Türk MitolojisiBlog

Türk Mitolojisi: Tanımı Kökenleri ve İçeriği

Türk Mitolojisi

Türk mitolojisi, derin köklere sahip zengin bir kültürel hazinedir. Bu mitoloji, Türk halklarının tarih boyunca yaşadığı coğrafyalarda şekillenmiş ve farklı inanç sistemlerinin etkisiyle gelişmiştir. Mitoloji, Tanrılar, kahramanlar, efsanevi yaratıklar ve doğaüstü güçlerle dolu bir dünya sunar. Türk mitolojisinin merkezinde doğa, toplum ve ruhani dünya arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı bulunur.

Türk mitolojisi, binlerce yıllık bir geçmişe dayanır ve çeşitli medeniyetlerin etkileşimiyle şekillenmiştir. Göktürkler, Hunlar, Selçuklular, ve Osmanlılar gibi çeşitli Türk boyları, mitolojiye katkıda bulunmuş ve onu zenginleştirmiştir. Ayrıca, İslam öncesi dönemdeki Türk inançlarıyla İslami unsurların sentezlenmesiyle de Türk mitolojisi gelişmiştir. Bu etkileşimler, mitolojinin derinliğini ve çeşitliliğini artırmıştır.

Türk Mitolojisi Türk halklarının inanmış oldukları mitolojik bütüne verilen isimdir. Eski efsâneler, Türk halklarının eski ortak inancı Tengricilikten öğeler taşımaktan ziyade sosyal ve kültürel tema’larla doludur. Bunların bazıları sonradan İslâmi öğeler ile değiştirilmiştir. Ege ve Anadolu Uygarlığı mitolojisi ile benzerlikler taşımaktadır

Türk mitolojisi, birçok araştırmacıya göre aynı Tengricilikte de olduğu gibi tektanrıcı bir temelden, zamanla çoktanrıcı bir biçime doğru gelişmiştir. Ayrıca tarihi Türk halklarının temasa geldikleri Zerdüştlük, Mani dini ve Budizm de Türklerin mitolojisinden izler devralmıştır. Bu yüzden genel bir tanım olan Türk mitolojisine, inançtaki farklı unsurlar göz önünde tutulursa Türk Mitolojileri demek daha doğru olabilir.

Türk mitolojisinin en eski kalıntıları ancak diğer halkların yazılı belgeleriyle kanıtlanabilir. En önemli kanıtlar eski Çin yazılarında bulunur. Örneğin MÖ 330 yılından kalan bir yazıda Türk mitolojisinin en önemli efsânelerinden olan Asena efsânesi ile karşılaşılır.

Tanınmış Söylenceler

Türk mitolojisinde en çok bilinen efsâneler şu şekildedir:

Bozkurt

Bozkurt Destanı
Bozkurt Destanı

Bilinen en eski Türk efsânelerinden biridir. Tüm Türk halklarında çeşitli şekilde yaygındır. Efsâneye göre Türkler düşmanları tarafından tamamen yok edilirler. Sadece iki çocuk sağ kalır. Tengri’nin gönderdiği kutsal bir dişi kurt çocukları besler büyütür ve korur. Kurt, bir çocuktan gebe kalır ve on yavru doğurur. Bu on çocuk gelecek Türk toplulukların hükümdarlarıdır.

Ergenekon

Ergenekon Destanı
Ergenekon Destanı

Türkler büyük bir yenilgiye uğradıktan sonra çadırlarını toplayıp göç ederler. Tengri’nin gönderdiği kutsal bir kurt Türklere kılavuzluk eder ve onları verimli toprakları olan, etrafı dağlarla çevrili büyük bir ovaya götürür. Birkaç kuşak sonra Türkler bu ovaya sığmaz olurlar.

Bu kez bir kurt onlara etraflarını çeviren dağlardan birisinin madenden oluştuğunu gösterir ve demirciler bu dağı eritirler. Halk ovadan çıkar ve tekrar bozkırların egemenliğini ele geçirdiklerini tüm bozkır halklarına duyururlar. Bu güne nevruz adı verilir.

Oğuz

Oğuz Kağan Destanı
Oğuz Kağan Destanı

Bu destan Türklerin atası olarak bilinen Oğuz Kağan’ın hayatını anlatır. Doğumundan ölümüne ve devleti oğullarına pay edişine kadar geçen destanda, Oğuz’un eşleriyle tanışması, oğullarının doğumu ve savaşlar da bulunmaktadır.

Manas

Manas Destanı
Manas Destanı

Dünya’nın en uzun destanı olan Manas destanında, daha küçük yaştan kahraman olacağı bilinen Kırgız Manas’ın hikâyesi anlatılmaktadır. Manas’ın dostları tarafından ihanete uğratılıp öldürüldüğü söylenir. Mezarı başında ağlayan hayvanlar Manas’a ağıt yakarlar ve Göktanrı acıyarak Manas’ı diriltir. Manas da kendisine ihanet eden dostlarının peşine düşer.

Türeyiş Söylenceleri

Türeyiş Destanı
Türeyiş Destanı

Türk mitolojisinin en mühim özelliklerinden birisi her kabîlenin, ne kadar ufak da olsa şahsi bir türeyiş efsânesine sâhip olmasıdır. Örneğin Oğuzname’de her sözü edilen kabîlenin ilk önce türeyiş efsânesi anlatılır.

En önemli ve en tanınmış efsâne Türkler’in ortak türeyiş efsânesidir. Bu efsâne neredeyse her Türk topluluğunda tanınır ve en eski Türk hükümdarlarının, Göktanrı’nın gönderdiği bir kurt ile çiftleşmesinden türediğini anlatır.

Bazı versiyonlarda bir dişi kurdun en son Türk olarak kalmış bir erkek çocuğu ile, diğer versiyonlarda ise Göktanrı’nın bir erkek kurt kılığında hükümdarın kızı ile çiftleştiği anlatılır. Diğer iyi tanılan bir türeyiş efsânesi Kırgız halkının türeyiş efsânesidir. Bu efsâneye göre kutsal bir gölün suyundan gebe kalan kırk kız ilk kırgızları oluşturur.

Şu Destanı
Şu Destanı

Diğer Söylenceler

  1. Göç Destanı
  2. Kırk Kız Destanı
  3. Yaratılış Destanı
  4. Köroğlu Destanı
  5. Şu Destanı
  6. Edigey Destanı

Avrupa Türk Mitolojisi

battle of the catalaunian plains between attila and the roman empire
Türk Mitolojisi: Tanımı Kökenleri ve İçeriği 32

Avrupaya göç etmiş olan antik Türk halklarından dolayı, Avrupa’da da Türk mitolojisinin izlerini bulmak mümkündür. Özellikle Hunlar ve ön Bulgarlar destanlara konu olmuşlardır.

Alman mitolojisinin en tanınmış destanı Hunlar’a ve ejderhalara karşı savaşan Alman kahraman Siegfried’in destanı’dır. Bu destanda Atilla’nın adı “Etzel”dir. Ön Bulgarlar’ın (Türk Bulgarlar) Balkanlar’a getirmiş olduğu Han Asparuh (İşbara Han) destanını Bulgaristan’da henüz birinci sınıfta okuyan her Bulgar çocuğu ezbere bilir.

