Su, yaşamın kaynağı olarak insanlığın en temel ihtiyaçlarından biridir. Türk, Tatar ve Altay mitolojilerinde, suyun gücü ve gizemi, Su Ana ve Su Ata olarak kişileştirilir. Su Ana ve Su Ata, suların efendisi ve koruyucusu olarak derin bir saygı ve korkuyla anılırlar.
Özelliklerinden ritüellere ve diğer isimlere kadar, Su Ana ve Su Ata’nın evrensel önemini keşfetmeye hazır mısınız?
Su Ana ve Su Ata
Su Ana
Su Ata’nın karısı olduğu söylenir. Su Ata ve Su İyesi’nden farklı olarak kıyıya çıkmayı çok sever. Uzun kara (bazen sarı) saçları neredeyse yere değmektedir. Göğüsleri iri, gözleri kaşsız, siyah ve iridir. Hattâ gözlerinin pörtlek olduğu bile söylenir.
Teni kızılımsıdır. Genelde su kenarında, iskelede, saçlarını altın (gümüş) tarağı ile taradığı zaman gözükür. İnsanlardan korkup kendini suya atar. Altın (gümüş) tarağını da su kenarında unutabilir, ancak onu çalan insanları ise asla rahat bırakmaz.
Su Anası’na benzer bir yaratık Tatarlara komşu olan Mordva halkının inançlarında da vardır ve onun adı Vedyava’dır. Tatar mitolojisinde Su Atası, Su İyesi ve Su Anası bazen tek bir varlığa verilen çeşitli isimler olarak görünür.
Fakat aralarındaki en önemli fark, Su İyesinin sadece belli bir su kaynağına bağlı olmasıdır. Su Anası ve Su Atası ise tüm su kaynaklarının sahibidir ve istediğinin yanına gidebilir. Su iyelerini bu kaynakları korumak üzere Su Ana ve Su Ata gönderir.
Vudaş (Çuvaşça: Вутăш, Vutăş, Vutış) – Çuvaş mitolojide su ruhu. Slav mitolojisindeki Vodyano (Su Ata) ve Mordvin mitolojisindeki Vodyava (Su Ana) adlı varlıklarla doğrudan bağlantılıdır (her ikisini birden kapsar). Vudaş, efsânelere göre boğularak ölmüştür ve su cinine dönüşmüştür.
Yarım insan görünümündedir. Bazen iki ayakları üzerinde insanlar gibi yürüdüğü söylenir. Büyük nehirlerde ve göllerde yaşar. Vudaşın tıpkı insanlarla aynı yaşam tarzına sâhip olduğuna inanılırdı. Onlarında aralarında yaşlı erkekler ve bebekler vardır, aileleri bulunur. Vücutları mavi renklidir. Ondan balık istenir.
Öğleyin insanlar, o sırada Vudaş yıkandığı için yüzmezler. Güneşli günlerde, bir güzel koyu saçlı kız kılığında kıyıya gelir ve uzun saçlarını altın bir tarak ile tarar. Bazen sahilde uykuya dalar. Onu rahatsız etmemek için su kıyısında yürürken iyi davranışlar sergilemek gerekir.
Bazen bu ruhlar Su Ana (Çuvaşça: “Şıv Amăşĕ”), Su Ata (Çuvaşça: “Şıv Aşşĕ”), Su Tanrısı (Çuvaşça: “Şıv Turo”) ve Su Şeytanı (“Şıv Şuytan”) ile özdeşleşmiştir. Tatar mitolojisinde Vudaş Anası bu ruhu karşılar. Bazı görüşlere göre Fin-Ugor kökenlidir. Ural dillerinde Vodyava olarak yer alır.
Diğer İsimleri
Türk, Altay, Moğol ve diğer Türk kökenli Orta Asya milletlerinde ve topluluklarında Su Tanrıçasına şu isimler de verilir:
- Aka Hanım: Irmak Tanrıçası. Irmakların ve içinde yaşayan varlıkları korur.
