken, Devata‘lar belirli yerler (nehirler, dağlar, ormanlar, köyler, şehirler), belirli nesneler (ağaçlar, kayalar) veya belirli olgular (sanat, bilgelik, şans) ile ilişkilendirilir. Onlar, büyük tanrıların doğrudan tezahürleri olmaktan çok, o belirli yerin, nesnenin veya olgunun ruhu, koruyucusu veya ilahi gücüdür. Bu ayrım, Hindu-Budist kozmolojisinin ne kadar katmanlı ve nüanslı olduğunu gösterir; her seviyede farklı türde ruhani varlıklar bulunur.

İlk Kaynaklar ve Erken Hindu–Budist Metinlerde Devatalar
Devata‘lara yapılan göndermeler, hem erken Hindu metinlerinde hem de Budist Pali Kanonu gibi ilk kaynaklarda bulunur. Hinduizm’de, Vedik metinlerde Deva’lar baskınken, daha sonraki dönemlerde yazılan Upanişadlar, Destanlar (Ramayana ve Mahabharata) ve özellikle Puranalar’da Devata kavramı daha belir gin hale gelir. Bu metinlerde Devata‘lar, genellikle cennet katmanlarında (svarga) yaşayan, büyük tanrılara hizmet eden, insanlarla etkileşime giren (bazen yardımsever, bazen biraz kaprisli) veya belirli doğal unsurları temsil eden varlıklar olarak tasvir edilir.
Örneğin, belirli nehirlerin, dağların veya şehirlerin kendi koruyucu Devata‘larına sahip olduğu anlatılır. Onlar, insan ve daha yüce ilahi alem arasında bir nevi aracı rolü oynarlar.
Budizm’de ise Devata‘lar (Pali dilinde devatā veya deva), genellikle “tanrısal varlıklar” veya “semavi varlıklar” olarak geçer. Budist kozmolojisinde, farklı bilinç seviyelerine karşılık gelen birçok deva alemi bulunur. Bu alemlerde yaşayan varlıklar toptan deva veya devatā olarak anılır (bazen daha yüksek alemlerdekiler için özel isimler kullanılır). Budist metinlerinde Devata‘lar, genellikle Buddha’nın öğretilerini dinlemeye gelen, ona saygı gösteren veya bazen Dharma’yı anlayan ve uygulayan insanları koruyan varlıklar olarak tasvir edilirler.
Hindu metinlerindeki kadar aktif bir ibadet nesnesi olmasalar da, Budist kozmolojisinin ve ahlak anlayışının önemli bir parçasıdırlar. Örneğin, Jataka hikayelerinde veya belirli Suttalarda, insanlar veya hayvanlar Devata‘lar tarafından test edilebilir veya onlardan yardım görebilir. Her iki gelenekte de, Devata‘lar, kozmik düzenin ve farklı varoluş seviyelerinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Orman, Nehir ve Dağ Ruhları: Vanadevata, Gramadevata, Lokapala
Devata‘ların en yaygın tezahürlerinden biri, belirli doğal ortamlar veya insan yerleşimleriyle ilişkili olanlardır. Bu kategori altında birçok farklı tür Devata bulunur:
- Vanadevata: “Orman Tanrısı/Ruhu” anlamına gelir (Vana: orman). Bu Devata‘lar, ormanların, ağaçların ve genel olarak vahşi doğanın koruyucu ruhlarıdır. Ormana girenler veya ormandan yaşayanlar (oduncular, avcılar, toplayıcılar) genellikle Vanadevata’lara saygı gösterir ve onların huzurunu bozmamaya özen gösterirler. Belirli büyük veya kutsal kabul edilen ağaçların da kendi Vanadevata’sına sahip olduğuna inanılır. Onların hoşnutluğu, ormanın verimliliği ve güvenliği için önemlidir.
- Nadidevata / Gangadevata: “Nehir Tanrısı/Ruhu” anlamına gelir (Nadi: nehir, Ganga: Ganj Nehri). Nehirler, Hinduizm’de özellikle kutsaldır ve yaşamın kaynağı olarak görülür. En ünlüsü Gangadevata (İlahlaştırılmış Ganj Nehri) olsa da, her büyük veya küçük nehrin kendi Devata‘sına sahip olduğuna inanılır. Bu Devata‘lar, nehrin akışını, saflığını ve bereketini temsil eder ve nehir kıyısında yaşayanlar veya nehirleri kullananlar tarafından saygı görürler.