Ayrıca yine ön Bulgarlar’ın getirmiş oldukları ilkbahar bayramı “Mart enizi”nde (Mart annesi) ilkokul çocukları Han Asparuh destanının bazı bölümlerini canlandırırlar. Canlandırılan bölümde, Han Asparuh ilk Bulgar devletini kurmuş ve bunu kutlamak için Göktanrı Tangra’ya (Tengri) adak vermek ister.

Adak vermeden önce bir demet dereotunu kutsal ateşte yakması gerekir ama hiçbir yerde dereotu bulamaz. Bu yüzden çok üzülür. Çok uzaklarda Volga kıyılarında kalmış olan kızkardeşi, Asparuh’un derdini hisseder ve bir şahinin ayağına bir demet dereotu bağlayıp gönderir. Macarlar’da da çok uzun bir Atilla ve eski Türk destanları bulunmaktadır.

Budist Türk Mitolojisi

9’ncu yüzyılda Uygur Türkleri’nin Budizm dinini kabul etmiş ve bu dinin temeli üstünde ilk büyük yerleşik Türk kültürünü geliştirmişlerdir. Uygur rahiplerin bu dönemde binlerce Budist yazıyı, Sanskrit ve Çince’den Türkçe’ye çevirmiş oldukları bilinmektedir.

Bunların arasında birçok yabancı efsâne de Türkçe’ye çevrilmiş, ama eski Türk destanları ve tarihi de yazıya alınmıştır. Hotan kentinde zamanının en büyük kütüphanesini oluşturmuşlar, ama maalesef Kırgızların bir saldırısında bu kütüphane tamamen yanmıştır.

Günümüze sadece ufak tefek sayfa parçaları kalmıştır, ama bu sayfa parçalarının bazılarının üzerinde görünen sayfa sayıları (sayfa 500- sayfa 600) bu kitapların ne kadar geniş kapsamlı ve ayrıntılı olduklarını kanıtlamaktadır. Bu az sayıdaki kalıntının arasında manastırlara yeni rahipler kazandırmak için tasarlanmış efsâneler de bulunmaktadır.

Bazı diğer hikâyelerde Buda’nın başka bedenlerde tekrar doğmuş varlığı konu olarak ele alınır. Hikâyelerin birisinde dengesiz bir Hint hükümdar yüzlerce adamı ile birlikte ava çıkar ve binlerce ceylanı öldürür. Ceylanların başı olan altın renginde bir ceylan, Buda’nın reenkarnasyonudur. Altın ceylan hükümdarı uyarır ve can almayı bırakmasını buyurur, ama hükümdar onu dinlemez. Altın ceylan sonunda hepsini feci şekilde cezalandırır.

Sibirya Türk Mitolojisi

a group of dolgans stand together at their camp near the village of syndassko russia the
Türk Mitolojisi: Tanımı Kökenleri ve İçeriği 33

Sibirya’nın Türk halkları, Türk mitolojisini günümüze kadar en canlı, en renkli tutmuş ve muhafaza etmiş olanlarıdır. Günümüze kadar Tengriciliğin kutsal varlıklarına hâlâ ibadet edip eski Türkler’in destan anlatma geleneğini ayakta tutmaya devam etmektedirler.

Örneğin, sayıları çok azalmış olan Dolganlar’da çok eski bir mitoloji bulunmaktadır. Sibirya’nın çok kuzeyinde bulunan Tundra ikliminde yaşayan Dolganlar, göçebeliklerinde ara sıra buzları 10.000 yıldır çözülmemiş, yarısı topraktan dışarı dikilen Mamut cesetlerine rastlarlar.

Dolganlar, yeraltı âleminin efendisi Erlik hanın, mamutları yeraltı âlemine aldığını ve onları kendine hizmet ettirdiğine inanırlar. Inançlarına göre, mamutlar yeraltı âleminde tutsaktır. Eğer yeryüzüne çıkmaya çalışırlarsa ceza olarak derhal buz tutarlar. Radloff’a göre Dolganlar canlı olarak hiç görmedikleri bu dev hayvanların, yarı yere gömük, yarı dışarı çıkmış hali ve donmuş olmalarını bu şekilde açıklamışlardır.

Altaylılar, Yakutlar ve diğer Sibirya Türkleri’nde de dünyalarında olup biten çoğu şeyin sorumlusu, iyi ve kötü ruhlar ve kutsal varlıklardır. Dua edip kurbanlar vererek, bereketin kesilmemesi için onları hoş tutmaya çalışırlar.

Anadolu Türk Mitolojisi

Türkler, 10’ncu yüzyıldan itibaren Anadolu’ya akın etmeleri sırasında Orta Asya’dan birçok destan ve hikâyeyi de beraberlerinde getirmişlerdir. 11’nci yüzyılda Akkoyunlu devletinde, Orta Asya’dan yeni gelmiş Türk boylarının anlattıkları hikâyeler tanınmayan bir yazar tarafından “Dede Korkut masalları” olarak kâleme alınmıştır.

Ama Türkler’in Anadolu’ya gelmelerinden önce de, burada çok renkli mitler bulunmaktadır. Bu mitler Anadolu Türkleri’nin mitolojisinde iz bırakmıştır. Örneğin Pamukkale hakkındaki eski bir Yunan efsânesi günümüzde hâlâ anlatılmaktadır.

Bu efsâneye göre çirkin bir kız dışlanmaktan usanıp hayatına son vermek ister. Kendini Pamukkale’nin tepelerinden aşağıya atar ve kaynak suyu dolu bir terasın içine düşer. Ava çıkmış bir prens bu olayı görür ve hemen oraya koşar. Bir bakar ki kollarında kendine gelen kız adeta bir dünyalar güzeli. Meğer Pamukkale’nin şifalı kaynak suyu kızı güzelleştirmiştir. Sonra ikisi evlenir ve mutlu olurlar.

Osmanlı Türk Mitolojisi

image 28 1
Türk Mitolojisi: Tanımı Kökenleri ve İçeriği 34

Osmanlılar’ın en mühim efsânesi, imparatorluğun kurulmasından önce Osman Bey’in bir rüyâ görmesi ve bu rüyânın Şeyh Edebali (1206 – 1326) tarafından açıklanmasıdır.

Şeyh Edebali, Osman Bey’in gördüğü rüyânın, O’nun Osman Bey’in bir cihan devleti kuracağının alameti olduğunu açıklar ve bu rüyâ gerçek olur. Osmanlı Devleti 1299 yılında kurulmuş, 623 yıl devam etmiş ve Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarına yayıldıktan sonra 17. yüzyıldan itibaren zayıflamış, 1922 yılında tamamen yıkılmıştır.

