Yerin Ekseni
Yerin Ekseni Özellikle Türk Şamanizm’inde işlenmiş ve kaynağı muhtemelen Şamanizm olan Yer’in ekseni, geleneksel Şamanist düşünce, deneyim ve sembolizmdeki temel kavramlardan biridir.
Yer’in ekseni, kısaca, Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten (Semavi Âlem) oluşan üç ortam ya da âlemi, merkezlerinden geçerek birbirlerine bağlayan ve direk ya da kazık adıyla belirtilen bir eksendir. Bu eksenin iki ucu “Yer’in göbeği” ile “Göğün göbeği” olarak adlandırılır.
Yer’in ekseni sembolizmi, bazı bakımlardan Uzakdoğu tradisyonlarında kullanılan çarkın ekseni sembolizmini andırır: Çarktaki kimse yükselebilmek için önce çarkın merkezini bulmalıdır ki, eksende yükselebilsin.
Nasıl çarktaki yatay ilerleme belirli bir noktaya (merkeze) gelindikten sonra yerini yükselmeye bırakırsa (çarkın ekseninde yükselmek, yataydan dikeye geçiş), transa giren şamanın ruhsal yolculuğunda da yatay ilerleme, “Dünya Dağı”nın ve “yaşam ağacı”nın bulunduğu “Yer’in göbeği”ne geldiğinde yerini yükselmeye (Yer’in ekseninde yükselme, yataydan dikeye geçiş) bırakır.
Özellikleri
Uygur, Yakut ve Altay Türkleri’nin tradisyonlarında “Göğün göbeği”, “Yer’in göbeği” ve bunlar arasında yer alan Yer’in ekseni hakkında söylenilenler şöyle özetlenebilir:
- Dünya Göğe bu eksenle bağlıdır. Kimse “Yeraltı”na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.
- Bu eksenin geçtiği, üç âlemin ortasındaki delikler, açıklıklar bir tür geçittir.
- Şamanlar, uçuş ( trans deneyimi) sırasında bir âlemden diğerine geçerken bu irtibat geçidinden (Yer’in göbeği) yararlanırlar.
- Ölen kimseler de bu geçitten (Yer’in göbeği) geçerek öte- âleme göçerler.Yer’in göbeği Yer’in kapısıdır.Öte- âleme giden şamanlar, Yer’in “deliği”nden geçerek giderler, tekrar bu delikten veya kapıdan dönerler (Altay Türkleri).Şamanın “gölgeler diyarı”na ve Göğe uçuşu, Dünya Dağı’na çıkışla başlar ( Altay Türkleri).
- Gök ile Yer arasındaki irtibatı sağlayan direk bir ağaçtır (yaşam ağacı, Yakut Türkleri).Dünya Demir-kazık yıldızına bir ağaçla bağlıdır; yıldız, ağacın tepesindedir. Bu ağacın zirvesi Gök-Tanrı’ya varır (Yakut Türkleri).
- Gök-Tanrı ile irtibat kurabilen kamlar ve şamanlar bu yıldıza kadar gidebilir, öteye geçemezler. Bu “yıldız kapısı”na uçup gelen nâdir şamanlara Gök-Tanrı, ruhlarından birini elçi olarak gönderir, bu şekilde görüşülür, o ruhlar da bu kapıdan aşağı inmezler.
- Göğün göbeği bir yıldızdır (Yakutlar’da Demir-Kazık yıldızı, Uygurlar’da Altın-Kazık yıldızı) Göğe Dünya bu yıldızla bağlıdır. Bu yıldız, Gök-Tanrı’nın ışıklı ülkeleri olan “Yüksek Gök” ile Yer’i birleştiren bir kapıdır.
- Gök ile Yer’i, ruhsal âlem ile maddi âlemi ve Gök-Tanrı ile insanı ayıran bir sınır olan bu yıldız, “göğün direği” ve “Göğün kapısı”dır; çünkü Gök- Tanrı bu kapıdan insanlara şefaat eder, ayrıca kamlar ve şamanlar bu delikten Semavi Âlem ile irtibat kurabilir. Göğün göbeği, fani insanlar âlemi ile Semavi Âlem’in bir sınırıdır (Uygurlar).
Çeşitli geleneklerde “Yer’in göbeği”, “Yer’in kalbi”, “dünyanın merkezi” gibi terimlerle ifâde edilen ve betil taşlarıyla simgelenen “yeryüzünün merkezi”den geçtiği varsayılan bu eksen (axis mundi) Asya’da Şamanizm’in bulunduğu kimi bölgelerde şamanın transa geçtiği çadırının direğiyle, kimi bölgelerde ise köyün meydanına dikilen direkle temsil edilir ki, bu gelenek Orta Asya’daki birçok köyde halen sürmektedir.