- Parvatadevata: “Dağ Tanrısı/Ruhu” anlamına gelir (Parvata: dağ). Dağlar da birçok kültürde olduğu gibi Hindu-Budist geleneklerde kutsal kabul edilir ve meditasyon, çilecilik veya ilahi ikametgahlar için ideal yerler olarak görülür. Her önemli dağın veya dağ silsilesinin kendi Devata‘sı olduğuna inanılır. Dağcılar, hacılar veya dağ eteklerinde yaşayanlar, güvenli bir geçiş veya dağın nimetlerinden faydalanmak için Parvatadevata’ya saygı gösterebilirler.
- Gramadevata: “Köy Tanrısı/Ruhu” anlamına gelir (Grama: köy). Bu Devata‘lar, belirli bir köyün veya küçük yerleşimin koruyucu tanrılarıdır. Genellikle köyün girişinde veya merkezinde küçük bir türbe veya sunakları bulunur. Gramadevata’lar, köyü hastalıklardan, doğal afetlerden ve kötü ruhlardan korumakla görevlidir. Köy halkı, toplu olarak veya bireysel olarak bu Devata‘ya adaklar sunar, ritüeller gerçekleştirir ve köyün refahı için ondan yardım diler.
- Lokapala: Bu terim genellikle daha yüksek, yönlerin veya kozmik bölgelerin koruyucuları için kullanılır (örneğin, Indra doğunun koruyucusu gibi). Ancak bazı bağlamlarda, daha yerel veya daha düşük seviyedeki koruyucu ruhları ifade etmek için de gevşekçe kullanılabilir veya bu Devata türlerinin genel bir koruyucu fonksiyonunu vurgulamak için anılabilir. Genellikle Devata‘lar, Lokapala’lardan daha az güçlü ve daha yerel kökenlidir.
Bu farklı Devata türleri, Hindu-Budist geleneklerde doğanın ve yerel çevrenin ne kadar canlı ve ruhani varlıklarla dolu olarak algılandığını gösterir. Onlar, insanların günlük yaşamlarını doğrudan etkileyen, saygı duyulması ve gönlünün kazanılması gereken varlıklardır.
Angkor ve Prambanan Tapınaklarında Devata Heykelleri
Güneydoğu Asya’daki büyük tapınak kompleksleri, Devata‘ların sanattaki ve mimarideki öneminin çarpıcı örneklerini sunar. Kambocya’daki Angkor Wat ve çevresindeki tapınaklar ile Endonezya’daki Prambanan tapınak kompleksi, duvarlarında ve sütunlarında yer alan zengin Devata tasvirleriyle tanınır.
Angkor Wat’ta, özellikle duvarları süsleyen zarif kadın figürleri dikkat çeker. Bunlar genellikle Apsara’lar (göksel dansçılar ve müzisyenler) ve Devata‘lar olarak tanımlanır. Apsara’lar genellikle hareket halinde, dans ederken veya müzik aletleri çalarken gösterilirken, Devata‘lar daha çok sakin, duran pozlarda, ellerinde çiçekler veya adak nesneleri tutarken tasvir edilirler. Bu figürler, tapınağı bir nevi göksel saraya dönüştürür, tanrıların ve onların nedimelerinin ikamet ettiği bir mekanı yansıtır.
Sayıları binlerle ifade edilen bu figürler, tapınağın duvarlarına hayat verir ve ziyaretçiye ilahi alemin bir kesitini sunar. Onların varlığı, tapınağın sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda kozmik düzenin bir mikrokozmosu olduğunu vurgular.
Endonezya’nın Java adasında bulunan Prambanan tapınak kompleksi ise Hindu tanrıları Shiva, Vishnu ve Brahma’ya adanmış büyük tapınaklardan oluşur. Bu tapınakların duvarlarında da Devata ve Apsara kabartmaları bulunur. Burada Devata‘lar, genellikle büyük tanrılara eşlik eden, onların çevrelerini süsleyen veya cennet katmanlarını temsil eden varlıklar olarak gösterilir. Prambanan’daki tasvirler, Hindu metinlerindeki göksel varlıkların betimlemeleriyle uyumludur ve tapınağı, tanrıların ve ilahi varlıkların bir araya geldiği kutsal bir yer olarak konumlandırır.
Bu tapınaklardaki Devata heykelleri ve kabartmaları, sadece estetik öğeler değildir; aynı zamanda dini ve sembolik işlevlere sahiptir. Tapınağın kutsallığını pekiştirir, ilahi alemin bir yansımasını sunar ve tapınağa girenleri ruhani bir atmosfere hazırlar. Onlar, binlerce yıl önce inşa edilen bu devasa yapıların ruhani sakinleri olarak görülürler.