Eski Türklerin ve Moğolların, bugün Tengricilik adıyla bilinen geleneksel inancı, kısa zaman öncesine kadar Türk şamanizmi diye adlandırılıyordu. Ama Şamanizm terimi artık yalnızca Sibirya’daki inanç sistemi için değil, bütün dünyadaki ilkel inançlar için kullanıldığından, son 10- 15 yıldan beri Türklerin ve Moğolların geleneksel inancı için batılı bilimciler arasında Tengrizm adı giderek yaygınlaşmaktadır.

Julie Stewart “Moğol Şamanizmi” adlı makalesinde şunları belirtiyor:

Batılı bilim adamları bu inanç için gitgide daha sık Tengrizm adını kullanıyor. Bu ad bu inanç için çok daha isabetli, çünkü bu inanç tamamen Tengri’nin etrafına inşa edilmiştir ve insanların günlük ibadetleri için bir Şaman (Kam)’a gereksinimleri yoktur.

Türk Mitolojisinin Târihi

Tengri-Kültü’nün en eski kanıtları 3000 yıllık Çin kaynaklarında Hiung-nu (Doğu Hunlar) ve Tue’kue halklarını anlatan yazılarda bulunmuştur. Hun (Çince de Hiung-nu) hükümdarlarının kanlarının Tengri tarafından kutlandırılmış olduğuna inanırlardı.

Destanlarında, Tengri’nin yolladığı bir dişi ya da erkek kurdun tanrısal kanının çiftleşme yoluyla hükümdarlarının sülâlesine karışmış olduğuna inandıkları çeşitli yollarla belirtilmektedir.

En eskisi ve en yaygın olanı kutsal dişi kurt Asena hakkındaki efsânenin farklı sürümleridir. Birçok eski Türk topluluğunda, Göktürklerde ve Orta Çağ’a kadar varolmuş Türk devletlerinde, kendi köklerinin kutsal Asena sülâlesine dayandığını vurgulayan ve bu yüzden halkı tarafından yaşayan bir yarı tanrı olarak görülmüş olan Türk hükümdarlarına rastlayabiliriz.

Bu hükümdarlar, Tengri’yi yeryüzünde temsil eden Tengri’nin oğulları olarak kabul edilmiştir. Tengri’nin bu hükümdarlara verdiği kudretli hükümdar ruhu olan kut’u elde etmiş olduklarına inanılarak adlarına Tengrikut ya da kutluğ gibi eklemeler yapılmıştır.

Göktürkler

image 306
Türk Mitolojisi: Tanımı Kökenleri ve İçeriği 35

Göktürkler, Türk toplulukları arasında inançları, kültürleri ve politikaları hakkında değerli bilgiler içeren yazılı kanıtlar bırakan ilk ulus olmuştur. Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan eski Türk inancını yalnızca bir söz ile açıklamaktadır:

Üzä kök tänri asra yağız yer kılıntıkda, ekin ara kişi oğlı kılınmış.“

(Üstte mâvi gök, aşağıda yağız yer kılındığında, ikisinin arasında insanoğlu kılınmış.)

Göktürk hükümdarlarının unvanları sürekli Tengri ile olan bağlantılarına değinir; örneğin “kök tengri yaratmış” ya da „tänri täg tänri yaratmış türk bilge kağan

Göktürk İmparatorluğu’nda Tengricilik tek tanrıcı bir din olarak görünmektedir ve kesin olarak birçok başka inançları da barındırmış olan bu kültürde en büyük rolü oynamış ve hattâ bu dönemde en parlak zamanlarından birini yaşamıştır.

Göktürk hükümdarları halkları tarafından, yaşayan bir tanrı oğlu olarak kabul edilmiştir. Dört ‘il’e ayrılmış olan devletin bu illerinin yönetimi dört ilhan’ca temsil edilmiş ve bu ilhanlar da halkları tarafından tanrısal davranış görmüşlerdir. Ölen bir Han ya da Kağan’ın ölümden sonra da tanrısal varlığını sürdürdüğüne inanılmış ve halkına destek olmaya devam etmesi için her sene ölüm gününde onun için bir kurban kesilmiştir.

Ancak bunların yanında Göktürklere Doğu Hunlardan miras kalmış olan Çin etkileri de bulmak mümkündür: Doğu Hun İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra son hükümdarların oğullarının birbirlerine düşman olmaları sağlanmış, güneyde kalan bölümü Han Çinleri ile birlik olmuş ve onların kültüründen etkilenmiştir.

Bu dönemde ve sonraki yüzyıllarda, Tabgaçlar gibi birçok Türk topluluğunun Çinlerin arasında erimiş olduğu tahmin edilir. Bilge Kağan, atalarının yaptığı bu hataları yazılarında ayrıntılı olarak ele almış ve halkını Çinlilerden gelen tehlikeye karşı uyarmıştır.

Bu yüzden Göktürklerde halkın bütünlüğünü korumak için etkili şekilde vurgulanan bir Türk ulusçuluğunda ve Tengriciliğe büyük önem verilmiştir. Buna rağmen 12 hayvanlı Çin takvimi ve göğün yönlerini hayvan isimleri ile tanımlamak gibi bazı etkiler kalmıştır.

Böylece Göktürk İmparatorluğu topraklarının bölündüğü dört il, göğün hayvan isimleri ile adlandırılmasından dolayı Kartal ili, Domuz ili, Kaplan ili ve İt ili olarak adlandırılmıştır. Böylece Göktürklerde dünyanın sonunun ‘gök’ün yıkılması ve yerin çökmesi ile gerçekleşeceğine inanıldığı söylenebilir.

Kalıntılardan birinde, Budizm’in Türklerin arasında yayılmaması için uyarıcı bir metin bulunmaktadır. Metinde Büyük Kağan’ın kardeşi, Budizmin, Türkleri umursamaz, tembel ve edilgin yaptığını ve bunun önlenmesi gerektiğini kaydetmektedir.

Tengriciliğin diğer inançlara karşı anlayışının ve hoşgörüsünün kanıtlarını bulmak mümkündür. Örneğin, Karadeniz’in kuzeyinde yapılan kazılarda, Tengrici oldukları bilinen Ön Bulgarlar’ın kalıntıları arasında, Musevi, Hıristiyan ve Budistlerin de olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur.

Moğollar

image 29 1
Türk Mitolojisi: Tanımı Kökenleri ve İçeriği 36

Moğolların ve birçok Türk boylarının önderi olan Cengiz Han’ın da diğer inançlara karşı düşmanca bir tutumu yoktu. Savaş olmayan zamanlarda, hattâ bazen savaşlardan sonra, Budist manastırlarında dinlenir, meditasyon ve oruç ile “ruhunu arıtırdı”.

Tengrist halkları birleştirip insanlık tarihinin en büyük devletini kurmuş olan hükümdar, konuşmalarına daima, Sonsuz “Kök Tengri’nin” (mâvi Gök’ün) dileğiyle, sözü ile başlardı.

Cengiz Han’ın döneminde Tengricilik, Hunlardan ve Göktürklerden sonra, tekrar ve son kez, büyük bir ün kazanmıştı. Kubilay Kağan, Çin’i fethettikten sonra oradaki yaygın dinlerle de ilgilenmeye başlamıştır. Örneğin; Tengricilik ile zaten akrabalığı olan Çinlilere ait “tek bir gök felsefesi” Tien Min’i taklit etmiştir.