Bu Şamanist gelenek Kuzey Amerika Kızılderililerinde (totem direği), kimi Macar köylerinde de görülür. Her üç kültürde de direğin tepesine genellikle kartal ya da bir hayvan kondurulur (Kartal, Asya’da kimi zaman çift başlı tasvir edilir, Yakut şaman mezarlarında direğe tünemiş kuş motifi görülmekle birlikte, Altay köy direklerinde bazen at gibi başka hayvanlar da görülür.)
Fakat Türk Şamanizm’inde direkle ilgili bir tapınmaya rastlanmaz ve direk, Yer ile Semavi Âlem arasındaki irtibatın temsil edilmesinden başka bir amaca hizmet etmez. Orta-Asya ve Sibirya Şamanizm’inde, kayın ağacından yapılan bu direğin yerini kimi zaman kayın ağacının kendisi alır. Göçebe topluluklardaki bu direğin yerini, yerleşik toplum düzeninde, aynı anlamı ifâde etmek üzere “sütun” almıştır.
Yer’in ekseni dinlerde ve mitolojilerde yer ile cennet ve cehennem gibi ya da Tanrı/tanrıların ikamet ettiği yer arasındaki ilişkinin sağlandığına inanılan yerdir.
Daha yüksek ve daha alçak âlemler arasındaki seyahatler ve iletişim bu nokta üzerinden sağlanır. Aşağı âlemlerdekiler bu noktadan daha yukarı çıkarak yukarı âlemdekilerle iletişim kurarlar, yukarı âlemlerde olanlar ise aşağıda âlemlere ve heryere bu yer üzerinden lütuflarını yayarlar. Bu nokta yerin Antik Yunan’da dünyanın başlangıç noktası sayılan omphalos (yerin göbeği) ile benzer bir işlev görür.
Yerin merkezine ilişkin Axis mundi imajı (belki de beslenmeyi sağlayan göbek bağına benzer şekilde) genellikle dişil betimlenir. Bu bir doğal obje (dağ, ağaç, asma, sürgün, duman veya ateş gibi) ya da insanlar tarafından üretilmiş birşey (kule, merdiven, mayıs direği, haç, çan kulesi ya da minare, ip, totem direği, sütun) olabilir.
Göğe yakınlığı bazen dini(pagoda, tapınak tepesi, minare, kilise) bazen seküler(obelisk, deniz feneri, roket, gökdelen) anlamlar taşıyabilir ve dinsel veya seküler bağlamlarda görülür. Axis mundi sembolizmi şaman pratiklerinden, animist inanç sistemlerine, büyük dünya dinlerinden teknolojik gelişmenin ürettiği “urban center”lara kadar birçok alanda görülebilir.
Mircea Eliade’nin dediği gibi “Kozmogoni, tüm inşalarda örnek alınan oluşumdur. İnşa edilen her yeni şehir, her yeni ev, dünyanın yaradılışını bir anlamda bir daha tekrarlar. Aslında her şehir ve her konut “evrenin merkezinde” bulunmaktadır.
Mircea Eliade’ye göre merkez simgeciliği ve kozmolojik imaları üç ana unsur etrafında toplanırlar:
- Dünyanın merkezinde, yerle göğün birleştiği “kutsal dağ” bulunmaktadır. Bu dağ bâzen bir direk, bâzen de bir ağaç şeklinde düşünülür.
- Her tapınak ya da saray ve biraz daha geniş bakarsak her kutsal ev “kutsal dağla” özdeşleştirilir ve böylece “merkez” olur.
- Axis mundi’nin geçtiği yerler olarak kutsal şehir ya da tapınak, gök, yer ve yeraltının birleştiği bir yer olarak görülür.
Yerin merkezi olarak ağaç
Hayat ağacı ile ilgili mitlerde ve efsânelerde evrenin merkezinde bulunan ve göğü, yeri ve cehennemi birbirine bağlayan bir Hayat ağacı düşüncesi sık sık karşımıza çıkar.
Bu mitsel yapının İskandinavya ve Orta Asya inançlarında, özellikle de Altay ve Cermen halklarında özel bir değeri vardır. Ancak kökenin Mezopotamya olduğu sanılmaktadır. Genelde ağaç, dünyanın merkezinde bir dağın zirvesinde bulunur. Şaman göğe çıkarken, mistik yolculuğu sırasında dokuz ya da yedi basamaklı bir ağaca tırmanır.
Genelde bu yolculuğu yedi basamaklı kutsal bir direk üzerinde gerçekleştirir; bu direğin dünyanın merkezinde olduğu varsayılır. Kutsal direk ve ağaç, evrenin merkezinde bulunan ve dünyayı taşıyan kozmik direkle örtüşen simgelerdir. Altaylılar tanrıların atlarını bu direğe bağladığına; takımyıldızların bu direğin etrafında oluştuğuna inanır. Çin mitolojisinde mucize ağaç evrenin merkezinde yükselir ve devletin merkezi de burdadır.