- Suylaman Hanım: Gölleri, ırmakları ve su kaynaklarını korur.
Su Ata
Genelde nehirlerin, göllerin, sazlıkların en derin köşesinde yaşar. Kıyıya çıkmayı sevmez ve insanların gözüne de görünmezmiş. Kendisini huzursuz eden insanları hiç sevmez. Irmağın en derin yerlerine giren insanlara kızarak onları dibe çeker.
Bu yüzden eskiden suda boğulup ölen insanlar hakkında “Su Atası aldı” derlermiş. Suyu pisleten insanlardan ve o insanların yaşadığı köylerden nefret eder. Sâkin bir günde birden nehrin veya gölün dalgalanması, bağlağıların (barajların), büğetlerin (bentlerin) veya su değirmenlerinin yıkılması kızgınlığının işaretleridir. Onu hoşnut etmek için bütün bir ekmeği pişirip suya bırakırlar.
Bazı yörelerde günümüze dek korunan bir gelenek vardır. Yeni evlenen kızları gelin geldiği köyün suyunda yaşayan Su Atası’na tanıtmak amacıyla suya atarlar. Gelinlerin suya atılma göreneğinin asıl sebebinin unutularak devam edildiği köylerde vardır. Usan Han ile eşdeğer olduğu ileri sürülür.
Tatar mitolojisinde Su Anası, Su İyesi ve Su Atası bazen tek bir varlığa verilen çeşitli isimler olarak görünür. Fakat aralarındaki en önemli fark, Su İyesinin sadece belli bir su kaynağına bağlı olmasıdır. Su Anası ve Su Atası ise tüm su kaynaklarının sahibidir ve istediğinin yanına gidebilir. Su iyelerini bu kaynakları korumak üzere Su Ana ve Su Ata gönderir.
Vudaş (Çuvaşça: Вутăш, Vutăş) – Çuvaş mitolojide su ruhu. Slav mitolojisindeki Vodyano (Su Ata) ve Mordvin mitolojisindeki Vodyava (Su Ana) adlı varlıklarla doğrudan bağlantılıdır (her ikisini birden kapsar).
Diğer İsimleri
Türk, Altay, Moğol ve diğer Türk kökenli Orta Asya milletlerinde ve topluluklarında Su Tanrısına şu isimler de verilir:
- Ödüget Han: Akarsu Tanrısı. Su kenarlarında yaşamakta ve gezmektedir.
- Udaga Han: Su Tanrısı. Su kaynaklarını korur.
- Loson Han: Lus adlı su ruhları kendisine bağlıdır.
- Bısalgan Han: Nehir Tanrısı. Irmaklarda yaşar.
- Süymesen Han: Deniz Tanrısı. Denizlerin koruyucu ruhudur. Deniz canlılarını ve balıkları da korur.
Su İyesi
Su İyesi – Türk, Tatar ve Altay mitolojisinde suyun koruyucu ruhu.
Değişik Türk dillerinde Suv (Sub, Suğ, Sıv) İyesi olarak da bilinir. Moğollar Usan (Uhan) Ezen olarak adlandırırlar.
Özellikleri
Her suyun bir İyesi vardır. Hepsi sularda yaşarlar. İnsanlara zarar vermezler. Cisimsiz varlıklardır. Ak giysiler giyinirler. Suları korurlar. Kuş ve yılan kılığına girebilirler. Yaşadıkları suyun derinliklerindeki büyük bir kayanın altında bulunan geçitten girilen bir sarayda yaşarlar.
Bazıları denizkızı gibi balık kuyrukludurlar. Maviye çalan bir renkleri vardır. Etraflarında yüzen ve ışıldayan mâvi renkli balıklarla tasvir edilirler. Kimi zaman boynuzlu olarak betimlenir. Saçsız, sakalsız, kaşsız bir varlıktır. Burada kastedilen daha çok su kaynaklarının koruyucu ruhudur.