Ama özellikle Budist Uygur-Türk rahiplerinin bilgilerine ve eğitimlerine hayran kalmış ve onlardan bir heyeti, Buda’nın felsefesini Moğolların arasında da yaymak ve yeni bir Buda tapınağı kurmak görevi ile Karakurum’a göndermiştir.

Bu rahipler sadece bugüne kadar Moğolistan’da var olan Lamaizmi değil, Uygurların kendi dillerine göre şekillendirdikleri sanskrit alfabesini de Moğolistan’a taşımışlardır. Ama Budizm’e rağmen, Tengricilik Moğolistan’daki ağırlığını sürdürmüş, Budizm, Tengriciliğin içine ilave edilmiştir. Bugünkü Moğolların Budizmi, küçük bir Buda heykelini, boylarının Ongun’u ve ulu ataları Cengiz Han’ın resmi ile birlikte çadırın kutsal sayılan kuzey köşesine yerleştirmekten ibârettir.

Avrupa’da Tengricilik

Türk Mitolojisi Tengricilik
Türk Mitolojisi Tengricilik

Tengricilik, Hunlar, Avarlar, Ön Bulgarlar, Kumanlar ve antik çağın bazı diğer savaşçı Türk ve Moğol toplulukları ve daha sonra da Cengiz Han’ın Altın Ordusu tarafından Avrupa’ya da taşınmıştır. Bu inanç göçebe yaşamına o kadar bağlıdır ki, Tengrici kavimlerin yerleşik bir yaşama geçişleri daima göçebe hayatı ile birlikte Tengriciliği de bırakmalarını ve diğer inançları kabul etmelerini beraberinde getirmiştir.

Göçebeliği bırakmayan kavimler, Tengriciliği de bırakmamışlardır. Doğu ve Orta Avrupa’da, Orta Çağ’ın sonlarına kadar, Tengri’ye dua eden bazı ufak göçebe kavimlere rastlamak mümkün olmuştur. “Tudomany” sözcüğü eski Macarcada “sihir” ya da “esrarengiz bilgi” anlamına gelirdi (günümüzde “bilim” demektir). “Taltos” denilen Macar Şamanları günlerce sürebilen bir baygınlıktan sonra “tudomany”yi elde ederlerdi.

“Taltos” sözcüğü EskiTürkçe “tal-” ya da “talt-“‘dan (günümüz Türkçesi: “dalmak”) kaynaklanır ve “bayılmak” ya da “şuurunu kaybetmek” anlamına gelir. Şaman olma işlemi, şaman olacak kişinin kendinden geçmiş bir vaziyette “Gök’e kadar uzanan ağaca” (Macarca “Tetejetlen nagy fa”) tırmanması ile gerçekleşirdi. Bu “Dünyalar Ağacı”, bu halkların inancının bir parçasıydı.

Ön Bulgarlar, Gök tanrısı Tengri’ye “Tangra” derlerdi ve Tengricilik için tipik olan dağların kutsallığına inanma kapsamında Balkan’ın en yüksek dağına “Tangra” adını verdiler. Bu dağın adı Osmanlılar tarafından 15. yüzyılda “Maaşallah”‘a çevrilene kadar böyle kalmıştır.

Bugünkü Bulgarca’da bu dağın adı Maaşallah’tan türetilmiş şekilde “Musala”‘dır. Ayrıca şimdiye kadar bulunan 80 civârında eski Bulgar Run yazıtının neredeyse hepsinde “Tangra”nın adı geçmektedir. Bulgarlardan önce de Trakyalılar ve Yunanlar tarafından kutsal sayılmış olan ve eteklerinde eski Yunan tapınakları bulunan Perpenikon Dağı’nın en yüksek zirvesindeki dikili taşa, eski verimlilik tanrıçası olan Umay’ın resmi kazınmıştır.

Bulgarların Tengriciliği 864 yılında Han Boris (Mikail) I.’in Hristiyanlığı kabul etmesi ile sona ermiştir. Avrupa’ya göç etmiş olan göçebe Tengrici kavimler, yerli olmaları ile birlikte zamanla eski inançlarını unutmuş ve yerli Slav, Germen ve Roman halklarıyla karışmışlardır.

Diğer Türk Toplumları

10. yüzyıl öncesinde Araplar ve Farslarla temasa girip, bazen gönüllü olmadan İslam’ı kabul etmiş olan Türk boyları vardır. Ama İslam’ı toplu halde kabul etmiş olan ilk büyük Türk topluluğu, Saltuk Buğra Karahan emri altındaki Karahanlılar olmuşlardır (920). Bundan sonra İslam, Orta Asya’nın güneybatısındaki Türk kavimleri arasında hızla yayılmıştır.

Bazı Türk kavimlerinin İslama katılmadan evvel Nestoryan Hristiyanları oldukları hakkında da kanıtlar bulmak mümkündür. 581 yılından kalma bir Farsça yazıda, bir savaştan sonra esir düşen Türk askerlerinin yüzlerinde Haç dövmeleri bulunduğundan söz edilir.

762 yılında Bögü Kağan, Göktürk ülkesinin parçalanmasından doğmuş olan Uygur ülkesinde, Mani dinini ülkenin resmî inancı olarak ilan etmiştir. Ama Farslardan alınmış olan Mani dini, eski Türklerin Tengricilik ilkeleriyle kesinlikle bağdaşmadığından Uygur halkının tümüyle bu dini kabul ettiğine inanmak zordur.

Bundan yüz yıl kadar sonra, Uygurların çoğunluğu Budizmi kabul edip bu temelin üzerine ilk “yerleşik Türk kültürünü” geliştirmişlerdir. Hattâ Budizmin öncüleri olup, dini diğer halkların arasında yaymaya başlamışlar, binlerce Çince ve Sanskritçe Budist yazısını özenle Türkçeye çevirmişlerdir.

Budizmi kendi kültürlerine göre şekillendirmiş ve hattâ ilk kez kadınlar için bir manastır inşa ederek “Budist rahibeler” geleneğini başlatmışlardır. Kırgızlar’ın saldırısından sonra bir süre göçebeliğe geri dönmek zorunda kalmışlardır.

Bugünkü Uygurlar çoğunlukla Müslümandır. Uygurlar bazı gelenekleri Budizm’den İslam’a taşımışlardır. Örneğin, kendini ruhsallığa adamış, maddi varlığı olmayan, göçmen rahip geleneğini İslam’da da devam ettirerek, kapı kapı dolaşarak hayır duaları ile geçimini sağlayan ve bazen ermiş olarak görülen derviş geleneğini çıkarmışlardır. İslam’daki tüm derviş şekilleri buradan kaynaklanmışdır.

16. yüzyıldan sonra, Sibirya’nın Türk kavimleri Ruslar tarafından gitgide Hristiyanlaştırılmış ve Slavlaştırılmıştır. Ama bu toplulukların Hıristiyanlığında hâlâ Tengricilik kalıntılarını bulmak mümkündür. Örneğin hâlâ Şaman geleneği sürdürülmektedir ve köylerdeki Şamanlara olan güven, köyün papazına ya da doktoruna olan güvenden daha fazladır.