Dokuz Gök, Dokuz Pınar’la bu noktada birleşir. Bu ağaca Dikili Ağaç (Kien-Mou) denilir ve öğle vaktinde onun yanında dimdik duranların gölgesi olmadığı söylenir.
Yer-Su
Yer-Su Türk ve Altay mitolojisinde bir doğa katmanı. Aynı zamanda eski Türk İnancı Tengricilik’te bir ruh kategorisidir. Yar-Sub veya Yar-Suv olarak da söylenir. Karşıtı Gök-Kal’dır.
Yer-Su Anlayışı
Bu inanca göre Yer-Su ruhları Toprak Ana Ötüken’e bağlı doğa ruhlarıdır. Bazen bir ağacın, kayanın, dağın, gölün, ırmağın ya da hattâ bütün bir ülkenin ruh’u olurlar. Yer Su’lara saygı göstermek gerekir. Bir ormana girildiğinde dikkatli hareket edilir; sesli konuşulmaz, dallar kırılmaz, taş atılmaz. Eğer insan doğadan birsey aldıysa bu sadece doğa ruhlarının izin vermesiyle mümkün olmuştur. Bu yüzden insanlar Yer Su’lara şükür ederler.
Yer ve su ruhlarını da içeren doğal varlıkların tamamından oluşan bir külttür. Bu anlamda kutsal bir güç ve yaşam enerjisidir fakat maddi varlıklardan da soyutlanmış değildir. İnsanlar bu enerji ile ve bu enerjiyi taşıyan soyut varlıklarla doğrudan irtibat ve iletişim kurabilirler.
Çünkü insana en yakın olan soyut katman burasıdır. Moğol Bayrağında simgesel olarak yer alan unsurlardan birisidir. Yer Su ruhları ise kendi içlerinde birkaç büyük alt kategoriye ayrılabilir fakat bu kesin bir sınıflandırma değildir.
Çünkü alt kategorilerden ziyade bu ruhların hemen her nesne, canlı veya doğal varlık ile ilişkili olarak yüzlercesinin tespit edilebileceği gerçeği daha büyük önem taşımaktadır. Yine de kabaca şöyle genel bir sınıflandırma yapılabilir.
Dağ Ruhları, Orman Ruhları, Ev Ruhları ve Su Ruhları en çok öneme sâhip olarak ortaya çıkarlar. Diğer ruhları bunların içinde veya bunlara bağlı olarak yer alan soyut varlıklar olarak düşünmek mümkündür. Eski Türk Mitolojisinde Yer Su’lar bazen önemli bir rol oynar. Göç Destanında, Türkler 40 kuşaktan beri kutsal saydıkları bir kayayı Çinlilere armağan ederler.
Bu yüzden aniden gök garib bir denge bürünür, kuşların ve doğadaki hayvanların sesleri kesilir, Bitkiler sararıp solmaya başlar ve Türklerin arasında salgın hastalıklar yayılır. Doğadan Yer Su’ların “gööç.. gööç” diye sesleri duyulur. Bu sesler ancak Türkler aylarca göç edip çok uzaklara vardıklarında kesilir. Bu şekilde Yer Su’lar kendilerine saygısızlık yapmış olan Türkleri cezalandırmış olurlar.
Aynı şekilde belli kurallara uyulmadığı takdirde doğadan gelen bereketin azalacağına inanılırdı. Yer Su’lar unutulmuş ataların ruhları olduğuna inanılırdı. Ataların isimleri anıldığı sürece ailelerinin yakınlarında bulunup onlara destek olduklarına, ama eğer unutulup isimleri anılmazsa, doğaya gidip orada herhangi bir cisimin ruhu olduklarına inanırlardı.
Yer
Yer Dünya ve/veya üzerinde yaşanılan kısmı. Cer (Çer, Çir, Cir) olarak söylendiği Türk dilleri de vardır. Yeryüzü de denir. Moğollar Gazar derler. Türk-Moğol ve Sümer söylencelerinde Yer, dişil gücü simgeler. Doğurgandır. Sâmi (günümüzde İbrani-Arap) kültüründe ise tam tersidir. Havva sözcüğü göğü ve havayı çağrıştırır (Ava: Hava demektir). Âdem sözcüğü ise yeri ve toprağı içerir (Adama: Balçık, çamur demektir). Moğolcada Dünyaya Yertönt denilir.
Yeraltı Kavramı
Yeraltı Başta Şamanizmde sembolik anlamıyla ölüm olayı ile bedenlerini terk edenlerin göçtükleri öte-âlemi ifâde etmek üzere kullanılmıştır.