Onun huyunu anlayabilmek neredeyse imkânsızmış. Hiç beklenmeyen bir anda suyu dalgalandırıp barajları yıkabilir, hayvanların, insanların boğulup ölmesine neden olabilirmiş. Su Sonası/Sunası olarak bilinen yarı balık yarı kız olan bir canlının taş üzerinde oturduğunu görülür. Tatar mitolojisinde Su Atası, Su İyesi ve Su Anası bazen tek bir varlığa verilen çeşitli isimler olarak görünür. Fakat aralarındaki en önemli fark, Su İyesinin sadece belli bir su kaynağına bağlı olmasıdır.
Öğüz İyesi
Öğüz İyesi – Türk ve Orta Asya halk inancında akarsu ruhudur. Su İyesi ile benzer özellikler taşıyan ve ona çok yakın olan bir varlıktır. Hattâ kimi görüşlere göre aynı canlıdır. Öz İyesi olarak da bilinir.
Eşanlamlı olarak Akar (Ahar) İyesi veya Akarsu İyesi tabiri de kullanılır. Dere İyesi de benzer bir anlam içerir. Akarsuyun koruyucu ruhudur. Her akarsu için farklı bir İye vardır. Yaşlı kadın kılığındadır. Çaylarda, derelerde yaşar. Köprüden geçerken suya bakanlara kızar ve başını döndürür. O kişi de suya düşer ve bazen boğulur. Suların kirletilmesi onu çok üzer.
Suya kirli şeyler dökenlerin başına belalar getirir. Su kenarlarında yaşar. Bazen kuraklık ve hastalık getirir. İlk defa su doldurmaya giden bir gelin kendisine saçı verir. Bozuk para atılabilir. Veya sudaki canlıları beslemesi için peynir, çökelek, ekmek dökülebilir. İnsanları ayaklarından tutup suya çeker.
Bazen aslında çok sığ olan bir yerde insanlar onlarca kulaç derinliğe batarlar. Dağınık saçları vardır. Çay (Say) İyesi küçük akarsuların koruyucu ruhudur. Öğüz sözcüğü, akarsu demektir.
Bazı şîve ve lehçelerde Öz olarak kullanılır. Öz sözü aynı zamanda bir varlığın temel unsuru demektir ki, su tüm canlı organizmalardaki temel unsurlardan belki de en önemlisidir. Moğolcada Üyer, Tunguzcada Üge/Üve akarsu anlamına gelir.
Ödüget
Ödüget – Akarsu Tanrısı. Su kenarlarında yaşamakta ve gezmektedir. Ses çıkarmak, geçmek anlamları vardır. Ötmek bu kökten gelir. Öz ise dere, çay demektir. Rica etmek, yalvarmak gibi anlamlara da gelir.
Kutsal Sular
Kutlu kaplıcalara Türk halk inancında genellikle “Çermik” adı verilir ve buraların da iyeler tarafından korunduğuna inanılır. Bu yerler genelde sıcak su kaynağı şeklindedir.
Çoğu zaman bir dağın başında, amansız bir hastalığa yakalandığı için ölüme terk edilen bir genç, yaralı kurtların ya da yaban köpeklerinin kutlu bir suya ya da balçığa girdiğini ve iyileştiğini görerek kendisi de aynı şeyi yapar ve üç gün üç gece o suda veya balçıkta kaldıktan sonra sapasağlam olarak çıkar.
Suyun ve/veya sıcağın (ateşin) kutsallığını bir araya getiren yerlerdir. Hattâ çoğu zaman ağaçlık, dağlık bölgelerde bulunması bu mekânlara yönelik olumlu ve ruhsal anlamda sağaltıcı etkiyi artırır. Bazen bu su kaynaklarına yakın yerlerde bir erenin türbesi bulunur. Hastalıkla sınanan bu kutlu kişiye iyileşmesi için Tanrı tarafından gönderildiği de düşünülür.
Çermik sözcüğü, suyun toplandığı yer demektir. İddia edildiği gibi Ermenice değildir. Ermeniceye Türkçeden geçmiştir. Çer kökü Türkçede ve Moğolcada Yer ile ilgili anlamlar taşır.