İslami-etkilenmeler Öncesi Nusantara’da Dewata ve Hyang İnancı
Güneydoğu Asya takımadaları olan Nusantara (bugünkü Endonezya, Malezya vb.) bölgesinde, Hinduizm ve Budizmin bölgeye ulaşmasından önce köklü yerel inançlar mevcuttu. Bu inançlar genellikle animizm, atalar kültü ve doğa ruhlarına saygıya dayanıyordu. Bölgeye Hinduizm ve Budizm’in gelmesiyle, bu yerel inançlar Hint kökenli kavramlarla harmanlandı ve benzersiz bir senkretizm oluştu.
Nusantara’da Devata kelimesi genellikle “Dewata” şeklinde telaffuz edilir ve yaygınlaşır. Özellikle Java ve Bali’deki krallıklarda Hindu-Budist etkiler güçlüydü ve Dewata kavramı, yerel panteonun bir parçası haline geldi. Ancak burada Dewata kavramı, bölgenin kendi ruhani varlık anlayışıyla, özellikle “Hyang” kavramıyla etkileşime girdi.
“Hyang”, eski Cava ve Sunda dillerinde kullanılan bir terim olup, genellikle görünmez, ruhani veya ilahi varlıkları ifade eder. Bu terim, hem ataların ruhlarını hem de belirli doğal güçleri veya kutsal yerlerle ilişkili ruhları kapsayabilir. Hyang’lar, yüce ve soyut varlıklar olarak görülebilir veya belirli dağlar, yanardağlar, ormanlar veya denizlerle özdeşleştirilebilirler.
Hinduizm ve Budizm’in gelişiyle, Dewata kavramı, Hyang inancının yanına yerleşti veya onunla birleşti. Hint kökenli Devata‘lar (örneğin, Indra, Brahma, Vishnu gibi büyük Dewata’lar veya daha yerel Dewata’lar) ile yerel Hyang’lar arasında ayrımlar yapılsa da, zamanla bu kavramlar birbirini etkiledi. Örneğin, belirli bir dağın Hyang’ı aynı zamanda bir Parvatadevata olarak da görülebilirdi.
Bu senkretizm, Nusantara’nın zengin kültürel ve dini manzarasını oluşturdu. İslami etkilerin bölgeye gelmesiyle (özellikle 15. yüzyıldan sonra), Java gibi adalarda Hindu-Budist ve Hyang inançları yerini İslam’a bırakmaya başladı (Bali hariç). Ancak “Dewata” kelimesi, “tanrı” veya “ilahi varlık” anlamında, bazen İslami bağlamlarda bile yerel dilde varlığını sürdürdü. Bali’de ise Hinduizm baskın din olarak kaldı ve Dewata ile Hyang kavramları hala canlı bir şekilde iç içe geçmiş durumdadır.
Günümüz Tayland, Kamboçya ve Endonezya’da Devata Ritüelleri

Günümüzde, Devata‘lara olan inanç ve onlarla ilgili ritüeller, Tayland, Kamboçya ve özellikle Endonezya (Bali) gibi Hindu ve Budist geleneklerinin hala güçlü olduğu bölgelerde canlılığını sürdürmektedir. Bu ritüeller, genellikle günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ve genellikle belirli yerlerin korunması veya kişisel uğur ve refah için yapılır.
Tayland ve Kamboçya’da, Budizm baskın din olmasına rağmen, Hinduizm’den miras kalan veya yerel animistik inançlarla harmanlanan birçok kavram ve pratik bulunur. Bunlardan biri de devas veya Devata‘lara yönelik saygıdır. Tayland’da yaygın olarak görülen “Ruh Evleri” (San Phra Phum), tam da bu tür yerel Devata‘lar veya koruyucu ruhlar için yapılmış küçük tapınaklardır. Her evin, iş yerinin veya arazinin bir koruyucu ruhu (Phra Phum Chao Thi) olduğuna inanılır ve bu ruha adaklar (yiyecek, içecek, çiçek, tütsü) sunularak onun hoşnutluğu sağlanır, böylece mekan korunur ve sakinlerine iyi şans getirir. Bu, Gramadevata veya Lokapala benzeri bir koruyucu Devata kavramının modern bir tezahürüdür.
Endonezya’nın Bali adası, Hinduizmin canlılığını koruduğu eşsiz bir yerdir. Balili Hinduizm, Hint kaynaklarından etkilenmiş olsa da, yerel animistik ve atalar kültü öğeleriyle yoğun bir şekilde kaynaşmıştır. Bali’de Dewata’lar, hem büyük tanrıları (Ida Sang Hyang Widi Wasa’nın çeşitli tezahürleri olarak) hem de yerel doğa ruhlarını ve koruyucu ruhları kapsayan geniş bir yelpazeyi ifade eder. Dağlar, göller, pirinç tarlaları, köyler ve evler kendi Dewata’larına sahiptir. Bali’deki günlük yaşam, bu Dewata’lara sunulan adaklarla (canang sari gibi) doludur.