Şamanizm’de Yeraltı
Yeraltı kavramına fiziksel âlem, aracı âlem ve kutsal âlem şeklinde üç âlem (Yer, Yeraltı, Gök) anlayışını esas alan Şamanizm’in (Asya şamanizmi, K. Amerika Kızılderilileri, Okyanusya yerlileri) yanı sıra Maya, Grek, Kelt, Tibet, Fin, Lapon, Estonya inançlarında da rastlanır. Köken olarak yeraltı kavramının diğer tradisyonlara Asya Şamanizm’i yoluyla geçmiş olduğu sanılmaktadır.
Şamanizm’de yeraltı denildiğinde bilinen fiziksel anlamıyla “toprağın altı” anlaşılmaz. Yeraltı her ölen insanın ruhunun göçtüğü ve Şamanların trans deneyiminde gittiği çeşitli katlardan oluşan bir âlem anlaşılır.
Şaman, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine veya Göğe gider. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması gerekir, fakat ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) ya da yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri ‘gölgeler diyarı’na götürmek için Yeraltı’na inmesi gerekir.
Fakat her iki halde de şamanın önce yer altı âlemine gitmesi gerekir, yâni herhangi bir nedenle Gök katlarını aşması gereken bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir, kimse “Yeraltı”na inmeden Göğe çıkamaz. Şaman adayının saflaşması için geçireceği yeraltı âlemindeki “organlara ayrılma” deneyimi kimi inisiyasyonlar’da “cehenneme iniş” ifadesiyle, Simya’da ise Vitriol ifadesiyle dile getirilmiştir.
Taşkapı
Taşkapı Türk ve Altay mitolojisinde Yeraltı Geçidi. Daşgapı da denir. Kayakapısı (Gayagapısı veya Kıyakapısı) olarak da bilinir. Yeraltı Dünyasına giden geçidin kapısıdır. Bir mağaranın içinde bulunur. (Taş/Daş/Dış) kökünde dışarıda olma içeriği dikkate alındığında Dış Kapı anlamına dâhi gelir ki, bu evrenin dışarıya açılan son kapısı demektir.
Caltaskalga veya Yaltaşkala sözcükleri de niteleyici veya eşanlamlı olarak kullanılır. Yeraltı Dünyasına giden geçidin kapısıdır. Çok uzak diyarlardaki bir mağaranın içinde bulunur. Önemli kapıların veya geçitlerin bulunduğu mağaralar, in içinde in, kuyu içinde kuyu olacak şekilde karmaşık yerlerdir.
Bazı masallarda bu kapıya Argalıh adı verilir. Demir kaygan geçit ve kara kaygan geçit olarak betimlenir. Bazen sürekli açılıp kapandığı için Acılar Cabılar (açılır kapanır) olarak târif edilir. Kimi zaman çadırın bacası ve güneşliği olan Tünük/Tündük biçiminde düşünülerek bu geçide de aynı ed verilir.
Toybadım Irmağı
Toybadım Türk ve Altay mitolojisinde ve efsânelerde adı geçen Yeraltı Nehri. Toybodım da denir. Anlamı “Doymadım” demektir.
Açgözlülük ve Hırs Irmağıdır. İnsanın gözü doymazlığını simgeler. İnsanın dokuz hırsını simgeleyen dokuz yer altı nehrinin kavuşarak Toybodım Irmağı’na dönüştüğü yerde Erlik Han’ın Demir Sarayı vardır. Bu ırmak insanların gözyaşlarından oluşmuştur. Üzerinde at kılından yapılmış bir köprü vardır. Bu ırmağın içinde su ejderleri yaşar ve kaçmak isteyen ruhları tekrar yeraltına gönderir.
Kan Irmağı
Kanırmağı Türk ve Altay mitolojileriyle halk inancında Yeraltı Nehri. Yeraltında akar. İçindeki sıvı su değil kandır. Kan ölümü, ateşi, öfkeyi simgelediği gibi aslında yaşamın da sembolüdür, bu nedenle yaşam ve ölüm arasındaki sınırı simgeler. Bu ırmak masallarda bazen uçan atlarla geçilir.
Kaynakça
- Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt PDF
- Türk Mitolojisi, Bahaeddin Ögel
- Şamanizm, Mircea Eliade
- Semboller Ansiklopedisi, Ruh ve Madde Yayınları
Dipnotlar
- Mircea Eliade (tr. Philip Mairet). ‘Symbolism of the Centre’ in Images and Symbols. Princeton, 1991. p.48-51 (İngilizce)
- Mircea Eliade (tr. Philip Mairet). ‘Symbolism of the Centre’ in Images and Symbols. Princeton, 1991. p.40 (İngilizce)
- Jean Chevalier and Alain Gheerbrandt. The Penguin Dictionary of Symbols. Editions Robert Lafont S. A. et Editions Jupiter: Paris, 1982. Penguin Books: London, 1996. pp.61- 63, 173-175
- Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınları, s. 365
- Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınları, s. 296