Bugün Tengricilik artık sadece Moğollarda Lamaizm ile karışmış bir şekilde ve hâlâ doğaya bağlı ve göçebe yaşam sürdüren bazı Sibiryalı küçük Türk kavimlerinde görülmektedir.

Tengriciliği bugüne kadar muhafaza etmiş olan kavimler daima göçebe olmuşlardır. Bazı Müslüman Türkmen ve Kırgız boyları hâlâ tamamen veya kısmen göçebe bir yaşam sürdürmektedirler. Bu boylarda, eski dini törelerini İslâmi dualar ile karışık şekilde uygulayan şamanlara rastlamak mümkündür.

Son yüzyıllarda birkaç defa Tengriciliği modernleştirme ve canlandırma denemeleri yapılmıştır. Bu çabalardan biri, Altay bölgesinde doğmuş olan ve Batılı bilimcilerin Burhanizm dedikleri Ak Yang dır (Ak Din).

1902 yılından 1930 yılına kadar süren Ak Din’in en önemli özelliği Şamanlara ve Ruslara karşı düşmanlığıdır. Onlara göre Şamanlar, yüzyıllar boyunca diğer dinlerin ritüellerini taklit etmiş ve saçma sapan şeyler yapmaya başlamışlardır.

Ak Din, Şamanların Gök’ün (yâni Tengri’nin) değil, yeraltının, yâni kötülüğün temsilcileri olduklarını vurgulamış ve Şamanları yok etmeye çağırmıştır. Ak Din için vaaz verilen toplantılarda Şaman elbiseleri, Şaman davulları ve hattâ Rusların şeytanlığı olarak görülen Rus kâğıt paraları bile yakılmıştır. Bu uygulamalara 1930 yılında Ruslar tarafından, şiddetli ve kanlı bir şekilde son verilmiştir.

Gökteki Kutsal Nesneler

Moğolların Atası Buyan Han
Moğolların Atası Buyan Han

Güneş, ay, ateş ve su, Tengri’nin kudretinin sembolleridir. İnsanların Gök’e dua ederek elde ettiklerine inandıkları “Buyan” adlı enerji, güneşin göğün neresinde durduğuna bağlı olarak değişir. En fazla buyanın yeni ay ve dolunayda elde edilebildiğine inanılır. Senenin en uzun gününün yaşandığı ve gündüz ile gecenin eşit olduğu günler, en önemli bayramlardır.

Yılbaşı, 21 Aralık’tan sonra gelen ilk yeni ayda, “Kızıl Güneş Bayramı” 21 Haziran’dan sonra gelen ilk dolunayda kutlanır.

Venüs gezegeninin Türklerdeki adı “Erklik,” Moğollar’daki adı “Žolman (Çolpan)”dır. “Ateşli ok” denilen yıldız kaymalarını ve yeryüzüne düşen meteorları onların gönderdiği düünülür. Büyükayı yıldızlarına Moğollar’da Doolon Obdog (“Yedi Yaş Damlalı Adam”) derler. Gök’ün Ülker yıldızlarına bağlı olduğuna ve Ülker’in etrafında döndüğüne inanılır.

Beyaz Ay bayramında 14 adet tütsü yakılır. Bunların ilk yedisi “Yedi Yaş Damlalı Adam” ve diğer yedisi Ülker içindir.

Üç-Dünya

Gök-Kal – Türk ve Altay Mitolojisinde bir doğa katmanı
Gök-Kal – Türk ve Altay Mitolojisinde bir doğa katmanı

Çoğu eski inançlardaki gibi Tengricilikte de gerçek âlemin yanında bir “gök âlemi,” bir de “yeraltı âlemi” vardır. Bu âlemlerin arasındaki tek bağlantı, dünyanın merkezinde duran “Dünyalar Ağacı”dır. Gök âlemi ve yeraltı âleminin yedişer katları vardır (bazen yeraltı 9, gök de 17 kat olarak geçmektedir). Şamanlar bu âlemlere yolculuk yapmak için birçok girişler tanırlar.

Bu âlemlerin katlarında, aynı yeryüzündeki insanlar gibi bir hayat sürdüren varlıklar vardır. Onların da kendi saygı gösterdikleri ruhları ve şamanları vardır. Bazen bu varlıklar yeryüzünü ziyâret ederler ama insanlara görünmezler. Sadece ateşin garip bir cızırtısında ya da bir tilkinin havlamasında kendilerini belli ederler ve şamana görünürler.

Yeraltı Âlemi

yer Altı dünyası
yer Altı dünyası

Yeraltı âleminin yeryüzü ile çok benzerlikleri vardır ama yeraltı halkının insanlarda olduğuna inanıldığı gibi 3 ruhu değil, sadece 2 ruhu vardır. Onlarda, vücut ısısını üreten ve nefes alınmasını sağlayan “amin ruhu” eksiktir. Bu yüzden çok beyaz tenlilerdir ve kanları çok koyu renklidir. Yeraltı âleminin güneşi ve ayı çok daha az ışık verir. Yeraltında da ormanlar, ırmaklar ve yerleşim yerleri vardır.

Yeraltı âleminin efendisi Erlik Han’dır (Moğolca: Erleg Han). Erlik, Tengri’nin bir oğludur. Yeraltında yeniden doğmayı bekleyen ruhları da Erlik Han kontrol eder. Eğer hasta bir insanın “süne ruhu” daha ölmeden yeraltı âlemine kayarsa bir şaman, Erlik Han ile pazarlık yaparak onu tekrar geri getirebilir. Eğer bunu başaramazsa hasta ölür.

Gök Âlemi

Gök Tanrı
Gök Tanrı

Gök âleminin de yeraltı âlemi gibi yeryüzü ile benzerlikleri vardır ama bu âlemde insanların ruhları bulunmaz. Bu âlem yeryüzünden çok daha aydınlıktır. Bazı rivâyetlere göre yedi tane güneşi vardır. Yeryüzündeki şamanlar bu âlemi ziyâret edebilirler.

Burada sağlıklı, hiç dokunulmamış bir doğa vardır ve buranın yerlileri atalarının geleneklerinden hiçbir zaman sapmamışlardır. Bu âlem Tengri’nin diğer bir oğlu olan Ülgen’in himayesi altındadır. Bazı günlerde Gök âleminin kapısı aralanır ve ışığı bulutların arasından parlar. Bu anlar, şaman dualarının en tesirli olduğu anlardır. Bir şaman, kendisini gök âlemine götüren hayali yolculuğunu bir kuşun, geyiğin ya da atın sırtına binerek, ya da bu hayvanların şekline girerek gerçekleştirir.

Üç Ruh

Bir tengriciye göre dünya sadece üç boyutlu bir ortam değil, aynı zamanda durmadan dönen bir çemberdir. Her şey bu çemberin içine bağlıdır ve çember durmadan eskir ve yenilenir. Dünyanın üç boyutu, güneşin hareketi, durmadan hareket halinde olan mevsimler ve bütün yaratıkların ölümden sonra tekrar doğan ruhlarından oluşur.

