Türk Mitolojisinde Evren ve Dünya Tasarımları

Türk Mitolojisinde Evren ve Dünya

Çeşitli araştırmacılara göre, Türkler   Çinlilere   benzer   şekilde,   yeryüzünü bir dikdörtgen ya da dörtgen biçiminde tasavvur ediyorlardı. Bu dikdörgen içinde var olduğu düşünülen daire, gökyüzünü temsil ediyordu.

Bu şeklin merkezindeyse kutsal olarak kabul edilen bir dağ (Türklerde Ötüken dağları, Kan-Tengri, Altun-Yış (Altın Orman) gibi isimlerle anılan dağlar) ve Dünya Ağacı çeşitli katlara ayrılmış göğü ve yeri birleştiriyordu. Yeryüzü dört yöne bölünmüştü . Eski Türk metinlerindeki birtakım ifadeler dünya şeması içerisinde bu yön kavramına değinir.

Örneğin Kültigin Yazıtı’nın kuzey cephesinde yer alan aşağıdaki satırların böyle yorumlanabileceği kanısındayız:

Buyruk beyleri Otuz (tatar). Dokuz Oğuz beyleri, milleti! … bu sözümü iyice işit; sağlamca dinle: ileri (doğuda) gün doğusuna, beri (güneyde) gün ortasına, geri (batıda) gün batısına, yukarı (kuzeyde) gece ortasına doğru (olan yerlerin) bu için- deki millet(ler) hep bana itaat eder. Bunca milleti hep tanzim ettim.

Bu ifadeler, anayönlerin kozmolojik diyagramda temsil edildiği saatle birlikte ele alındığını gösteriyor. Doğunun zaman unsuru sabah (yani gün doğuşu), güneyin öğle (gün ortası), batının akşam (gün batışı), kuzeyinse gece yarısıdır (yani gece ortası). J. P. Roux’ya göre, XI. yüzyıldan önce olmak kaydıyla gök ve yer kavramlarına bir de yeraltı eklenmiştir. Yeraltı daha sonraları ce- hennem olarak algılanmıştır. Bu şemaya işaret ettiği sanılan tasvirlere çeşitli yerlerde rastlanmıştır.

Yakın zamanlarda derlenmiş bilgilerde Altaylılarda, dünyanın önce daire, sonra kare şeklinde olduğuna inanıldığı tespit edilmiştir. Yakutlardaki gök da- iresinin dörtgen yeryüzünün kenarlarına değdiği fikriyse yukarıdaki şemaya tam olarak uymaktadır. Burada da dört anayön düşüncesi önemlidir. Yalnız bir Yakut hikâyesinde yeryüzünün şekli sekizgen olarak belirtilmektedir ve yönler arayönlerle birlikte burada iki katına çıkmaktadır.

image 17

Türklerdeki evren şemasının Budist ilahlarla ilişkilendirilen ve Budist Türk topluluklarında tanınan bir şekli de mandaladır. Genellikle bir kare içinde daire ve ilgili ilahların tasvirinden oluşur. Ancak değişik şekilleri de vardır. Örneğin bazı örneklerde tamamen daire şeklinde mandalalar da görebiliyoruz. Eliade’ye göre mandala bir imago mundi’yi tanımladığı kadar simgesel bir panteonu da temsil etmektedir. Bu bakımdan bir tapınak da “merkezi vurgulama” ve “mikrokozmos” olma bakımından bir mandaladır.

Eski Türklerdeki yeryüzü ve hükümdar şehri planı hem daha eski Türk topluluklarındaki evren şeması hem de mandalayla ilişkiliydi.

Mandala Budist resim sanatındaki detaylı tasvirleri yanında, yere çizilerek bir şema gibi de kullanılmıştır. Nitekim ezoterik Budizmde Vajradhâtu man-dala, ruhsal dünyanın büyüsel diyagramıdır.

E. Esin’in tarif ettiği bir Lamaist mandala örneği XIV. yüzyıla ait eski bir metinden alınmıştır. Burada tasvir edilen mandala, baş ilahın gövdesi ve tapınağı sayılıyordu. Mandalanın merkezinde, lotus tahtı üzerinde oturan baş ilah Cakraşamvara Heruka ile karısı bulunuyordu. Şeklin dört köşesi tefekkürü ve mandalanın içerisinde oturarak kendisini baş ilahla bütünleştiren kişiyi temsil ediyordu. Dörtgenin içerisinde iç içe üç daire bulunuyordu. Dıştaki iki daire baş ilahın gövdesini ve dilini, en ortadaki daireyse bu tanrının gönlünü temsil ediyordu.

image 18

Evren/dünya ile ilgili temsili anlamlar içeren terimlerden biri samsara’dır. Dünyayı, daha doğrusu dünyeviliği anlatır. Doğum ve ölüm okyanusu (veya nehri) demektir. İnsanlar bu dünyevi yaşantıyı aşarak nirvanaya ulaşırlar.