Tengricilikte, insanların ve hayvanların birden çok ruha sâhip olduklarına inanılır. Genelde her insanın üç ruha sâhip olduğu kabul edilir ama ruhların isimleri, özellikleri ve sayıları bazı kavimlerde farklı olabilir: örneğin, Sibirya’nın kuzeyinde yaşayan ve bir Moğol halkı olan Samoyetler, kadınların dört, erkeklerin beş ruha sâhip olduklarına inanmaktadırlar.

Ruh türleri

Türklerde ve Moğollarda insan ruhları için birçok farklı isimler bulunur ama bunların özellikleri ve anlamları henüz yeterince araştırılmış değildir.

  • Türklerde: Özüt, Süne, Kut, Sür, Salkın, Tin, Körmös, Yula
  • Moğollarda: Sünesün, Amın, Kut, Sülde

Bu ruhların yanında, bir de Uygurlar’ın Budist dönemlerinden kalan yazılarda sözü edilen “Özkonuk” ruhu da bulunur.

  • Amın: Nefes almayı ve vücut ısısını sağlar. Amın, ruhu tekrar canlandırır. (Bu ruhun Türklerdeki adı “Özüt” olsa gerek. Kaşgarlı Mahmud, yazdığı Divân-ı Lügat-itTürk adlı eserinde “Özüt ruhu”nu nefes ruhu olarak târif etmiştir).
  • Sünesün: Vücûdun dışında, suya gider, suyun içinde hareket eder. Aynı doğadaki su çemberi gibi bir varlık sürdürür. İnsan ölünce yeraltı dünyasına iner. Tekrar dünyaya gelmesi gerektiğinde, bir kaynaktan çıkar ve bebeğin içine girer. (Türklerde “Süne ruhu”).
  • Sülde: Bir insana kişiliğini veren ruh. Benlik ruhu. Diğer ruhlar insan vücûdunu terk ederse sadece baygınlığa, benliğini yitirmeye ya da komaya yol açarlar, ama eğer bu ruh vücûdu terk ederse insan ölür. İnsan ölünce doğada bir cisme girer ve Yer Su ruhu olur. Tekrar dünyaya gelmez.

Hayvanların iki ruhu vardır. Hayvan öldüğünde bunlardan birisi tekrar dünyaya gelir ve diğeri doğaya yerleşir. Hayvanlar yeniden dirilebilen bir ruha sâhip oldukları için, onlara da saygılı davranmak ve eziyet etmemek gerekir.

Tengri’nin yanındaki diğer kutsal varlıklar

Körmözler
Körmözler

Tengricilikte ataların kutsal sayılması ve hattâ bazı büyük hükümdarların ölümlerinden sonra tanrı olarak kabul edilmesinden dolayı, kabîleden kabîleye farklı tanrısal varlıklar bulunur. Bu yüzden Tengriciliğin bütün kutsal varlıklarını bir araya toplanması imkânsız gibidir.

Örneğin, Altaylarda çok yüksek bir tanrı olarak görülen Kara Han’ın Oğuz Han’ın babası olduğu düşünülmektedir. Ayrıca Macar bilimcilere göre, Macarca’daki “tanrı” anlamına gelen “Isten” kelimesi İstemi Kağan’a ölümünden sonra tanrı olarak tapılmasından kaynaklanmaktadır.

Tengriciliğin bir tek-tanrı dini olup olmadığı hakkında farklı görüşler var olduğu için, bu kutsal varlıkların gerçekten “tanrı” olarak mı, yoksa sadece “güçlü ruhlar” olarak mı adlandırılması gerektiği kesin olarak söylenememektedir. Bu konu hakkında, bilimcilerin farklı görüşleri aşağıda Tek-Tanrı Kuramı başlığı altında ele alınmıştır.

Tanınmış kutsal varlıklar

Tengrinin yanında Tengriciliğin coğrafyasında en yaygın ve en tanınmış kutsal varlıklar şunlardır:

  • Kayra Han: Gök’ün en yüksek katında altın bir taht’ta oturur. Varlıkların yaratıcısıdır.
  • Umay: Bereket tanrıçası. Tengri’nin kızı.
  • Ülgen: Tengri’nin oğlu. Gök âleminin (cennetin) efendisi.
  • Erlik: Yeraltı âleminin kağanı. Kötülük tanrısı.
  • Ayzıt: Aşk, güzellik ve Ay tanrıçası. Kamlar alkışlarında (dua) güzelliğini methederler.
  • Gün Ana: Güneş tanrıçası. Güneş ile birlikte Gök’ün 7. katında oturur.
  • Ay Ata: Ay tanrısı. Ay ile birlikte Gök’ün 6. katında oturur.
  • Ancasın: Yıldırımların efendisi.
  • Andar: Ateşin efendisi. Eski Kırgızlarda bir bitki tanrıçası aynı isimi taşıyordu.
  • Satılay: Kötülük tanrıçası.
  • Ayaz Ata: Kışın efendisi.
  • Kambar: Atların koruyucusu.
  • Od Ana: Ateşin ve ocağın tanrıçası.
  • Usan: Su ruhlarının efendisi. Güney-tengeri.
  • Tatay: Fırtınaların, yıldırımların ve hortumların efendisi.
  • Altay: Dağların efendisi. Altay dağlarının zirvesinde oturduğuna inanılır.
  • Talay: Deniz Tanrısı.

Doğa ruhları

Tengricilikte doğa ruhlarla doludur. Bu ruhlar bulundukları yerlere ve özelliklerine göre kategorilere ayrılırlar. Bunların isimleri Tengrici halkların farklı dilleri ve lehçelerine göre değişebilir. Ama bunlar genel olarak iki büyük gruba ayrılabilirler:

  • Gök ile bağlantısı olan ruhlar: Bunların adlarına çoğunlukla “kök-” (mâvi) ya da “-tengri” (gök) kelimeleri eklenir.
  • Yer ile bağlantısı olan ruhlar: Bunlar toplu olarak Türklerde “Yer su” ve Moğollarda “Gazrin ezen” olarak adlandırılırlar.

Türklerde 17 kutsal varlığın (Tengri, Umay, Erlik, Ülgen vs.), Moğollarda ise 99 “Gök ruhları”nın 77 “Yer ruhları”nın bulunduğu bilinmektedir.

Şamanlar birçok ruhu kontrol edebilir ama bazı gök ruhları o kadar güçlüdürler ki bir şaman onları etkileyemez. Bir ruh sadece, denge bozulduysa ve düzeltilmesi gerekliyse rahatsız edilebilir. Önemsiz meseleler veya sırf merak için rahatsız edilmemeleri gerekir.

Moğollarda Tengrinin yanındaki en güçlü kutsal varlıklar, Gök’ün ayrı yönlerinde bulunduklarına inanılan dört kudretli gök ruhlarıdır. Moğollar bunların adlarına da “-tenger” (gök) eklerler

Kutsal dağlar, göller ve ağaçlar

Yaşam Ağacı (Hayat Ağacı)
Yaşam Ağacı (Hayat Ağacı)

Tengrici bir insanın doğaya karşı büyük saygısı vardır, çünkü doğa ruhlarla doludur. Büyük bir dağın, görkemli yaşlı bir ağacın, bir gölün ya da bir vahşî hayvanın bir ruhu ve böylece bir kişiliği vardır. İnsan doğadan sadece kendine ve ailesine lazım olduğu kadarını alır, savurganlık Tengriyi ve Yer-suları öfkelendirir. Eğer insan doğadan bir şey alabildiyse bu sırf doğa ruhlarının rızası ile olmuştur.

Bu yüzden onlara minnettar olması gerekir. Çin’in Tang döneminden kaldığı düşünülen Göç destanında, Türkler 40 kuşaktan beri kutsal saydıkları ve ondan güç aldıkları bir kayayı Çinlilere bırakırlar.

Gök aniden garip sarımsı bir renge bürünür, kuş ötüşleri ve doğadaki diğer sesler kesilir, bozkırlar sararmaya solmaya başlar, Türklerin ve sürülerinin arasında salgın hastalıklar çıkar ve doğadan Yer-su ruhlarının sesleri duyulur “göç göç” diye. Yer su ruhları bu şekilde kendilerine ihanet eden Türkleri memleketlerinden kovar ve cezalandırır.

Dağ ruhlarının çok güçlü olduklarına inanılır ve bereket için onlara dua edilir. Her Tengrici halk, yaşadığı bölgenin en yüksek dağına hitap eder. Böylece günümüze kadar tüm Avrasya’da bazı dağ isimleri, bu eski inancın kalıntıları olarak muhafaza edilmiştir.

Bir Dağ ruhuna edilen dua, bir “Oba” ya yöneltilir. Bu oba dağın yakınında bulunan ve o dağı temsil eden, 2-3 metre yüksekliğinde dallardan oluşan bir yığıntıdır. Bu obanın yanından geçen kimse üç kez etrafında dolanır ve sonunda obanın tepesine bir taş koyar. Böylece yolculuğunun devamı için uğur ve kendisi için güç aldığına inanır. Bazı kavimlerde dağa verilecek kurban dağda bulunan bir gölün içine atılır.

Adak ve Kurban Geleneği

Kurban Ud Ana ve Ud
Kurban Ud Ana ve Ud

Tengricilikte iki türlü adak vardır; kanlı adak ve kansız adaklar.

Kanlı adaklar

En çok makbule geçtiğine inanılan adak hayvanları beyaz atlardır. Atların dışında koyun, keçi ve sığır da kurban edilir. Tengricilikte bir hayvanı kurban ederken dikkate alınması gereken birçok kural vardır. Bir hayvanın tekrar doğacak olan bir ruhu olduğu için, ona karşı saygı duyulur ve hayvana gereksiz acı vermemeye çalışılır.

Kurban hayvanının başı kesilmez, çünkü ruhu kafasında, boynunda ve solunum yollarında bulunur, bu yüzden bölünmemesi gerekir. Ayrıca kanının akmaması, kemiklerinin kırılmaması ve hayvanın, postun karın kısmında bulunan bir yırtığın dışında tek parça kalması gerekir.

Hayvanın karın kısmından bir kısım kesilir, buradan hayvanın içine el sokulup can damarı bölünür. Moğolistan’da hâlâ bu şekilde yapılmaktadır. Daha sonra hayvan ikiye bölünür ve iki ayrı ateşin üstüne asılır. Hangisinin dumanı dik bir şekilde göğe doğru çıkarsa o bölümü kül olana kadar ateşin üzerinde bırakılır çünkü o bölümün kokusunun Tengrinin hoşuna gittiğine inanılır. Günümüzün Müslüman Kırgızları, kurban bayramında da at kurban ederler.

Kansız adaklar

Kansız adak olarak özel seçilmiş çeşitli gıda malzemeleri, içki, tütün, silah, ev eşyaları ve at yarışları ile güreş gibi farklı şeyler kullanılır. Örneğin gök gürüldediğinde bir tas kımız, yoğurt ya da ayran ile üç kez çadırın etrafında dolanılır. Yıldırımın düştüğü noktada gençler Tengrinin hoşnutluğunu tekrar kazanmak için güreşler ederler.

Ama her gün yapılan, en sık rastlanan adak, bir tas kımızdan Gök’ün dört yönüne doğru biraz sıçratarak o içkiyi böylece Tengriye, Ötükene, atalara adayıp gerisini bir dikişte içmektir. Bu gelenek günümüze kadar tüm Sibirya’da ve özellikle Moğolistan’da yaygındır. Bazen votka ile de yapılmaktadır.

Kam ve Bakşı

Kam: Doğaüstü Güçlerle İletişim Kurabilen Şaman
Kam: Doğaüstü Güçlerle İletişim Kurabilen Şaman

Tengricilik’te Kam (Şaman) kutsal birisi değildir. Sadece ruhlar ile iletişim kurabildiği için toplum ona saygı gösterir. Bu yüzden diğer dinlerden tanılan din adamları ile karşılaştırılması doğru olmaz. Kam’ın en önemli görevleri bozulan dengeyi tekrar yerine getirmek ve hastaları iyileştirmektir. İnsanlar günlük ibadetleri için bir kam’a ihtiyaçları yoktur.

Bazı kamlar daha güçlü ruhlar ile iletişim kurabilir ve diğer kamlardan daha güçlü olur. Ak- ve Kara kamlar vardır. Bunların görevleri ve hünerleri farklıdır. Ak kamlar gök’e bağlı ruhlar ile iletişim kurar, kara kamlar ise yere ve yeraltı âlemine bağlı ruhlar ile. Kamların giysilerine Manyak denir. Kam’ın manyağına asılı bir sürü kendisine güç veren, ya da kendisini kötü ruhlara karşı koruyan eşyalar vardır.

Çin kaynaklarından anlaşıldığına göre eski Orta Asya Şamanizminin temelleri Göktanrı, Güneş, Yer Su, atalar ve ocak (ateş) kültleridir. Bu bağlamda Asya halklarının inandığı Şamanlığın temelinde insan ve doğanın birlik ile beraberliği ve uyumu düşüncesi yer alır.

İbn-i Sina görünüşe göre Türkmenlerin, yâni göçebe Türklerin bir kabîlesinde gerçekleşen bir şaman seansına katılmıştır ve bu gözlemini “Bir kehânet elde edebilmek için başvurulduğunda kâhin her yönde koşmaya koyuluyor ve bayılıncaya dek nefes nefese kalıyor. Bu durumdayken hayalinin kendisine gösterdiği şeyleri dile getiriyor ve orada hazır bulunanlar, gereğini yapmak için sözlerini dikkatle dinliyorlar.” Cümleleriyle aktarmıştır.