Samsara’nın tekerlek şeklindeki şeması varoluş tekerleği (cakra), evreni ve burada olup biten her şeyi, başlangıcı ve sonu ifade eder. Evrenin çeşitli görünüşleri de bu şekille ilgilidir. Tantrik Budizmde bu konuyu ifade eden ilahın adı Kâla-Cakra’dır. E. Esin’e göre bu Zaman Çarkı İlahı’dır. Ya da Kala- Yama ve bunlara ilaveten Zurvan ejder alameti olan ve çark çeviren tanrılardı. Uygur ve daha sonra Karahanlılarda zaman çarkını bir çift ejderin çevirdiği kabul ediliyordu.

Bu simge aynı zamanda Buddha’nın adaletinin ve güne- şin simgesidir. Dharma-Cakra ise yasa çarkı demektir, yani o aynı zamanda Yasa’yı temsil eder.

Türk Mitolojisinde Ölüm

Hemen her toplulukta olduğu gibi Türkler de öldükten sonra bu dünyadaki- ne benzer bir hayat yaşayacaklarına inanıyorlardı. Proto-Türk, Hun, Göktürk, Uygur ve diğer Türk topluluklarıyla ilgili yapılan arkeolojik kazılar bu hususu destekler mahiyettedir.

Anlaşıldığı kadarıyla ölüm mukadder ola- rak karşılanmakta ve kurulu olan düzenin gereği olarak algılanmaktadır. Bu nedenle gök-yer dikotomisiyle ilişkisi olan ve doğal karşılanan ölümle ilgili olarak eski Türkler şan kazanmadan ya da savaşmadan ölmeyi küçüklük sayıyorlardı.

Öte yandan savaşta da iyi güçleri temsilen galip olunmalıydı; çünkü savaşta öldürülen önemli düşmanların ruhları öteki dünyada hizmetkâr ola- rak kullanılmak üzere balbal haline getiriliyor ve sonra örneğin Kültigin’in Mezar Külliyesi’nin doğu girişinden itibaren sıralar halinde uzanan taş dizilerinde olduğu gibi balbal olan düşmanı ifade eden bir kısmı kabaca yontulmuş taşlar dikiliyordu:

image 19
Türk Mitolojisinde Evren ve Dünya Tasarımları 13

Ukok Platosu’nda (Rusya Federasyonu) bir kadın asilzadeye ait kurganın rekonstürüksiyonu.

Muhtemelen Hun devrine aittir.

image 20
Türk Mitolojisinde Evren ve Dünya Tasarımları 14

Babam hakana Baz hakanı birinci bal- bal dikmiş … Birinci Kırgız hakanını balbal diktim.

Aşağıda belirtildiği gibi Çin kaynaklarından birinin kısaca öldürü- len düşmanı temsil eden taşlar olarak ifade ettiği balbal fikrinin ortaya çıkışı eski çağlarda ölüye kurban uygulamasının sembolik hale gelmiş bir ifadesi nedeniyle olabilir.

Savaşta ölen düş- mana ait önemli bir kişiyi ifade eden balbal belki de onun savaşta öldürü- lerek kurban edilmiş olduğunu sim- geliyordu ya da kurban etme fikri, ölen kahramanın daha önce öldürdüğü düşmanlarını ölüler dünyasın da hizmetkar köle olarak kullanma fikrini doğurmuş olabilir.

Bu hususu destekleyen konulardan biri de eski Türklerin ruhları veya tanrıları  ya da ölen önemli kişileri temsil etmek üzere yaptıkları heykelleri veya dikitleri canlı saymalarıdır. Ölen kişinin heykelinin yapılmasında onun dirildiği inanışı da vardır. Bu nedenle mezar üstüne ya da yakınına taş heykel dikmek o kişinin canlı olarak yaşayacağına işaret sayılmış olmalıdır.

Dolayısıyla bir savaşta yenilmiş olan önemli bir ki- şiyi balbal kılmak, yani düşmanı öldürdükten sonra, öldürenin mezarına onu temsil eden ve bazen heykel sayılabilecek bir taş yerleştirmek, o kişinin can- lanarak ölüler dünyasında onu balbal yapan kişiye köle olarak hizmet etmesine sebep olmaktadır, denilebilir.

Bu anlatılan şekilde taş heykellerin canlı olduğuna veya canlanacağına inanıldığında daha ortaçağlarda bile Türklere ait heykellerin düşmanları tarafından çoğu kere başlarının neden koparıldıkları da anlaşılabilir.

İbn Fadlan ünlü Seyahatname’sinde, Türkler arasında kendi döneminde (10 yüzyıl) balbalların ağaçtan suretler olarak yapıldığına da işaret etmekte ve onların hizmetçi olarak cennette ölüye hizmet edeceklerini söyleyerek anlattıklarımızı desteklemektedir.

Türk Mitolojisinde Hayat

Türk Mitolojisinde, hayat kavramı oldukça çeşitlidir ve farklı sembollerle ifade edilir. Mitolojide, yaşamın özünü temsil eden semboller, insanların kozmosla olan ilişkisini vurgular. Bu semboller, evrenin ritimleriyle insanın iç dünyası arasındaki bağlantıyı gösterir. Hayatı simgeleyen unsurlar arasında güneş, ay, su, ağaçlar ve toprak önemli rol oynar.

Güneş, yaşamın kaynağı ve ışığın sembolüdür. Ay, zamanın akışını belirtir ve dönüşümün işaretidir. Su, yenilenme ve canlanma ile ilişkilendirilirken ağaçlar, büyüme ve değişim süreçlerini temsil eder. Toprak, kökenlerin ve beslenmenin sembolü olmanın yanı sıra insanın doğayla olan uyumunu da simgeler. Bu semboller, Türk mitolojisinde derin anlamlar yüklenmiş zengin imgelerin taşıyıcısıdır.

Kaynak : Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu

daha fazla içerik

Buddha, Buda veya ( Siddhartha Gautama)

Buddha Kimdir ve Öğretileri Nelerdir

Buddha, Buda veya ( Siddhartha Gautama) olarak da bilinir MÖ 563 - MÖ 483), efsaneye göre, manevi bir münzevi olarak aydınlanmayı aramak için konumundan ve...
Çin Mitolojisi
15
minutes
zümrüdüanka anka kuşu efsanesi

Zümrüdüanka Kuşu: Mitolojik Sembolizmin Derinliklerine Yolculuk

Hayal gücümüzü süsleyen efsanevi varlıklardan biri olan Zümrüdüanka, yüzyıllar boyunca farklı isimlerle ve hikayelerle karşımıza çıkmıştır. Bu gizemli kuş, sadece güzelliği ve uzun ömrüyle...
Efsaneler
10
minutes
Sibirya Türklerinin Mitoloji ve İnançlarında Kötü Ruhlar

Sibirya Türklerinin Mitoloji ve İnançlarında Kötü Ruhlar

Sibirya'nın uçsuz bucaksız ormanlarında ve buz gibi soğuk steplerinde yaşayan Türk topluluklarının mitolojisi, zengin ve renkli hikayelerle doludur. Bu hikayelerin içinde ise kötü ruhlar...
Türk Mitolojisi
8
minutes
Türk Mitolojisi Tengricilik

Türk Mitolojisi: Tanımı Kökenleri ve İçeriği

Türk MitolojisiTürk mitolojisi, derin köklere sahip zengin bir kültürel hazinedir. Bu mitoloji, Türk halklarının tarih boyunca yaşadığı coğrafyalarda şekillenmiş ve farklı inanç sistemlerinin etkisiyle...
Blog
39
minutes
Sopdu mısır mitolojisi

Sopdu: Mısır’ın Koruyucu Savaş Tanrısı

Güneş Mısır'ın üzerinden yükselirken, sıcaklık artar ve toprak yanmaya başlar. Bu, bereketin ve hayatın kaynağı olan güneşin, aynı zamanda da tehlikenin habercisidir. Mısırlılar için,...
Mısır Mitolojisi
8
minutes
Urartular

Urartular: Antik Anadolu’nun Görkemli İnşaatçıları ve Demir Çağı Uygarlığı

Antik Anadolunun unutulmaz medeniyeti: Urartuların büyüleyici inşaat yetenekleri ve Demir Çağı uygarlıklarının izleri.
Blog
16
minutes