Günümüzde Tengricilik

Tengri
Tengri

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türk halkları tekrar kendi köklerini ve millî kişiliklerini aramaya başlamışlardır. Bu gelişme 1990’lı yıllarda ilk başta Tataristan’da, sonradan Rusya’da ve Kırgızistan’da belli olmuştur. Tataristan’da bu hareketin ismi ilk başlarda “Bizneng yul” (Bizim yol) iken sonradan “Tengirçilik” (Tengricilik) daha sık duyulur olmuştur.

Zamanla Tengricilik halkın arasında yaygın olan bir heves olmaktan çıkmış, devlet tarafından desteklenmeye ve enstitüleri kurulmaya başlanmıştır.

Böylece 1997 yılında Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te Tengrici bir topluluk kurulmuştur ve en son verilere göre 500.000 resmî üyeye sahiptir.

Tengriciliğin Kırgızistan’da bulunan başka önemli bir kuruluşu da “Tengir Ordo” (Tengri’nin Ordusu)’dur. Bu kuruluş Kırgızistan’ın parlamentosunda milletvekili olan Dastan Sarygulov tarafından kurulmuş ve yine kendisi tarafından yönetilmektedir.

Ayrıca Tengricilik araştırma merkezidir. Bu kuruluş İstanbul Üniversitesi’nin Türk Dünyası Araştırma Merkezi ile bir işbirliği yapmaktadır. Tengir Ordo’nun çalışmalarına zamanla diğer Türk halklarının da ilgisi artmış ve Orta Asya’da çok kez basına yansımıştır.

Kazakistan’ın Başbakanı Nursultan Nazarbayev ve Kırgızistan’ın Başbakanı Askar Akayev yaptıkları konuşmalarında Tengriciliğin Türk halklarının ortak millî ve geleneksel inancı olduğunu vurgulamaktadırlar.

Tengriciliğin Moğolistan’daki organizasyonu “Golomt Center for Shamanist Studies” (Golomt Şamanist Çalışmalar Merkezi)’dir. Bu kurum Tengriciliği araştırmanın yanında, bu inancı batılı ülkelere de tanıtıp yayma amacıyla bir İngilizce İnternet sitesi yayınlamaktadır.

Bu gelişmelerin yanında Orta Asya ülkelerinin bayraklarında ve armalarında Tengricilikle alâkası olan simgelerin geriye döndüğü dikkati çekmektedir. Özellikle Gök’ün mâvi rengi ve kurt sembolleri günümüzün Türk Cumhuriyetleri’nin bayraklarında yer almaktadırlar. Yakutlar, tekrar doğmuş olan yeni Tengriciliklerine “Aý” adını verirler. Türkiye’de de bazı entelektüel ve milliyetçi çevreler arasında “Göktanrı dini” dedikleri Tengriciliğe karşı ilgi artmaktadır.

Göğü simgeleyen mâvi (gökçe) rengin yer aldığı bazı bayraklar:

  • Kazakistan bayrağındaki gök mavisi rengi.
  • Gagavuz bayrağında, hem kurt hem mâvi renk.
  • Uygurlar’ın bayrağı ve Türkçülüğün sembollerinden birisidir (Gökbayrak).
  • Tuva bayrağındaki gök mavisi ve Yenisey akarsuyun kolları ile sarı renkli Türk bozkırı.

Tengricilik’in Esasları

  • Çok tanrılı gibi gözükmesine rağmen aslında tek tanrılı bir dindir. Bu inanca göre Tengri tektir, en üstündür ve her şeyin yaratıcısıdır. Yine de bu konuda bir söz birliğine varılmış değildir.
  • Tengriciler, kendi dinlerinin, kitaplı dinlerden önce var olduğuna inanırlar.
  • Umay, Ülgen, Erlik Han gibi tanrı ve tanrıçalar, Gök-Tengri’nin özel melekleri olarak da kabul edilebilir.
  • Tengriciler, doğaya çok önem verirler. Doğada bir dengenin olduğuna, bu dengenin değiştirilmesi durumunda insanların ve diğer canlıların zarar göreceklerine inanılır.
  • Tengriciler, hayvanların ve bitkilerin de ruhları olduğuna inanırlar.
  • Tengriciler, doğadaki diğer maddelerin de ruhları olduğuna inanırlar.
  • Bazı dağlara, ormanlara ve ırmaklara kutsal değerler yüklerler.
  • Tengriciler, bazı gezegenleri, uyduları, yıldızları, yıldız kümelerini ve diğer astronomik cisimleri kutsal sayarlar.
  • Tengricilik’de erkeğin toplumdaki statüsü kadınınkinden üstün değildir.

Tengricilik teriminin farklı şekilleri

Tengricilik (Tengrizm) sözcüğü henüz yayılmak üzere olduğundan, farklı kavramlara da rastlamak mümkündür.

  • Tengrizm, Tänriizm, Tengrianity, Tengrianizm (Avrupa’da)
  • Tengerizm (Moğollar’da)
  • Tangriizm, Tangrizm, Tangra (Uluslararası)
  • Tengricilik, Gök Tanrı Dini, Gök Tengri Dini (Türkiye’de)
  • Tengirçilik (Kırgızlarda, Tatarlarda, Kazaklarda ve Altaylarda)

Kitaplar

  • Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux
  • Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux
  • Tengrianism: Religion of Türks and Mongols, Rafael Bezertinov
  • Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu / Emel ESİN
  • Türk Mitolojisi, Yazar: Murat Uraz
  • Fuzuli Bayat, Türk Şaman Metinleri, Efsâneler ve Memoratlar, Piramit, Ankara, 2004.
  • Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Târih Kurumu, 2000.
  • Esat Korkmaz, Eski Türk İnançları Ve Şamanizm Terimleri Sözlüğü, Istanbul, 2003
  • Yusuf Ziya Yörükan, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri. Şamanizm. Ankara, 2005
  • Fuzuli Bayat, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006.

Alıntılar

  • [1] Julie Stewart, “Moğol Şamanizmi” Ek Bilgi: Moğolistan’a araştırmalar yapmak için gidip sonunda hayatını Tengriciliğe adamış ve “Sarangel Odigen” adını alarak bir Şamaniçe olmuş ve Moğolistan’da vefat etmiştir.

Kaynakça

  1. Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt PDF
  2. Jean-Paul Roux, Pertev N. Boratav, Edith Vertes: Die alttürkische Mythologie
  3. Türk Mitolojisi, Murat Uraz, ISBN 9759792359
  4. Bulgaria Illustrated History” Bojidar Dimitrov, Şubat`94
  5. Urreligion der Ungaren (Almanca) / Eski macarların inancı
  6. Wörterbuch der Mythologie, Hsg. N. Reiter, M. Ferdinandy, Die Mythologie der Ungarn
  7. Volksreligion in der Mongolei. (Moğolistan’da din)/Prof.Dr.Käthe Uray-Kőhalmi
  8. Rafael Bezertinov, Tengrianism: Religion of Turks and Mongols
  9. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux
  10. Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux

Daha Fazla Göster

Umay

Merhaba ben Umay. Sizlere elimden geldiğince faydalı bilgiler ve içerikler sunmak hedefim. Sevgi ve saygılar

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu